İslami geleneği anlamaya çalışırken salt kalıpçı halden uzaklaşıp, biraz ahlaki bir merkeze çekmemiz gerekiyor. 30 yıldır Müslümanlar, “İslam ekonomisi nasıl olacak” diye tartıştı. Bence bunun yerine sorulması gereken soru, “İslam insanı nasıl olacak?”. “Müslüman tüccarın kültürü nasıl olacak?” bunun üzerine sanat yapmak lazım, sinema yapmak lazım, tiyatro yapmak lazım; bunu eleştirmek ve tartışmak lazım.
Mustafa Akyol Kimdir?
Mustafa Akyol, kendisini liberal Müslüman olarak tarif eden bir düşünür. Akyol ile İslam ve liberalizm konusunda konuştuk. Ufuk açıcı tespitler içeren bu konuşmanın özellikle antikapitalist Müslüman gençlerin çıkışlarının kafaları karıştırdığı bir dönemde faydalı olacağına inanıyoruz.
Liberalizm, liberal düşünce nedir? Kendinizi liberal Müslüman bir aydın olarak mı tanımlıyorsunuz?
Kendimi evet liberal bir Müslüman olarak tanımlıyorum. Burada önemli olan birincil olanın Müslümanlık olması. Kendimi önce Müslüman olarak tanımlıyorum. Hayata genel bakışımızı, Allah’a olan inancı, dünya hayatının geçiciliğini; vahye inanmak gibi temel hakikatleri ve insanın hem dünyadaki hem de ahiretteki varlığı ile ilgili en temel kriterleri tartabileceğim yer İslâm tabii ki. Liberalizm ise bir siyasi fikir. Şimdi bazıları şöyle düşünüyor: “Müslüman olunca siyasi fikirlerim de hazır pakette gelecek.” Oysa ben, Müslümanların farklı siyasi fikirler taşıyabileceklerini düşünüyorum. En basitinden örnek vermek gerekirse, bir Müslüman cumhuriyetçi de olabilir, saltanatçı da olabilir. Biri derki “cumhuriyet iyi bir şeydir”, diğeri derki “monarşi, padişahlık iyi bir şeydir”. Farklı modeller savunabiliriz. Liberalizmi hem Müslüman değerlerime daha yakın buluyorum hem de bence İslam’ın bıraktığı aklî bir alan var. Her şey kesin bir yere bağlanmadı. Beni ikna eden, makul duran siyasi görüş liberalizm.
Liberal bakışın özü/özeti nedir?
Liberalizm, siyasi ve iktisadi bir fikirdir. Liberalizm, ontolojik bir fikir değildir. Hem özünde böyledir, hem de benim için böyledir. İnsan niye var, değerleri ne olmalı gibi konularda liberalizmin bir iddiası olamaz. O konuda sizin değeriniz neyse liberalizm size “siz bilirsiniz” der. Liberalizm aslında giderek güçlenen, bürokrasisi kuvvetlenen modern devlete karşı bir duruş. Özünde insanların istedikleri gibi bir hayat sürebilmeleri buna siyasi bir müdahalenin olmaması var. Devletin ancak temel mevzulara, güvenlik gibi, hak ve özgürlükleri korumak gibi alanlara müdahale etmesi. Bunun dışında bireyleri topluma endoktrine etmemesi gerekir. Eğitim, sağlık gibi hizmetler olsa bile bunların belli ölçüde kalması lazım gelir. Ve bireylerin de birbirine karşı baskısını engeller devlet. İslami açıdan en kabul edilebilir olanın da iktisadi liberalizm olduğunu düşünüyorum. Çünkü piyasa fikri, serbest ticaret fikri var, mülkiyet var vs.
Niye peki Türkiye’de kapitalist sistem, liberal ekonomi şiddetle eleştiriliyor?
Türkiye`de düşünce anlamında, entelektüel alanlarda hâlâ "sol" ağırlığı var. Sanat, yazı, çizgi, entelektüellik, sinema, roman ve medyada solun ciddi bir ağırlığı ve inşa ettiği kavramsal bir zihin dünyası ve kavramsallaştırma var. Kapitalizm, sömürü gibi kavramlar çok fazla ön plânda. Ve Sovyetler’in çökmesine rağmen halen bununla yüzleşebilmiş değiller. Mesela patron kavramı çok kirli bir kavramdır Türkiye’de. Patron deyince insanların zihninde kötü bir şey canlanır. Halbuki bu solun ürettiği bir şeydir. Ayrıca din adamı da kötüdür, patron gibi halkı sömürür…
Kapitalizm kelimesini çok da sevmediğinizi söylediniz ama şunu sormak istiyorum, liberalizm ile sosyalizm arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyoruz sürekli. Önümüze konulan hep şu, iki ayri kutup var ve bunlardan birisini tercih etmek zorundayız, acaba gerçekten öyle mi? Bu ikisi arasında tercih yapmak zorunda mıyız?
Güzel bir soru. Sence zorunda mıyız?
Bence değiliz. Osmanlı, Selçuklu ve Endülüs Emevilerinden gelen kadim geleneğin üzerine bir sistem inşa edebilme ihtimalimiz olduğunu düşünüyorum. Buradan çıkışla yeni bir doktrin ortaya koyabileceğimiz kanaatindeyim.
Bunu tercih edebilirsin tabii. Kaldi ki ben gelenek ile liberalizm arasında bir çelişki de görmüyorum. Osmanlı’dan, Selçuklu’dan gelen geleneği ben de çok önemsiyorum, bir kere onu söyleyeyim. Şimdi Osmanlı`da monarşi vardı, yani padişahlık. Bu İslâm’ın bir sonucu mu, bir gereği mi? Bence değil. Peki İslam`a aykırı mı? Bence aykırı da değil.
O çağın gerektirdiği bir şeydi.
Evet, aynen öyle. Çağın sunduğu ne ise Müslümanlar o ve kendi değerleri arasında sentez yaptılar. Bu hep böyle oldu. Yeri geldi Bizans’tan kanun ve gelenek aldılar. Saltanat, Sasani ve Bizanstan alınmadır.
Şu an küresel çapta kabul edilen liberal ekonomi, zengin ile fakir arasında ciddi bir uçurum oluşturması itibariyle beni çok rahatsız ediyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Dünyada iktisadi liberalizmi benimsemiş ve bununla sanayileşmiş ülkeler var, bunlar bu ekonomi sayesinde zenginleşmişler. Bunun dışında kalıp açlık çeken ülkeler var, Afrika gibi. Soru şu, açlıktan kıvranan bu ülkeler nasıl kalkınacak? Bütün dünyada sosyalist bir devrim olacak da bu ülkeler öyle mi kalkınacak, ya da liberal iktisadi ekonomi hâkim olacak, piyasa ekonomisi gelişecek, iş sahaları açılacak, girişimciler ortaya çıkacak, o ülkede bir şeyler üretmeye, satmaya çalışacak da mı kurtulacak? Bence ikincisi. Üçüncü bir yol var mı? Varsa konuşalım, mesela karma ekonomiden bahsediyorlar, tartışalım… Şimdi batılı devletlerin emperyalizm tarihi ortada ama aynı zamanda batı devletler ile birlikte gelişen başka devletler de ortada.
Mesela?
Güney Kore. Bugün Kuzey Kore açlıktan kıvranan bir ülke. Kaldı ki emperyalizminden soyutlanmış, yerli malı haftaları vs yapan bir ülke. Güney Kore açmış kendisini yabancı sermayeye, yabancı sermaye ile birlikte zenginleşmiş bir ülke. Batılı bir ülkenin başka bir ülkeye zorla girmesi, bu ülkenin kendi mallarını çalması, tamam bu sömürü ve aynı şekilde iki ülke arasında kasten savaş çıkartması ve silah satması bunlarda kuşku yok, sömürü. Hepimiz rahatsızız. Ama bir yabancı şirketin bir ülkeye yatırım yapması bu ülke için sömürü mü? Bizim ulusalcılar ve sosyalistlere göre sömürü, bence değil. Türkiye`ye yabancı sermayeyi Adnan Menderes çekti, Turgut Özal çekti ve Ak Parti çekiyor, bunlar iktisadi anlamda kalkındığımız yıllar.
Liberalizm bireyselcilik doğurmuyor mu?
Bence sorumlulukların genele yayılması ahlaki gibi gözükse de, ahlaki değil. Sosyalizm’de bu var mesela. Bu da insanlarda “amaan boşver” tipi oluşturuyor. Türkiye`de “sana devlet baksın” diye bir laf vardır mesela, bu buradan geliyor. Bence bireyi ortaya çıkartmak lazım; ama bireyi egoperest olarak değil, girişimci olarak, üretici olarak, düşünen, hem de ahlaki vasıflarla donanmış olarak ortaya çıkartmak lazım. Bence İslamiyet’te de ticaretin övülmesi ama zekatın tavsiye edilmesinin özünde de bu var.
Bu birey nasıl oluşacak?
Konuşarak, yazarak, rol-modelleri ortaya çıkararak oluşacak. İslami geleneği anlamaya çalışırken de salt kalıpçı halden uzaklaşıp, biraz ahlaki bir merkeze çekmemiz gerekiyor. 30 yıldır Müslümanlar, “İslam ekonomisi nasıl olacak” diye tartıştı. Bence bunun yerine sorulması gereken soru, “İslam insanı nasıl olacak?”. “Müslüman tüccarın kültürü nasıl olacak?” bunun üzerine sanat yapmak lazım, sinema yapmak lazım, tiyatro yapmak lazım; bunu eleştirmek ve tartışmak lazım. Bir de şu var, Türkiye`de dindar kesim zenginleşme aşamasında daha, zenginleşmenin ilk aşamalarındaki rahatlık ve şaşkınlığı çok da aşabilmiş değiller ve hala bu süreç devam ediyor. Bunu aştıktan sonra sinema yapmaya başlayacaklar, sanat yapmaya başlayacaklar, artık daha farklı alanlara yönelecekler. “Tamam yedik işte, gezdik, jip aldık, artık daha farklı alanlara yürümek gerekiyor” diye bir düşünce başlayacak.
Biz şimdi genel olarak liberalizmi iktisadi açıdan ele aldık ama, liberalizmin sadece iktisadi yaklaşımlardan ibaret olmadığını da biliyoruz. Liberalizmin düşüncesel boyutta ‘bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler’ gibi bir önerisi var. Bırakınız mini etek giysinler, bırakınız örtünsünler mesela. Bununla ilgili ne düşündüğünüzü merak ediyorum.
Bence de bırakınız ne yapıyorsa yapsınlar. Şimdi İslam size diyor ki içki içmeyin, kumar oynamayın, tesettür giyin. Bunlar ahlaki bir emir mi, yasal bir yaptırım mı? Şimdi Allah namaz kılın diyor, farz, buradan kasıt, herkese zorla namaz kıldırılması mı, yoksa namaz kılmaya Müslümanların davet edilmesi mi? Bence ikincisi. Liberalizm size İslam’la örtüşen bir şey sunmuyor ama liberal bir toplum içerisinde gayet iyi bir Müslüman olarak yaşayabilirsiniz. Dilediğiniz gibi dininizi yaşayabilir, sivil toplum kuruluşu kurabilir, örtünüzü örtebilirsiniz. Ha bir başkası da mini etek giyer. Ama siz İslam`ı ona giydirtmemek olarak anlıyorsanız orada bir çatışma başlar. Ve bu bugünkü modern dünyada olmaz. Şunu da söyleyeyim, liberal iktisat ile İslam’ın çatıştığı tek bir alan var, faiz. O da faizsiz bankacılık ile aşıldı diye düşünüyorum. Dileyen kâr ortaklığına dayanan faizsiz bankacılığı tercih eder, dileyen faizli bankaları. Faizsiz bankacılığı sunduktan sonra bir problem yok bence.
İslam Müslümanı zorlamaz mı?
Zorlamaması gerekir. Bu dindarlık değil münafıklık üretir.
Zina yapanları ‘bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler’ anlayışına dahil ediyor musunuz?
Bence zina liberal bir sistemde suç sayılabilir. Amerika’da aslında zina illegal. Aile kurumunu zayıflatması nedeniyle. Ama eyaletler uygulamıyor. Biz şimdi namaz kılmak mı istiyoruz, namazı herkese kıldırtmak mı istiyoruz? İnsanları namaza davet etmek istiyorsanız liberalizm içerisinde bunların hepsini yapabilirsiniz. Namaz kılmayanlara da zorla namaz kıldırtmak istiyorsanız liberalizm ile çatışırsınız. En azından bu devir için doğru bir İslami bakış açısı değildir. İslam’ın hakikati ortada fakat yorumu farklı farklı olduğu için bunun yorumlarını herhangi birine, “hakikatin bizatihi kendisidir” demek de biraz kibirli bir şey. Bence nasıl ahlaki, dindar bir kapitalizm geliştirebiliriz buna bakmak lazım.