Akşama kadar haber okuyorsun. Ne işe yarıyor? Makaleleri, polemikleri sıraya koymak ne işe yarıyor? Gündemi takip ediyorum işte ne yapayım! Hava azıcık kararsa hüzne bürünüyor musun sen onu söyle? Çünkü bazı coğrafyalarda çocuklar bodrum kvatlarında güneşi görmeden saklanarak büyüyorlar, kuzu melese Afrika’daki bebeler geliyor mu aklına, yağmur yağsa içindeki kuyunun başına Somalili kızlar birikiyor mu?
Bugün saçımla konuştum. Evet saçımla. Kızdım. Tartıştık… Hani dedim annem seni özenle tarayıp, örerdi, o günlerin hatırı da mı yok, eskiden aramızdan su sızmazdı.
O kadar siyah ve gürdün.
Uzattın ama dedi. Artık çocuk değilsin. Niye döküldüğümü biliyorsun.
Evet biliyorum ama yine de aramızdaki bağ gün geçtikçe zayıflıyor. Eskiden sana baktığımda bir demkeş gibi guruldar, bir kırlangıç gibi cıvıldar, bülbül gibi çilerdin. Bana güzellik ve gençlik mesajları gönderirdin. Oysa şimdi bir pösteki kadar suskunsun. Eskiden iki sıkı dosttuk. Aramızda gizli bir “bozacı ve şıracı” işbirliği olurdu. Gün gelip böyle insanı arkasından vurur gibi ağarmaya başlaman hiç adil değil.
Bunları söyledim ve sustum. Hani bilirsiniz insan sevdiği birine iki üç kelime edip susar ve o suskunluk sevdiğinizi kağnı tekeri gibi döndüre döndüre kapınıza kadar getirir. Saçma bir taktiktir ama işe yarar. Yaradı da. Birkaç tel ağarmış saç, kırgın kırgın konuşmaya başladı...
Akşama kadar haber okuyorsun. Ne işe yarıyor. Makaleleri, polemikleri sıraya koymak ne işe yarıyor? Gündemi takip ediyorum işte ne yapayım! Hava azıcık kararsa hüzne bürünüyor musun sen onu söyle? Çünkü bazı coğrafyalarda çocuklar bodrum katlarında güneşi görmeden saklanarak büyüyorlar, kuzu melese Afrika’daki bebeler geliyor mu aklına, yağmur yağsa içindeki kuyunun başına Somalili kızlar birikiyor mu? Hangi güzellik zuhur etse içindeki acılar onu akma bir hançer gibi gözyaşı ile biçebiliyor mu? Benim ağarmam önemli değil sen ağarıyor musun ona bak. Benim dökülmem seni çoğalttı mı? Onca gördüğün çile seni büyüttü mü? Olgunlaştırdı mı? Yoksa sadece stres yaptırıp fizyolojik bir bozukluk olarak bedeninde yer mi kapladı? Sadece üzülüp kaldın değil mi? Sadece üzüldün?
Elbette üzüldüm, dünyada ne varsa ondan sorumlu tutuyorum kendimi.
O zaman neden her gün aynı koltuğa oturuyor, her gün aynı fincandan çay içiyorsun. Oturduğun yerde “vicdan yapmak” ne işe yarıyor ki. Oturduğun yerde oturup duruyorsun. Kalk ve dışarı çık neden şu anda bir avuç “kreatin” ile konuşmak yerine gidip bir yaşlıya çorba yapmıyorsun, misal neden gidip bir savaşın orta yerine bağdaş kurup çocuklara kalkan olmuyorsun. Neden gidip Reachel gibi bir buldozerin altında can vermiyorsun. Kirli sular yüzünden dünyada 2,2 milyon insan ölürken musluktan damlayan her bir damla temiz su bir insan hayatı demekken deterjan yerine arap sabunu kullanmak niye bu kadar ağır geliyor bünyene. Piyasa güçlerine karşı kör bir nefis ile karşı durabiliyor musun? Satın almaktan ve haz duymaktan vazgeçebiliyor musun? Neden orda durmuş paslı bir aynaya bakıp saçından akan zamanı tutmaya çalışıyorsun?
Ben de insanım işte üstüme gelme bu kadar! Çok ağır konuşuyordu, çok. Bir süre cevap veremedim.
Daha bitmedi, dedi. Sen var ya bana baktığında beni değil toplama kampında fırına yollanmadan önce saçları kazınmış masum kadınları görebiliyor musun, 7 ton saç görmelisin oysa aynada. Ya da güçlü kadınların saçları kazınmış hizmetçilerini görmelisin… Dün saçlarını kazıttıkları hizmetçilerinin bu gün başörtülü olmasını talep edenleri ya da…
Bana baktıkça kadının saçı üzerinden tahakküm etme duygusunu tatmin edenleri hatırlamalısın. Misal ne oldu Merve Kavakçı’ya? Onun yetmiş iki buçuk millet önünde kırılan gururunu görebiliyor musun… Sevgilisinin saçını tutuşturan adamları, kızlarını saçından tutup öldürerek çeyiz sandığında saklayan cani babaları görebiliyor musun. Ya Hiroşima’daki saçları yanmış kız çocuklarını, misket bombası ile kafası delik deşik olan bebekleri hatırlıyor musun bana her baktığında…
Hani kadının saçına sadece Allah karışırdı. Ama tanrılığa soyunmak saç mevzusunda da değişmiyor değil mi? Şimdi söyle okudukların okuduğun sayfalarda çakılıp kaldıysa ne işe yarıyor okumak. Eflatun oysa ne demiş “insanın öğrendiği her şey önceden kendinde olan şeylerdir” bunca şeyi öğrenmek bilmek seni olgunlaştırmıyorsa unut gitsin. Hemen iki adım ötendeki herhangi iki kız sende olan haklarını istiyorlar. Onlara bir şeyler söylemeni. Onlara iyilikten güzellikten bahsetmeni… Onlara emek vermeni bekliyorlar. Ama sen dünyanın öbür ucunda gezinirken yanı başında duranı görmüyorsun. Dengeyi kuramıyorsun. Ölüm ve zulüm haberleri terazinin diğer ucunu aşağıya çekerken sen karşı kefeyi hep boş bırakıyorsun. Aynaya boş boş bakıp saçım dökülüyor ve ağarıyor dedikçe alıp başımı tümden gidesim geliyor. Oysa haksızlığa uğramış hemcinslerini düşünürken beni parmaklarına dolayıp tek tek yolman gerekiyor! Ağarmış ve yolunmuş saçlar saç dökülmesi kaygısının tek ilacıdır!
Bitti mi? Bitti!