Sinan Özgenç - Akif Vezir
Sanal karakterlerle, hayatın gerçekleri arasında yaşanan uyumsuzluk, rollerin ekrandan hayata transferi sırasında kırılmaların yaşanmasına neden oluyor. Aslında problem tam anlamıyla dürüstlük, sadakat, iyilik, fedakârlık vb. güzel davranışların toplumda karşılığı olmayan tiplere mal edilmesinde yatıyor. Rollerden etkilenmeye maruz kalanlar bu davranışları kime mal edeceklerini şaşırıyorlar.
UPSAM tarafından geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırma, gençlerin kimleri örnek aldığı konusunda oldukça faydalı veriler sundu. "Gençler Hayatı Nasıl Algılıyor" başlığı altında yapılan ve 17 ilde 1850 lise sınıf öğrencisini kapsayan araştırma açık uçlu soruları ile gençlerin rol modelleri, şiddete meyilleri ve TV`nin hayatları üzerindeki etkisini gözler önüne serdi.
Araştırmaya göre liseli gençler en çok Acı Hayat (%10), Kurtlar Vadisi (%9), Hayat Bilgisi (%8) ve Aliye (%8) dizilerini izliyorlar. "Kendinize yetişkin olarak kimi örnek alıyorsunuz?" sorusuna ise birinci sırada "Polat Alemdar" cevabını veriyorlar. Polat Alemdar`ın (Necati Şaşmaz) ardından gelen rol modeller anne, baba ve öğretmen. Buradan hemen varılabilecek bir sonuç liseli gençler için televizyon tarafından önlerine konan sanal karakterlerin, gerçek karakterlerden daha önemli olduğu şeklinde.
Gençlerin hayatına giren başka karakterler de var. Polat Alemdar`ı (%24), Acı Hayat dizisindeki Mehmet karakteriyle Kenan İmirzalıoğlu (%11.4), Aliye dizisindeki Dr. Deniz rolüyle Nejat İşler (%10.7), Aşk Oyunu dizisindeki Sarp karakteriyle Keremcem (%10.1) ve yine Kurtlar Vadisi dizisinden Çakır karakteriyle Oktay Kaynarca (%9.1) takip ediyor.
UPSAM araştırmasında ortaya çıkan bu sonuç bizim ilgimizi çekti. Acaba liseli gençler neden başkalarını değil de araştırmada çıkan model şahsiyetleri tercih etmişlerdi? Rol model olarak seçilen karakterlerin özelliklerini araştırdığımız bu dosyamızda amacımız bu modellerin, gençlerde tabii bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan model şahsiyet ihtiyacını ne ölçüde karşılayabildiklerini anlamaktı.
Sosyalleşmek, Model Bulmak Demek
En başta söylenecek söz belli: Model alma tabii bir psikolojik süreç ve çok erken yaşlarda başlıyor. Bebeklik yıllarından itibaren gelişim sürecimiz boyunca, kendimize model aldığımız kişilerin özelliklerini benimseyerek bir anlamda sosyalleşiyoruz. Bebeklik ve çocukluk yıllarında anne ve babanın taklidiyle başlayan bu serüven; öğretmenle tanışınca "her şeyi bilen" bu kişinin özelliklerinin benimsenmesiyle devam ediyor. Sonraki aşamada televizyonda görülen kahramanlar öne çıkıyor. Bilhassa ebeveynlerin televizyon karşısında çok zaman geçirdiği ve seçici davranmadığı durumlarda çocuklar; televizyonu, sorgulanmayacak doğruları olan bir araç gibi görüyorlar.
Çocukluktan ergenliğe geçiş döneminde, özellikle 7-12 yaş grubu için okul ve televizyon en önemli sosyalleşme aracı. 13-18 yaş arasıysa gelişmekte olan bireyin, kendi kimliğini bulması ve olgunlaşması açısından önemli aşamaları kat ettiği bir devre. Bu dönemde kişinin aile dışında farklı rol modellere olan ilgisi artıyor. Ebeveynler ve diğer yetişkinlerden hissi olarak bağımsızlaşmanın yaşandığı bu devrede genç, bağlandığı veya ayniyet kişi veya kahramanların davranışlarını çok yoğun bir biçimde sahipleniyor. İşte tam bu noktada doğru ve olumlu rol modellerin sunulması her zamankinden daha büyük önem taşıyor.
TV: Model Makinası
Televizyon karakterlerinin gerçek olarak algılanması, dizilerde geçen olayların gerçek olarak algılanmasından daha kolay. Bunu, "karakterle daha çabuk ayniyet kurma (özdeşleşme) kolaylığına bağlayabiliriz. Bu karakterler/ rol modeller zamanla bizim gerçekten bir arada yaşadığımız insanlarmış gibi içimize giriyor. Bunlardan dostluğu, düşmanlığı, arkadaşlığı, rekabeti, şefkati, şiddeti... "yeniden" öğreniyoruz, çünkü; televizyon, ortak değerler üretiyor. Bir süre sonra özdeşleştiğimizi düşündüğümüz karakterin yaptığı şeyler bizim yapmak istediğimiz şeyler haline geliyor. Çünkü o karakterlerin, ortak bir buluşma alanı olan televizyonda sadece boy gösteriyor olmaları bile meşrulaşmaları için yetiyor. Özellikle gençler için bu böyle. (Araştırmalar, 14 aylık çocukların bile model alabildiklerini ortaya koyuyor) Kendisine toplumda yeni bir yer, muteber bir kimlik arayan genç, ekranda gördüğü o muteber kimlikle kolaylıkla bütünleşip bunu kendisine model şahsiyet (şimdilerde rol model ya da idol diyorlar ya...) olarak seçebiliyor.
TV Nasıl Etkiliyor?
Televizyon birçoklarının sandığının aksine sadece bir eğlence aracı değil. Evet böyle bir işlevi var, ancak eğlendirmeden ziyade biçimlendiriyor. Hatta bu alete bir zihin biçimlendirme makinesi bile diyebiliriz. Peki TV zihinleri nasıl biçimlendiriyor? Algılarımızı, zihinlerimizi, duygularımızı nasıl etkiliyor?
Televizyon; gün boyunca içimizde biriken baskı, zorlama ve stresi, sunduğu suni gerçeklik sayesinde bize unutturuyor. Bu birçoğumuz için hayatın çıkmazlarından kaçış yolu oluyor, çünkü oluşturduğu sanal gerçeklikle bizi seçkin (!) kişiliklerle buluşturuyor. Bazen bir dramın, bazen bir maceranın içine girerek kahramanlarla bütünleşiyoruz ve gündelik hayatta üstesinden gelemediğimiz pek çok zorluğu bu şekilde yenme imkanı buluyoruz. Aslında çok da gerçekçi olmayan bu duruma bizden başka kişilerin de seyirci olarak katıldığını bilmek gerçeklik duygusunu güçlendiriyor. Evet, televizyon bir temsiller dünyası ve bu temsiller dünyasında kendimize ait bir şeyler görmemiz orada gördüklerimizle bütünleşmemizi sağlıyor.
Göstere Göstere Alıştırılıyoruz
Buraya kadar her şey normal. Ancak medyanın sunduğu rol modellerin topluma önerdiği davranış kalıpları ve hayat modelleri noktasında problemler var. Özellikle yerli dizilerdeki karakterleri analiz ettiğimizde bu karakterlerin; çalışan, üreten, gayretkeş, dürüst, makul, akılcı insanlar olmak yerine; sadece eğlenen, aşık olan, duygusal fırtınalar yaşayan, çoğunlukla zaaflarının peşinde koşan insanlar olduklarını görüyoruz. Üstelik söz konusu karakterler, dizilerdeki rollerinin dışında da -tabii biraz da dizilerdeki rollerinin kendilerine sağladığı primle- model olma işlevlerini sürdürüyorlar. Hatta bazen oyuncuların dizilerde "rol icabı" sürdürmekte olduklarından daha sefih hayatlar yaşadıklarına bile şahit olabiliyoruz. Medyanın pompaladığı sanal ve/veya gerçek rol modellerin -hepsi olmasa da önemli kısmı- gerek dizilerdeki rolleriyle gerekse de ekrana yansıyan özel hayatlarıyla bize ait değerlerin aşınmasına hizmet ediyorlar. İsteyerek veya istemeyerek... Mafya veya derin ilişkileri konu almayan dizilerin önemli bir kısmı da aşk-para-statü ilişkileri üzerine kurulu. Dizilerde yaşanan aşklar -artık neredeyse sıradanlaştı- çoğunlukla gayrı meşru. Ve bununla beraber olmazsa olmaz para-statü ilişkileri de mücadeleye dayalı. Hırslı insanların sınır tanımaz ihtirasları uğruna giriştikleri çatışmaları konu ediniliyor. Yani manevi değerlerin hiçe sayılıp, maddiyatçı lığın olağan gösterildiği kurgular. Kurmaca olduğu, eğlence amaçlı olduğu baştan bilinen, bu yüzden de zararsız (!) görülen bu kurgular, zamanla bazı psikolojik süreçlerin de etkisiyle meşrulaşıyor. Mesela homoseksüellik... Televizyon ve sinemada çoğunlukla yardımcı karakterler vasıtasıyla temsil edilen bu sapkınlık hali, fark ettirilmeden meşrulaştırılıveren bir durum haline geldi. Özellikle bu konuda sık görmekten kaynaklanan bir "tabii görme" hissi iğinde olmadığımızı kim inkar edebilir?
Vuruyorsa Sebebi Var
Maddeci hayat modellerinin ve sapık cinsi tercih ve ilişkilerin, medyanın sunduğu rol modeller yoluyla ve bunların bir kısmının özel hayatlar üzerinden meşrulaştırmasının yanı sıra işin bir de şiddet boyutu var. Özellikle mafya dizilerinde rol model olarak sunulan karakterler, her zaman siyah ya da beyaz diyebileceğimiz şekilde doğrular ve yanlışlar içermeyebiliyor. Hatta şiddet uygulayan karakter, çoğunlukla bunu aslında pek çoğumuza sıcak gelebilecek sebeplere -vatan sevgisi, mazlumların intikamını alma vb.- dayandırdığı için söz konusu şiddet gayet meşru görünüyor. Kahraman olarak idolleştirilen kişi, elinde tabancasıyla önüne geleni gözünü kırpmadan vuruyor ve üstelik bunu adalet adına, doğruluk adına yapıyor. Aslında iyi adam yani (!) Sürekli onaylanan, hayranlık duyulan, hatta düşmanları tarafından bile içten içe takdir edilen, kendi kurallarına göre de olsa aslında adalet dağıtan bir karakter. İşte bu noktada "şiddet" her türlü meselenin çözümünde, rol modeller aracılığıyla takipçilere aktarılan etkili bir çözüm yolu oluyor. (Geçen sezon Kurtlar Vadisi`nde rol icabı 2000`den fazla kişinin öldürülmesi ilginç değil mi?)
Bütün Kabahat Polat Alemdar`ın mı?
Araştırmalar Ne Diyor? Peki mesele sadece TV karakterlerinde mi? Değil elbet. Hatta vur abalıya cinsinden tüm kabahati dizilere ya da buralarda rol kesen karakterlere yüklemek kolaycılık olur. Son dönemde popüler olan dizilerin ve karakterlerin rağbet görmelerini izah edecek bir sosyal zemin şüphesiz var. "Dürüst mafya" tiplemeleri, geç gelen adalet vurgusu, resmi düzenin dışında ya da derununda işleyen alternatif sistem iması, bu dizilerin neden ilgi gördüğünün başka bir açıklaması olabilir mi acaba? Hangi sosyal ihtiyaçların söz konusu karakterleri popülerleştirdiğini düşünmek bizi ilginç sonuçlara götürebilir. Diğer taraftan bu karakterlerin yetişme çağındakileri olumsuz etkileyecek şiddet, gösteriş ve kabadayılık vurguları dışında vatan sevgisi, fedakarlık, doğruluk vb. olumlu davranışlara katkıda bulunabilecek tarafları olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.
Ancak burada önemli olan rol ile modeli arasındaki bağlantının sıhhati. Daha da önemlisi genelde toplumun, özelde ise yetişme çağındakilerin karşılarında model şahsiyet olarak sadece sanal karakterlerden ibaret bir tablo görmeleri. Sanal karakterlerle, hayatın gerçekleri arasında yaşanan uyumsuzluk, rollerin ekrandan hayata transferi sırasında kırılmaların yaşanmasına neden oluyor. Aslında problem tam anlamıyla dürüstlük, sadakat, iyilik, fedakârlık vb. güzel davranışların toplumda karşılığı olmayan tiplere mal edilmesinde yatıyor. Rollerden etkilenmeye maruz kalanlar bu davranışları kime mal edeceklerini şaşırıyorlar. Çünkü sanal dünyanın gerçek dünyadaki özdeşleri tamamen illegal işlerle geçinen ve toplumda ancak böyle zemin bulabilmiş tiplerden başkası değil. Böyle olunca da olumlu ve güzel davranışlar sadece sanal kimlikleri ile var olabiliyorlar. İnsanlar sadece ekran karşısında ağlıyorlar, sadece ekran karşısında duygulanıyor ve sadece ekran karşısında iyi oluyorlar. İyi, güzel ve olumlu sadece isimde kalıyor. Bunun ne kadar tehlikeli bir sonuç olduğunu izaha bile gerek yok.
Peki Çare Ne?
Aslında çözüm gençlere sanal karakterlerin dışında gerçek rol modeller sunabilmekte yatıyor. Yaşantısı, sözü ve davranışları tutarlı tipleri öne çıkarmak gerekiyor. Gençlerin kendilerine medyatik rol modeller seçmesinin başlıca sebebi yakın çevrelerinde bu tipleri temsil eden güçlü karakterler bulamamalarında. Bilhassa sorunlu ailelerde, babalarından şefkat ve ilgi göremeyen gençler yine baba gibi mesafeli, duygularını ifade etmeyen (bkz. Polat Alemdar) kişileri idealize edebiliyorlar. UPSAM araştırmasında belki de bu yüzden ubaba" tipler bu kadar ön plana çıktı. Az konuşan, mesafeli, ağır, sabrı taşınca şiddet kullanarak sorunlarını çözen mafyavari tiplerin rağbet görmesi, bu vasıfları olumlu anlamda temsil edecek tiplerin olmaması yüzünden.
Aile ve Eğitim
Peki gençlere müspet, gerçek ve hayatın içinden modelleri kim, nasıl gösterecek? Öncelikle aileler. Anne babaların rol model olmak konusundaki yerlerini iyi görmeleri ve hakikaten işlerini ciddiye almaları gerekiyor. Özgül Bozkuş`un da dediği gibi anne babalar usadece ihtiyaç karşılayan, sorun çözen, beklentileri yerine getiren ya da beklentilerinin yerine getirilmesi konusunda baskılar yapan kişiler olmaktan çıkıp, eğitimle kendilerini değiştiren, geliştiren ebeveynler haline gelmeliler.
Sonra eğitim kurumları... Eğitim sisteminin rol model ihtiyacının ne kadar önemli olduğunu görüp, müspet örneklerin takdimi üzerine kurulu bir yapılanmaya gitmesi gerekiyor. Yine Bozkuş`un ifadeleri ile Ubu kurumlar, kendilerine düşen görevleri planlarken, eğitimin kalitesini yükseltmeye, öğretmen kalitesini artırmaya, sınıf içi ve dışında gence yönelik çalışmalara ağırlık vermeye, rehberlik çalışmalarını etkin kılmaya özen göstermelikler.
Bir sözümüz de ilgili karakterlere... Herhangi bir TV dizisinde kısa yoldan şöhreti bulan tiplerin artık hayatlarının eskisi gibi olmayacağını bilmeleri gerekiyor. Şöhretin yükü biraz da oynanılan karakterlerin, seyirciyi etkileyen taraflarının sürekli taşınması zorunluluğundan kaynaklanıyor. Sürekli göz önünde bulunmanın bir maliyeti muhakkak var ve karakter oyunculuğu biraz da bu maliyete baştan razı olmayı gerektiriyor. İş, rol kesmekte bitmiyor; esas olan model olabilmekte yatıyor. Ama ne yazık ki karakter oyuncularının çoğu temel ahlaki değerlerden bile yoksunlar ve sürekli göz önünde bulunmalarının oluşturduğu çarpan etkisi ile toplumda büyük tahribatlara neden olabiliyorlar.
Model Ol, Model...
Ve toplum, yani hepimiz... Roller ve modeller konusunda yüzleşmemiz gereken birtakım gerçekler var. En başta psikolog Efser Selamet`in de altını çizdiği gibi sürü psikolojisi ile hareket etmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Çoğunluğun yaptığının kendiliğinden meşru kabul edildiği bir vasatta yaşıyoruz. Şöhret, ne şekilde olursa olsun rağbet görüyor; bundan rol de, model de, rol modeli kendine model edinen de etkileniyor. İmajların yönlendirdiği, anlık görüntülerin, sahte duruşların prim yaptığı, ne yazık ki yapanın da yaptığının yanına kar kaldığı bir kaypak zeminde ortaya çıkan mamulü hepimiz biliyoruz: Mış gibi yaşamak...
Hepimiz toplum olarak bir oyun oynuyoruz. Bize hangi konum ve rol biçilmişse onun dışına çıkmak, ya da bizden umulanın aksini yapmak çok sakıncalı ve ayıp addediliyor. Genel kabullerin dışına çıkmamak adına hakikatin, doğrunun, faziletin ve gerçeğin ört bas edilmesine karşı çıkanımız pek olmuyor. Olanı da kendimize mahsus kabullerle kısa zamanda dışlıyor ve sakıncalı ilan ediyoruz. (Bu konuda medyamızın oynadığı rolün hakkını verdiğini, mış gibi yapmadan çalıştığını teslim edelim.) Hâlbuki örtmemeli, saklamamalı ve gizlemeye çalışmamalıyız. Yüzleşmeli, hesaplaşmalı ve açık olmalıyız. Aksi takdirde uzatmayan, kendine mahsus çözümlerle çabucak bitiren ve en önemlisi de "lagaluga yapmayıp" mert olan mafya tiplemelerinin rol model olarak rağbet görmesinin önüne geçemeyiz.
Model olmak bir karakter ve şahsiyet abidesi olarak temayüz etmek demek. Ömür törpüsü denecek bir zorluğu olan bu iş rol kesmeye benzemiyor. Kendine ait bir duruş sahibi olmayı ve en önemlisi de sözünün arkasında her şeye rağmen durabilmeyi gerektiriyor. Yalanın, dolanın prim yaptığı, sadakatin, dürüstlüğün ve ahlakın beş para bile etmediği bir zamanda (ahlak bekçisi ifadesindeki aşağılamayı fark etmemek mümkün mü?) doğruluk yolunda ulu çınarlar gibi dimdik durmak, çağları aşıp gelmiş fazilet örneklerinin günümüz temsilciliğini yapmak, çalmadan, çırpmadan, en önemlisi de hakkı ve sabrı tavsiye ederek her türlü saldırıya göğüs germeyi göze almak kolay mı? Değil elbet, zor hem de çok zor. Ama rol yapmak, mış gibi olmak kolay; o yüzden de çoğumuz rol kesiyoruz.
Model olmaya çalışmamız lazım. Zor olsa da...
Medyatik Modellerin İçi Boş
Psikolog Özgül Bozkuş ile...
Gençlerin TV karakterlerini örnek edinmesi vakasını nasıl değerlendirmeli?
Televizyon televizyonun gençlerin hayatında önemli bir yer tutuyor. Gençlerin hayatında televizyonun bu kadar önemli olması karakterleri taklit etme oranını artırıyor. İkinci olarak da heyecan, korku, saldırganlık, güç, silah, intikam, sevgi, aşk, beğenilme, ölüm, öldürme gibi duygu ve duygulara dayalı davranışların hakim olduğu bu dönemde gencin kendini arayışı sırasında iyi ve kötüleri belirlemek için bu karakterleri model aldığını görebiliyoruz. Tabii ki bu kaygı verici bir durum. Genç bu karakterleri gerçek model gibi algılayıp, doğru buluyor ve taklit ediyor. Bunun sonucunda da hayalci, basit ve geçici heveslerine göre yaşayan şiddet ve paraya dayalı gücü üstün tutan topluma aykırı gençlerin sayısında önemli oranda artış göze çarpıyor.
Model gerçek anlamından ve hedefinden uzaklaştırılarak model olamayan bu karakterler gençlere idol olarak sunulduğundan kendisi ve çevresiyle çatışan suça yönelik genç tipleriyle karşı karşıya kalıyoruz.
Gençlerin kendilerine rol model olarak belirledikleri söz konusu karakterler onların hayatlarını nasıl etkiliyor?
Söz konusu rol modellerin; gençlerin sosyal, duygusal ve fikirsel yaşamlarına etkilerini değerlendirirken şu sonuçları çıkartabiliriz:
- Gençlerin dar düşünme, yorum ve değerlendirmeden uzak olduğunu,
- Sorun çözme konusunda, televizyondaki karakterlerin yöntemlerinin kullanılmasına bağlı olarak bozulan aile ve arkadaş ilişkileri varlığını,
- Toplumun gerçekleri gibi gösterilen karakterlerin; gençlerin hayal dünyasını kanştırarak, topluma yabancılaşma, kendi iç dünyasıyla çatışma gibi etkiler başta olmak üzere gençlerin ruh sağlıklarını bozduğunu,
- Gençlerin kendi değersizliklerini; medyatik rol modelleri taklit ederek, onların yürümesini, konuşmasını, giyim ve saç modelini kopyalayarak gidermeye çalıştıklarını,
- Problem çözme, sorunlarla başa çıkma yöntemlerinin medyatik rol modellerde aranması sonucu gençlerin doğru çözümlerden uzaklaştıklarını,
- Dış görünüş, fiziki özellik, para, şöhret, güçlü olmak gibi maddi değerlerin hayatın asıl değeri olduğu düşüncesine bağlı olarak, kendi eksiklerini büyüttükleri ve yetersizlik duygusu içinde olduklarını,
- Hukuk, din ve ahlak kuralları gibi toplumu ayakta tutan kurallara karşı kaba güce dayalı bireysel kuralların üstün kılınmasının, gençleri içinde bulundukları topluma karşı güvensiz kıldığını,
- Bir kısım gençlerin; toplumun gelenek, görenek ve ahlak yapısıyla, medyatik rol modellerin sergilediği ahlak yapısı arasındaki doğru bağlantıyı kurmada yaşadıkları zorluğa bağlı ahlaki zayıflık içinde oldukları,
- Aile ve toplumun onaylamadığı roller ve olumsuz kimlik oluşumu sergiledikleri,
- Doğru olan evlilik ve aile yerine konulan sahte sevgilerin sonucunda aile kurumun önemli ölçüde zarar gördüğünü söyleyebiliriz. Sizce belirlenen rol modellerin doğruluğu-yanlışlığı kısacası gençlere olan etkileri konusunda kimlere ne gibi görevler düşüyor?
- Gençlerin etkiye en açık olduğu bu dönemde görev bilinciyle görevlerinin yapması gerekenler, anne-baba, aile bireyleri, okul-öğretmen, arkadaş, basın-yayın kuruluşlarıdır. Doğru model gençlerin kimlik karmaşası yaşamasını engeller. Kimlik bunalımı yaşamayan gençlerin yetişmesini istiyorsak; model, örnek ve idol kavramları ve önemi konusunda aileler bilinçlendirilmeli. Günlük yaşantıdan eğitime, sosyal ilişkilerden din ve ahlak anlayışına kadar her konuda anne-babalar iyi model olma konusunda sorumluluklarını ve etkilerini önemsemeliler. Anne-babalar, sadece ihtiyaç karşılayan, sorun çözen, beklentileri yerine getiren ya da beklentilerinin yerine getirilmesi konusunda baskılar yapan kişiler olmaktan çıkıp, eğitimle kendilerini değiştiren, geliştiren ebeveynler haline gelmelidir.
Hiç kimse sizin çocuğunuzu sizin kadar düşünemez. Onaylamadığınız hiçbir şeyin evinize girmesine nasıl izin vermiyorsanız, çocuğunuzun odasına, gönlüne, beynine, hayatına zarar verecek her şeye karşı uyanık olmalısınız. Sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı, güçlü modeli oluşturarak diğer olumsuz örneklere karşı koyabilirsiniz.
Aileden sonraki sorumluluk eğitim kurumlarına düşmektedir. Öğretmen ve arkadaşların gencin doğru ya da yanlış model oluşturmada etkisini göz önünde bulundurursak bu kurumlar, kendilerine düşen görevleri planlarken, eğitimin kalitesini yükseltmeye, öğretmen kalitesini artırmaya, sınıf içi ve dışında gence yönelik çalışmalara ağırlık vermeye, rehberlik çalışmalarını etkin kılmaya özen göstermelidirler.
Oluşmaya başlayan kimlikte en önemli modeli sosyal ve kültürel yaşam içerisinde yer alan idollerin oluşturduğunu düşünürsek, bu görevin; idolleri gençlerin önüne seren basın ve yayın kuruluşlarına düştüğünü görürüz. Sinema, tiyatro, tv, radyo, internet, gazete, dergi gibi basın-yaym kuruluşları toplumsal sorumluluklarını menfaatlerinin üzerinde tutarak, yıkıcı değil yapıcı rol üstlenmelidirler.
Bunların dışında konuyla alakalı olarak sizin eklemek istediğiniz başka hususlar var mı?
Terapilerde karşılaştığım sorunların yarısından fazlasında, araştırmanıza konu olan karakterlerin etkili olduğunu gördüm. Gençlerin giyiminden saç modeline, konuşma şeklinden arkadaş ilişkilerine kadar her alanda bu karakterlerin etkilerinin oluşturduğu sorunlar ağırlıkta. Ders programı hazırlama konusundaki rehberliğimde, orta 2. sınıfa giden bir öğrencinin programını "Kurtlar Vadisi" dizisine göre yapma teklifi ve arkadaşlarının programlarını bu diziye göre yaptığını ifade etmesi ailesini ve beni epey düşündürmüştü. Dizilerin yayında olduğu dönem ve sonrasında sigara içme ve şiddet konusundaki artışa bağlı olarak sorunlu çocuklardaki artış, sayısal olarak ifade edildiğinde ortaya hiç de azımsanmayacak rakamlar çıkmıştı.
TV Saldırganlaştırıyor
Ekrandaki şiddet, gerçek hayata fiziki olarak yansımanın dışında özellikle gençlerde bir takım psikolojik etkilere daha yol açıyor. Dünyaca ünlü bilim dergisi Science`da yayımlanan ve 707 kişi üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmada televizyon izleme ve saldırgan davranışların etkisi 17 yıl arayla değerlendirilmiş. Sonuçta ergenlikte ve genç yetişkinlikte televizyon izlemede geçen zaman ile diğerlerine karşı gösterilen saldırgan davranışlar arasında bir bağlantı bulunduğu ortaya konmuş.
Şiddet içeren programların çocuklar ve gençler üzerindeki etkilerinde, sadece fiziki saldırganlık değil, ilişki saldırganlığı diyebileceğimiz ayrı bir kategori de dikkat çekiyor. İlişki saldırganlığı, vurma-kırmanın ötesinde, dedikodu yapmaya, akranları dışlamaya ve ilişkilere zarar vermeye yönelik saldırganlığa verilen ad. Bu konudaki araştırma sonuçları, okuldaki ilk yıllarında şiddet içeren film seyreden çocukların, sonraki yıllarda daha fazla sözlü, ilişkiye dayalı ve fiziki saldırganlık gösterdiklerini, olaylara anlam yüklemede taraflı davrandıklarını ve daha az olumlu sosyal davranışlarda bulunduklarını gösteriyor.
Psikolog Özgül Bozkuş Gençlerin Beğendiği TV Karakterlerini Tahlil Ediyor
Necati ŞAŞMAZ: Dizide ülkesini seven bir istihbarat görevlisi olarak çalışan Polat ALEMDAR isimli bu karakter, zamanla belli amaçlar çerçevesinde mafyanın içine giriyor. Dizide daha çok mafyavari karakteri ön plana çıktığı için bu açıdan incelemek mantıklı olacaktır. Özellikle gençliği çok etkileyen bir karakterdir Polat ALEMDAR. Onun etkisiyle siyah paltolar, tespihler, takım elbiseler giyilmeye başlamakta; elinde sigara, ağzında argo kelimeler olan bir çok genç son zamanlarda artarak göze çarpmaktadır. Mafyacılık oynayarak, kolay yoldan para kazanılabileceği; fiziksel gücün, silahların, intikam ve saldırganlık duygularının gerçek hayatta belirleyici roller oynayacağı gibi yanlış düşünceler ve toplumun gelenek ve göreneklerine aykırı bir yaşam tarzının gençleri etkilediği ortadadır. Oysa olması gereken; mafya, silah, çete gibi kavramların yanlış olduğu ve bu tarz bir hayatın ideal bir hayat olmadığını gençliğe aşılayan kahramanların ön plana çıkarılmasıdır.
Kenan İMİRZALIOGLU: Dizide Mehmet, haksızlığa uğramış ve intikam duygularının altında ezilmiş bir gençtir. Sevdikleri, ailesi ve hayatı elinden alınmıştır. Bunun sonucunda Mehmet kendisine haksızlık yapanlardan intikamını almaktadır. Yine kin ve saldırgan duygular ön plana çıktığını görüyoruz. Şiddet ve kuvvetin her şeyi çözeceği düşüncesi toplumu etkilemektedir. İnsanlar artık kendilerine yapılan haksızlıkları artık güç kullanarak çözmeye çalışıyorlar. Hâlbuki bireyler arası sorunların çözümünü diyaloglarda aramak gereklidir.
Oktay KAYNARCA: Sosyal etkileri büyük olan bir karakter. Bir mafya babasının canlandırıldığı bu karakter; dizinin yayınlandığı dönemde toplumda büyük yankılar oluşturmuştu. Çakır `ın konuşma tarzı, jest ve mimikleri, hatta sevdiği türküler özellikle gençler için bir idol haline gelmiştir. Dizide rol icabı öldüğünde gıyabında cenaze namazları kılınması; sadece gençleri değil toplumun büyük kesimini etki altına aldığının göstergesidir. Fakat bu karakterin gerçek, yaşayan bir model olarak algılanması gençler üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Güç ve şiddetin sorunları çözebileceği; en büyük gücün mafya olduğu şeklinde yanlış değerlerin gençler tarafından benimsenmesinde bu karakterin rolü büyük olmuştur.
Keremcem: Diğerlerinden farklı olarak olumlu sosyal etkileri olduğunu düşünüyorum Çalışarak, azmederek insanların bir şey ortaya koyabileceği; insanların sanatları ile de başarılı olabileceğini gösteren bir karakter. Fakat diğer karakterlere oranla gençlik üzerinde o kadar da etkili değil. Olumlu yönleri ağır basmasına rağmen bir model olmaktan çok uzakta.
Meslek ve Özgüven Şart
Psikolog Efser Selamet
Çoğunluk neyse rağbet ona oluyor günümüzde. Bu yozlaşmanın bir göstergesidir. Bir insan, ruhunun yaratılış gayesine uygun yaşamak, uygun örnekler bulmak zorundadır.
Ülkemizde sürü psikolojisi oluşmuş durumda. Sürü psikolojisi dediğimiz zaman; "bir başkası ne yaparsa aynısını ben de yapmalıyım. Doğru olup olmaması çok önemli değil. Karşı taraf yapıyorsa doğrudur." mantığı hâkimdir. Çoğunluk neyse rağbet ona oluyor günümüzde. Bu yozlaşmanın bir göstergesidir. Gençlerin neden mahalledeki çok tatlı bir yaşlı amcayı yahut bir yakın akrabayı veyahut da çok iyi karakteri sahip bir başka yakınım değil de televizyon dizilerindeki karakterleri örnek aldığı sorusu cidden düşündürücü bir sorudur.
Bir insan, ruhunun yaratılış gayesine uygun yaşamak, uygun örnekler bulmak zorundadır. Uygun örnekler alınmadığı zaman o insanda yozlaşma olması gayet normaldir. Veya depresif belirtiler göstermek. Eskiden depresif belirtilerin görülme yaşı ergenlik dönemi ve sonrasıydı. Şu anda biz ergenlik öncesi döneme kadar depresif belirtiler gösteren çocuklarla muhatap oluyoruz. Bu da bize şunu gösteriyor; insanlar yaşamaları gerektiği gibi yaşamıyorlar. Hal böyle olunca da almış oldukları örnekler gibi yaşıyorlar. Örnekler nasılsa o şekilde yaşamaya devam ediyorlar. Ve işin kötü tarafı sadece ergenler değil, geç ergenlik döneminde olanlar yani ergenliğini henüz bitirememiş, orta yaşlı sınıf dediğimiz insanlar da maalesef bu yozlaşmanın içindeler.
Gençlerimiz ergenlik öncesi dönemden itibaren bir mesleğe yönlendirilmelidir. Padişah çocuklarına bakıyorsunuz, hepsinin bir zanaatı var. Ya marangoz ya sanatla alakalı ya şair ya da müzisyen... Bir gencin bir mesleğe yönelmesindeki pek çok gayeden iki tanesi şunlardır: Birincisi gençliğin zihnini meşgul etmek Yaptığı iş çok önemli olmayabilir, karşılığında bir maddi kazancı olmayabilir. Burada mühim olan gencin zihnini güzel şeylerle meşgul etmek ikincisi de özgüven kazandırmaktır.