
Konya dublajlarını duymamış olanınız var mı? Kadrosu iki kardeşten oluşan; küfür etmeden, bel altı vurmadan, ırkçılık yapmadan 13 yıldır mizah yapan bir ekip var karşımızda: Üsame ve Sadık Ağırbaşlı kardeşler. Al Pacino’yu, Robert De Niro’yu hepimiz ağırbaşlı ve karizmatik filmleri ile biliriz, fakat kaza ile internette bu kardeşlerin videolarına rastlarsanız, birçok ünlü Hollywood yıldızı gibi onların da Anadolu insanının günlük hayat telaşından bahsettiklerini görür, zekice belirlenmiş spot cümleler kurduklarına şahit olur ve sosyal mesajlarına maruz kalabilirsiniz. Bu ekip, çalışmalarını tamamen doğaçlama üretiyor, ellerinde bir metin yok. Maddi getirisi dudak uçuklatacak teklifler alıyorlar ama prensiplerini önceledikleri için reddediyorlar. Siz en iyisi aktuelnet.net sitesine bir göz atın, daha fazla ayrıntı vermeden, Dalga Dublaj Takımı (DDT) ile yaptığımız keyifli röportaj ile baş başa bırakıyorum sizi..
Kendinizden biraz bahseder misiniz?
Sadık (33) ve Üsame (31) isimli iki kardeşiz. Doğduğumuz ve doyduğumuz şehir Konya. Dublajlarımızı izleyenlerin zihinlerinde oluşan genel yargı; bizi iletişim-sinema ya da güzel sanatlar mezunu olan stüdyo veya ajans sahibi reklamcılar zannetmeleri. İkimiz de reklamcı değiliz ve mezuniyetimiz de tamamen farklı. Dublajları, klipleri, çizimleri başından beri stres atma amacıyla hobi adı altında yapıyoruz. Günlük rutin ticari faaliyetlerin dışına çıkıp teneffüs ettiğimiz bir alan. Topluma mâl olan hobilerimiz bunlar!
13 yıldır dublaj yapıyorsunuz, dublaj fikri nasıl ortaya çıktı? Süreç nasıl işledi, bugünlere nasıl gelindi?
1999 yılında kendi kendimize küçük çaplı ilk dublajı yaptık. 2002’de yeni tekniklerle yine kendi aramızda yaptığımız dublajlarımız, yakınımıza emanet verdiğimiz bir tek CD ile dünyaya yayıldı. Aşırı hızla elden ele yayılıp da işportacıların satmalarından haberimizin olması birkaç ayı buldu. Yayılmasının ardından korsanı ve yanlış bilgiyi saf dışı etmek için aktuelnet.net sitemizi oluşturup Dalga Dublaj Takımı (DDT) markasını yaptık. DDT’nin T’si sadece abi kardeş olarak ikimizden oluşuyor. Altını çizeceğimiz nokta, özellikle yayılması için, ünlü olup yolda birkaç kişi tanısın da koltuklarımız kabarsın, havaya girelim diye gayret sarf etmedik, elimizle servis etmedik. Paylaşım siteleri, flashdisk yokken, Youtube kurulmadan üç sene önce popüler hale gelindi. Youtube üzerinden tek videoluk şöhret değiliz. CD’lerin elden ele yayılmasıyla dublajlar patladı. Yani emanet CD yoluyla yayılmasaydı, halen kapalı devre kendi kendimize üretiyor, eğleniyor olacaktık ve belki de Franz Kafka gibi biz ölünce ortaya çıkacaktı!
Beyaz Show için yaptığınız dublaj sürecinden bahseder misiniz?
Beyazıt Öztürk’ün dublajlarımızı izleyip üslubumuzu, tarzımızı beğenmesiyle 4 Eylül 2006’da telefon yoluyla gelen “Yeni sezonda bizimle çalışır mısınız?” teklifiyle başlayan diyaloğumuz, İstanbul Kanal D’de, 40 yıllık dost ortamında, yüz yüze görüşmelerle devam etti. Ardı ardına görüşmelerimiz neticesinde “Şom Ağızlılar” adı altında haftalık dublajlarımıza başladık. Yaptığımız dublajlarımızın sayısı 50’yi buldu. Görseli onlar gönderiyor dublajı biz yapıyorduk. Film ne kadar elverişliyse ortaya o kadar güzel eser çıkarabiliyoruz.
Videoları doğaçlama mı hazırlıyorsunuz, yoksa bir metin üzerinden mi gidiyorsunuz?
Hiç kimse yazmıyor. Çünkü ortada ne bir senaryo ne de kenara not edilmiş cümle var. İzlediğimiz filmden tarzımıza uyacak bölümleri ayırıp, görüntüyü sessiz halde üç dört kez izleyince zaten ister istemez kafamızda şekilleniyor. Konu da dublajlar gibi doğaçlama gelişiyor. Çeşitli zamanlarda günlük hayatta konuşurken ürettiğimiz alakasız cümleleri unutmamak için not edip dublajda geçebiliyoruz tabi. Beş saniyelik çalışma için senaryo grubu oluşturup storyboard çizerek konuyu büyütüp altında ezilenlerden değiliz! (Storyboard: Senaryonun basit ama net şekilde resmedilmesi.)
Küfür etmiyor, ırkçılığa ve aşırılığa kaçan ifadelerden uzak duruyorsunuz. Yapmak istediğiniz tam olarak nedir ve başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Hayatın hep içinde olmamıza rağmen sürekli dışarıdan bir gözle bakarız. Birçok dublajımızda ülke insanıyla ilgili durum tespitlerimiz var. ATM’den para çekmekten aciz insanların, kahvehaneden devlet yönetme taktikleri verdiği bir ülkede, “haydi malzeme bulalım” maksadıyla, antenleri açıp, açık ararcasına arayış içerisinde olmuyoruz. İster istemez etraftan görsel ve işitsel veri yağıyor zaten. Senelerdir refleks halini aldı. “Üslûbu beyan, ayniyle insandır” demişler ya. Zaten normal hayatta da küfürden uzak durduğumuzdan, dublajlarımıza da bu şekilde yansıyor. Normal üslûbumuz neyse onu aksettiriyoruz, fazladan çaba gösterip de kendimizi frenlemiyoruz. Vitrine iyileri koyup arkada farklı ürünler satmıyoruz. “Boş bir mecra, böyle bir damar var, bu yoldan tutturup devam edelim” tarzında bir düşüncemiz olduğundan değil. Baştan beri de sloganımız “Küfürsüz, Argosuz, Seviyeli...” Küfür ve argo olmamasının yanı sıra, içerdiği anlam ve çağrışımlarla da ebeveynin engelleyeceği negatif parçalar ve mesajlar ihtiva etmiyor. Dublajı izleyenlerin ağzına spot bazı kelime ve cümleler pelesenk oluyor, bu kalıpların da çevreye zarar vermemesini istiyoruz. Böylece aile ortamında rahatça izlenebiliyor, her yaşa, kültür ve bireye ulaşıyor olmamızı sağlıyor ki bu da işin en güzel tarafı. Ailece fanatik izleyicimiz olan azımsanmayacak bir kitle var. İçi boş bir güldürü hedeflemiyoruz. Tabii ki bazı ironiler, kelime deformeleri - oyunları, cümle devirmeleri, kendi imalatımız olan deyimlerle süslediğimiz bir takım alt metinlerimiz de bulunuyor. Belki yıllar sonra günümüz insanını okumak için dublajlarımızdan iz sürüp, sosyolojik tezler sunulabilir!
Bundan sonra neler bekliyor takipçilerinizi?
Dublajlarımızı belli bir rutine bağlı olmadan keyfi olarak yaptığımızdan dolayı, olmuşken güzel bir şey ortaya çıksın, önceki işlerin gölgesinde kalmasın diye zamana yayıyoruz. Bir bakarsınız bu hafta yapabiliriz, bekleyip öbür yıl da yapabiliriz. “Çok izlenen” diye lanse edilen içi boş, popülist, eksi 7 uyarı sembolüyle başlayacak yapımlardan ziyade, dilimizden anlayan kemikleşmiş gerçek izleyici kitlemiz için ürettik ve üreteceğiz. Yoksa kedi videoları veya bebek bezi reklamları bile milyonlarca kez izleniyor internette! “Rakam makam değildir” deyip doğaçlama spot üretip bitirelim madem!