Ne tuhaf” dedi. “İnsan, anne karnında hacmini genişletirken, anne-babası da isim dağrıcığını genişletir.” Kendi sesinin yalın halini beğenmeyerek sustu..
Bu kez de içinden; “Adımı seçme özgürlüğüne sahip değilim, tıpkı annemi, babamı ve doğum yerimi seçmeye irademin olmadığı gibi” diye geçirdi… “Hayat denen sınavın istediğimiz sorusundan başlama hakkı verilmemiştir bize ama ilk sorudan da son sorudan da başlasak bu sınavın soru-cevapları aynıdır.”
Karşısına açılmış bir sofra gibi duran ekrana bakarken bunları düşünüyordu ve gözlerini ekrandaki küçük kutucuğa dikmiş, öylece duruyordu... “Bir rumuz seçin” diyordu kutucuk. Bir “sekme” işareti ise topun kendisine atılmasını bekleyen aceleci bir çocuk gibi zıplayıp duruyordu.
“Annemiz bize Mehmet veya Ayşe ismini verdiğinde sistem onu uyarmazdı kırmızı bir ışıkla bu isimde bir üye var, lütfen başka bir isim seçiniz diye.” Bu düşünce onu gülümsetti. “Şimdi özgürüm” dedi. “Geçici bir süre ve geçici bir toplum içinde de olsa kendi ismimi kendim koyabileceğim, beni tanıtan ama aynı anda da gizleyen bir kelimeyle iç dünyamı özetleyeceğim.”
Bir bardak su içti, gömleğinin kollarını sıvadı ve piyano çalmaya başlayacak bir piyanist gibi hazırlandı…
İlk olarak kendi ismini yazmayı düşündü bu boş kutucuğa. Çok mühim bir anlamı vardı isminin. Bu güzide ismi tam yazacakken, bir anda içinden “Mert, Cenk, Berk” gibi jönlere verilen bir isim yazmak geçti.
“Ramazan, İrfan, Süleyman” isimleri ya kapıcıya, ya bakkala ya da filimin şaklabanına verilirdi izlediği filmlerde hep. Ve bu düşünce ile ismini yazmaktan vazgeçti. Sonra eli klavyenin üzerinde biraz da isteksizce gezindi ve “evrensel” yazdı. Bu rumuz onun her görüş ve düşünceye saygılı biri olarak tanınmasını sağlayacaktı. “Peki öyle misin?” diye sorguladı kendini ve cevabını bu ismi silerek verdi.
Sonra “dark” yazdı. Karanlığı severim dedi. Bu rumuzu okuyan benim İngilizce bildiğimi ve iç dünyamın aydınlatılmayı beklediğini düşünebilir… Ama ya rock sevdiğimi de sanırlarsa…
“Exe-mple” yazdı. Süperdi bu isim. Birkaç resim çizebilirdi bu rumuzla muhatabının kafasında… bilgisayar, İngilizce ve sorgulayıcı bir kişilik… Ekşitti sonra yüzünü..
Normal hayatta kalabalıklar arasında seçilemeyecek kadar sıradan, duygularını yansıtamayacak kadar içe dönük biriydi… Kimse onu anlamasa da o kendini hep “özel” biri olarak görürdü. İçinde keşfedilmeyi bekleyen düşünceleri vardı. Bir balon nasıl ki içi doldukça gerginleşir ve patlamaya hazırlanırdı, o da bir balon gibiydi ve kendi kendine patlamaktansa içindekileri başkalarına aktarmalıydı. Oysa benlik denen balon yarı geçirgen bir yapıya sahiptir ve kendinden verdiği kadar, kendi bünyesine de bir şeyler almaya müsaittir.
Aşk kalbinde kımıldamaya başladığından beri; biriyle adının yan yana yazılma ihtimalinin imkansızlığı da beyninde kımıldıyordu… Bu bir fırsat işte dedi.. Onu ve beni ifade eden bir isim bulup, aşkımın sızılarına geçici bir serum verebilirim… sen_ve_ ben yazdı; kabul etmedi sistem… Leyla_mecnun yazdı, Ferhat_şirin yazdı… Bu isimlerin hepsi seçilmişti… imkansızlığın bu kadar imkansızlaşması onu da şaşırttı…
Kafası gittikçe zonkluyordu. İnsanın kendini bir kelimeye sığdırması ne kadar zormuş dedi. Sevmediği yanları geldi aklına. Onun soğuk ve ciddi olduğunu söylerdi arkadaşları. Sanki bu özelliğini bastırmak istercesine “minik yazdı, “şirin” yazdı sevmedi, “sempatik” yazdı beğenmedi.
Sonra fikir dünyasını yansıtsın diye “n.fazıl, ebuhureyre, akifçe” yazmayı düşündü. Benim gibi düşünen biri için en güzel ipucu olur bu… Ama ya birisi çıkar da “Necid Çöllerinde..” şiirini anlat derse ya da bir başkası Ebuhureyre’nin hayatından bişey sorarsa mahcup olabilirdi. Geçenlerde entelektüel bir tip çizmeye çalışmış; “edebiyatçı” rumuzu ile girdiği sohbette “yannızım ve kahverenkli saçlıyım” deyince, herkes yaptığı imla hatasını yüzüne vurmuştu.
“satanist” yazıp tüm ilgiyi bir anda üstüme de çekebilirim dedi. Sonra “kedicik” rumuzlu bir arkadaşı geldi aklına. Bir kahkaha atıp vazgeçti. Ya da dedi “yalnız_kalp, acılar, kadersiz” gibi arabesk bir rumuz mu bulsam.. “Yok” dedi sonra...
“imparator, general” gibi baskın bir isim bulmalıyım bir de bu isimleri büyük harfle yazarsam gücüme güç katarım dedi ve muzipçe sırıttı çünkü kendisi ellibeş kiloda çelimsiz bir adamdı.
O kadar çok düşündü ve zıplayıp duran sekme gözbebeklerinde o kadar çok yansıdı ki göz kapakları erimiş naylon gibi kendini salıverdi. Karnı da acıkmıştı ve evde yiyecek bir şey yoktu. Şu yeni açılan restorana gidip döner alayım dedi içinden. Tüm kimlik arayışlarını bilgisayar başına bırakıp açlığını ceplerine koyarak çıktı dışarı.
Ertesi gün forumlarda ve sohbet odalarında ilginç bir rumuz geziyordu ve çok dikkat çekiyordu:
<döner+ayran=1,5YTL> : s.a
<seher> : a.s rumuzunuz çok ilginç.
<döner+ayran=1,5YTL> : teşk :))…
….