Bazı insanlar Afrika hakkında bir imaj oluşturdular, Afrika denince akla aç bir çocuk, hasta bir çocuk, burnunun üzerindeki sineği kovamayacak kadar aciz bir çocuk geliyor. Fakat bu insanlar bir türlü de Afrika’dan ayrılmıyorlar. Allah bilir başkaları gelmesin diye, biz sömürelim, sizler farkına varana kadar biz bitirelim diye.
Abdünnasır İshak bir Ganalı. 1978 doğumlu. Kabilesi Burkino Faso’dan gelip Gana’ya, dünyanın en büyük yapay gölünün yanına yerleşmiş. Liseden sonra İslam Kalkınma Bankası’ndan aldığı burs ile Türkiye’ye gelmiş. Gazi Üniversitesi’nde bir yıl eğitim görerek Türkçe öğrenmiş. Sonra da Ankara Üniversitesi’nde eczacılık okumuş.
İshak’ın ülkesinde eğitim dili İngilizce olduğu için İngilizce’yi ana dili gibi biliyor. Burkino Faso dilini de konuşabiliyor çünkü dedeleri oradan gelmiş. Gana’da konuşulan en meşhur yerel dil olan Asanti dilini, Müslüman olduğu için de Nijerya’dan onları İslam’ı getiren Havsa kabilesinin dilini biliyor. Türkiye’de Arapça öğrenmeye başlamış, pratik konuşmak için de Suriye’ye gidip üç ay orada kalmış. İshak’la ülkesi ve Afrika hakkında konuştuk.
Gana’dan biraz bahseder misiniz?
Gana konum olarak Afrika’nın batı bölgesindedir ve ekvatorun 759 km kuzeyindedir. Atlas okyanusu ile yaklaşık 500 metreye kadar kıyısı vardır. Kuzeyinde Burkina Faso var. Doğusunda Togo ve batısında da Fildişi Sahilleri var. Gana, Afrika’da bağımsızlığını kazanan ilk siyahi ülkedir. O da 1957 yılında gerçekleşti. Ticari anlamda da İngilizlerin kıtaya ilk giriş noktaları Gana idi. Batı Afrika’da yapılan 44 kaleden 33’ü Gana’da yapılmıştır ki bu da önemini gösteriyor.
Gana’ya ilk olarak Portekiz’liler girmişler ve yerleşmişler. Gana’da çok altın olduğunu görünce burayı Elmina, yani ‘maden ocağı’ şeklinde isimlendirmişler. En son İngilizler geldi. Bizi yönetmeye yani sömürmeye başladıktan sonra İngilizler de “Golden Coast-Altın Sahil” ismini verdiler. Biz de bağımsızlıktan sonra Orta Afrika’da çok parlak geçmişi olan Gana İmparatorluğu’nun adını verdik. Asıl adı Vaga Dugu olan bu imparatorluğun başındakilere Gana deniyordu, biz de o ismi koyduk.
Bu imparatorluğun dini neydi?
Gana imparatorluğunun çoğunluğu müslümanlar idi. İlk kurulan Songay imparatorluğu vardı. Onlar da Müslümanlar çoğunlukta değildi. Ticaret için gelen müslümanlarla İslam dini yayılmaya başladıktan sonra Mali imparatorluğunun çoğunluğu müslüman oldu. Ondan sonra kurulan Gana imparatorluğunun da çoğu müslüman idi.
İslamiyet’in Gana’ya ilk gelişi nasıl? Biliyoruz ki sahabeler İslam’ı tebliğ için çok yerlere gitmişler.
Bizde özel bir tebliğ ile olmadı maalesef. Osmanlı’nın Kuzey Afrika’ya girişinden sonra Kuzey Afrika’dan gelen tüccarlar yaşantıları ile bizi etkilemeye başladılar. Bu tacir Müslümanlardan dolayı özellikle Mali, Senegal gibi ülkelerde insanlar müslüman oldular.
Ondan sonra da, Nijerya’da bulunan Havsa kabilesinin Batı Afrika’ya yönelik tebliğ çalışmaları oldu.
Bizim en eski camimizin –ki kimin zamanında kim tarafından yapıldığı bilinmiyor- Senegal tarafından gelen Vangara kabilesi tarafından 13. yy gibi yapıldığı tahmin ediliyor.
Halen özel bir tebliğ faaliyeti yok. Bazen Pakistan’dan gelen gruplar oluyor. Suudi Arabistan’dan da geliyorlar ama onlar sadece medrese kurup veya cami yapıp gidiyorlar. Yine Pakistanlılar, İranlılar ve bazen de Kuveytliler gelip vakıf, medrese yapıyorlar ve İslam’ı yaymaya çalışıyorlar. Şunu da belirtmem lazım ki bütün Afrika’da misyonerlerin, Hıristiyanların en kuvvetli faaliyetleri olan yer Gana ama buna rağmen elhamdülillah bizde İslam gelişiyor.
Müslümanlar Gana’nın belli yerlerinde mi toplanmış durumda yoksa dağınık mı?
Dağınık fakat yoğun olarak kuzey tarafta. Gana’nın kuzey tarafına gittikçe müslüman oranı yükseliyor, güneyde ise hıristiyanlar daha çok. Bunun nedeni de, İngilizlerin güney taraftan, deniz tarafından gelmiş olmaları; Müslüman tüccarlar ise yani Gana’ya İslam’ı getirenler kuzey taraftan geldiler. Ondan dolayı kuzey tarafta müslümanlar daha çok ama her yerde Müslümana rastlamak mümkün.
Gana’nın yönetimi nasıl?
Bizde bağımsızlıktan sonra krallık tamamen kaldırılmamış, fakat sadece arazilerine bakıyorlar ve küçük sorunları çözmeye çalışıyorlar. Bir karar alınacağı zaman bir araya geliyorlar, bizim fikrimiz böyle deyip meclise sunuyorlar. Yönetim sisteminde fazla yetkileri yok, sadece kültür ve saygı bakımından varlar.
Afrika’da, kıta olarak, kültürümüzü muhafaza etmek için etkinlikler düzenlenir. Hiçbir ülkede geleneklerin hatırlandığı bu etkinlikler ihmal edilmez. Dedelerimiz nasıl yaşadılar, giysileri nasıldı, nasıl dans ettiler, bunlar tekrar edilir. Hatta bizim idarecilerimize baktığınız zaman daha çok bizim kıyafetlerimizi, yöresel elbiselerimizi giydiklerini görürsünüz. Takım elbise giymezler. Kültüre bağlılık çok bizde.
İslamî hayat nasıl Gana’da? Müslüman’ım diyen herkes namaz kılar mı?
Türkiye baktığımız zaman bence Türkiye ahlak konusunda, İslamî yaşantı konusunda daha ileride. Zaten İslam’ın kültürü sizin kültürünüz gibi olmuş. O yüzden insanlar çok riayet ediyorlar. Gana’da bu daha az olabilir. Bununla birlikte Gana’da bilinir ki her müslüman namaz kılmalıdır. Çünkü kılmazsa bilir ki cenazesi ortada kalır. Hiç kimse seni Müslüman sanmaz. O yüzden bizde müslümanlığın, İslam’ın alameti namazdır. Bu şarttır, mutlaka namaz kılacaksınız Bazen namaz kılıp da şarap içenlere rastlanır, aynı şekilde namaz kılıp da başka günahlar yapanlar olabilir. Buna fazla bir şey denmez ama başka ibadetler yapıp da namaz kılmayan Müslüman görülmez. Namaz kılmayan Müslüman sayılmaz.
Giyim bakımından da bizde müslümanlar genel olarak örtüyorlar, özellikle hanımlar. Erkekler de cilbab giyiyor çoğunlukla. Bizim kültürümüze göre kızlar çoğunlukla evlenmeden önce örtmezler. O yanlış bir kültür ama şimdi değişiyor. Kızlar da örtüyorlar başlarını ve İslam’a göre uzun kıyafetler giyiyorlar. Sadece fark şu; evli olanların başörtüleri dize kadar, çok uzun. Evli olmayanların örtüsü ise sizin Türkiye’deki gibi kısa.
Bizde dini yaşamak serbest. Okullarda da serbest. İslamî okullar var. Hatta bazı okullar sadece medrese olarak açılıyor. Eğer okul misyoner okul olarak açılmışsa o zaman başörtü ile gidemezsin ama İslamî okul olarak açılmışsa gidebilirsin, sorun yok.
İslamî eğitim nasıl yani çocukların, gençlerin yetişmesi için neler yapılıyor?
Bizde ilkokuldan ortaokula kadar dini bilgiler veriliyor kültür olarak. Bunlar içerisinde İslam da var, Hıristiyanlık da, Afrika yerel dinleri de var. Liseye geçince ise özelleşme başlıyor. Liseye geçince sadece İslam okumak isteyenler İslam üzerine yoğunlaştırılıyor. Sizin ilahiyat fakülteleriniz gibi. Orada hadis, Arapça, tefsir, herşey öğretiliyor. Sadece Hıristiyanlık dalında okumak istiyorsanız sadece o alanda okursunuz. Afrika yerel dinleri üzerinde bilgi edinmek istiyorsanız o branşı okursunuz. Devletin politikası böyle. Bunun dışında değişik medreseler, İslamî okullar kuruluyor. Medreseler ilkokuldan başlıyorlar, İslamî eğitim vermeye. Burada da Arapça olarak hadis, fıkıh, nahiv vs. dersleri veriliyor. Bazı İslamî okullarda sadece İslamî eğitim veriliyor, diğer ilimler fizik, kimya vs verilmiyor. Burada istediğin her eğitimi verebilirsin ama başlangıçta çok açık olarak niyetini belirtmen lazım. İslamî okul kuracaksanız kurarsınız. Uluslararası okul kuracaksanız kurarsınız ki Türk kolejleri genellikle uluslararası okullar şeklinde açılıyor. İslamî ilimler olmayan okullar açıyorlar ve herkes müslüman veya hıristiyanlar gelebiliyorlar.
Hafızlık eğitimi nasıl?
Hafızlık var fakat Türkiye’deki gibi değil, eğitim süreci farklı. Bizde ilkokuldan başlıyorsunuz liseye kadar. Hadis dersleri gibi gidiyor, çok yavaş ilerliyor. Sekiz on sene boyunca yapılıyor ağır ağır. Sadece hafızlık üzerine yoğunlaşmazsınız. Türkiye’deki gibi sağlam değil. Hoca gelir belki yarım sayfa verir, siz eve gider çalışırsınız, başka derslerle beraber gider. Kıyaslama yapacak olursak gördüğüm kadarıyla Türk hafızlar daha kuvvetli oluyor. Hızlı bir şekilde hıfzediyorlar, hızlı olarak da okuyorlar ve kolaylıkla unutmuyorlar. Bizim hafızlarımız da çok yavaş okuyorlar ve unutma olayı da bizde çok. Çünkü hızlı ezberlemiyorlar ve tekrarları da çok değil.
Kandiller, bayramlar nasıl kutlanır?
Ramazan ve Kurban bayramının yanında aşure bayramımız var. 10 Muharrem’e biz “ateş atmak bayramı” yahut “Bugun Festivali” diyoruz. O bayramda her evde bütün aile çok yemek yer. Karın doldurma günü denir o bayram gününe. Kurban bayramında kesilen kurbanların ayakları, kafaları ve etin bir kısmı kurutulur ve Muharrem’in onuncu gününde ondan yemek yapılır. O yemekten sonra da o gece çıkarız, herkes ateş yakar ve onu belli bir yere atarız. Danslar yapılıyor ve herkes büyüklüğünü gösterir. Giyilen belli şapkalar var ve o şapkanın türüne ve giyilme tarzına bağlı olarak herkes birbirini tanır.
Bir de “Damba Festivali” var. O da sizin Kutlu Doğum Haftası yahut Mevlid Kandili dediğiniz bayram. İlk olarak kral kutluyor o bayramı, özel kıyafetleri, dansları var. Kraldan sonra değişik medreseler kutlar, her hafta bir medresede kutlama olur. Çocuklar dans ederler, hadisler okutulur, tefsir yapılır. Öğrenciler medresede öğrendiklerini halka sunarlar.
Bunun dışında sizin bildiğiniz Ramazan ve Kurban Bayramı oluyor bizde de. Açık bir alanda kılınıyor namaz; camide değil de açık bir alanda. Kurban bayramında bütün kasabada, imam kurbanı kesmeden kimse kurban kesemez. İmam kestikten sonra herkes kesmeye başlıyor. Çoğunlukla herkes kurban keser. Bizde en faziletli olan koyun kesmektir. O yüzden bizde adettir; inek kessen de koyun keseceksin onun yanında. Yoksa kurban kesmemiş gibi sayılırsın.
Ramazanlar nasıl geçer Gana’da?
Belki iftara davet Türkler gibi çok yaygın değildir ama iftarlar bizde de çok güzel olur. Teravih namazını on rekat olarak kılıyoruz. Şimdi yirmi rekat kılmaya başlayanlar da var ama adet olarak on rekattır ve çok hızlı kılınır. Bizim asıl iftarımız teravihten sonradır. Akşam namazından önce meyve yeriz. Akşam namazından sonra buğday veya mısırdan yapılan bir içecek var, onu içeriz, yemek yemeyiz. Teravih, sonrasında yemek yendiği için çok hızlı kıldırılır.
Biz de Ramazan’da Türkiye’deki gibi davul çalma olayı vardır. Ama bizde daha çok şarkı şeklinde, hem çalarak hem de şarkı söyleyerek insanları kaldırmaya çalışıyorlar. Gana’da Müslümanların oranı Gana’da yüzde kırk ve hatta daha az olmasına rağmen Ramazan gelince her yerde hissediliyor.
Biraz da Afrika’dan bahsedersek... Afrika fakir midir gerçekten? Yer altı ve yer üstü kaynakları çok zengin olduğu halde niçin böyle durum var?
İlk sebebi Allah’ın (cc) dediği gibi: “Fe inne meal üsri yusra”, her zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Batı ülkelerine baktığımız zaman çeşitli şekillerde Allah’ın verdiği çeşitli zorluklar var, kış gibi. Onu aşmak için de insanın mutlaka çok çalışkan olması lazım. Bizim kıtamıza baktığınız zaman da aslında cennetin bir köşesi gibi. Kalorifer problemi yok, klima problemi yok. Yani ev yapmasan da yaşayabilirsin orada. Bambuların altında yatsan bile hiçbir problem yok, ölmezsin. Yılın ortasında kış gelip de seni öldürmez. Bu kolaylıktan dolayı belki fıtraten de tembellik girmiş olabilir.
Fakirliğin en büyük nedeni iç savaşlar, kabileler arası savaşlar. Çünkü arazilerimiz çok mükemmel ama savaş olduğu zaman çiftçiler hiçbir şey yapamıyorlar.
Doğru Afrika’da açlık var, susuzluk var ama savaş da var, iç savaş da var. Verimlilik yönünden baktığımız zaman çok verimli arazilerimiz var, su yönünden de zengin topraklarımız var. Benim ifade etmek istediğim nokta şu: Bazı insanlar Afrika hakkında bir imaj oluşturdular, Afrika denince akla aç bir çocuk, hasta bir çocuk, burnunun üzerindeki sineği kovamayacak kadar aciz bir çocuk geliyor. Fakat bu insanlar bir türlü de Afrika’dan ayrılmıyorlar. Allah bilir başkaları gelmesin diye, biz sömürelim, sizler farkına varana kadar biz bitirelim diye.
Şu anda Afrika ile ilgili size güzel binalar gösterirlerse siz bakmak istemezsiniz, çekici gelmez size. Afrika denilince daha önce gösterdikleri gibi ağaç üzerinde yaşayan, elbisesi olmayan insanlar beklersiniz. Ne kadar gelişse de çok zor iyi göstermeleri. Mesela Güney Afrika’da çok güzel yerler var, Nijerya’da güzel yerler var, Gana’da da öyle ama maalesef Gana’yı o güzel yerleri ile göstermiyorlar, kötü yerleri gösteriyorlar, genel kanaat bu oldu. Yoksa elhamdülillah cennetin bir köşesi gibi, Allah bize herşeyi verdi. Açlık olan yerlerde de mutlaka saydığım gibi problemler, iç savaş problemleri var muhakkak, yoksa öyle olmamalı.
Dünya müslümanlarından, Türkiye’den ne beklentileriniz var mı?
Eğitim açısından çok beklentilerimiz var. Türk kolejinin yaptığı gibi daha modern okullar lazım. Bizim özellikle yönetimde yer alabilmemiz için eğitim almamız bizim için çok önemli. Bir de yatırım yapılmasına ihtiyacımıza var. Mesela İngilizler ve başka Avrupa ülkelerinden gelen şirketler bütün risklerine rağmen birşeyler yapıyorlar. Çünkü onların amacı sadece tohum atmak, orası ileride çok mühim bir ülke olduğunda, o zaman onlar egemen olurlar, en çok söz sahibi olacak onlar olur. Daha çok da madden düşünüyorlar, bizimle ortak olmayı değil de sömürmeyi düşünüyorlar. Biz de Allah’tan korkan veya en azından Allah’ı bilenleri davet etmek istiyoruz. Bu da daha çok müslümanlardan olur. Türkiye gibi, diğer İslam ülkelerinden gelenler gibi. Bence gerçek anlamda yatırım ve ortak olma onlardan olabilir, bu beklentimiz var. Bir de bilgi alışverişi çok önemli. Özellikle tebliğde hangi sistemler kullanılıyor, İslam’ı yaymak için, dinimizi daha bağlı olarak yaşamak için hangi faaliyetler yapılıyor. Cemaatler arasında bilgi alışverişi de çok önemli. Çünkü her cemaatin yoğunlaştırdığı bir nokta var, bu da İslam için, bizim için çok önemli. Sadece bir fark veya ayrılık görmeyelim, çeşitlilik zenginliktir bence. Maddi destek de bekleriz ama maddi destekten çok bize bir şey öğretmelerini, teknolojiyi, bilgiyi öğretmeleri daha iyi olur. O şekilde olursa biz de balık tutmayı biliriz, sadece yemeyi değil.
Teşekkür ederiz.