
Merhum babamın vefat haberiyle yollara düştüm bu kez. Yollar bitmek bilmedi yine. Boğazıma bir yumru tıkandı, ağlayamadım. Dilimde Fatihalar, Yasinler… Gözünde yaşlarla ablam karşıladı beni. Tek cümleydi söylediği: “Yollar bitmedi mi abam?”
Yol, neleri çağrıştırmaz ki insanda!
Yol, alınyazısıdır insanın. Hayatının bir parçasıdır hep. Keşfe çıkar insan. Fethe çıkar. Hicret için çıkar yola. İlim-irfan için çıkar. Maişet için çıkar. Ama her zaman çıkar. Bin yıllardır hep çıkmıştır insanoğlu. Yerinde kalan, kalmamış, tükenmiştir zira. İşte bitmemek için yola çıkmıştır insan. Bazen gönüllü, bazen gönülsüz olsa da bu çıkışlar.
Hz. Âdem (a.s), insana varlık kazandırmak için cennetten çıkarılmıştır yola. Hz. Nuh (a.s), insanlığın yeniden tevhid üzere varoluşu için çıkmıştır. Hz. Musa (a.s), tutsak bir kavme özgürlük vermek için çıkmıştır. Hz. İsa (a.s), insanlığın yüzünü öbür âleme çevirmek için çıkmıştır göklere. Allah Rasûlü (s.a) dünyanın bütün damarlarına yol bulmak için çıkmıştır; çok sevdiği Mekke’den.
Hayatı bir yolculuktur esasen insanın. Doğumla başlayıp sonu ölüme çıkan… Her nefesi ölümüne doğru attığı bir adımdır. Ölüm de bir başka yolun başlangıcıdır. Kabirden kıyamete, kıyametten mahşere uzanır.
Kavuşmanın da ayrılmanın da bir parçasıdır yol. Sevdiklerimize ulaştıran da odur bizi, uzaklaştıran da. Sadece mekânları bağlamaz birbirine yollar; esas insanlardır bağladığı. Yine insanlardır birbirinden kopardığı.
***
Yedi sekiz yaşlarında tanıştım yollarla. Babama azık taşırdım eşek sırtında. En az iki üç saatlik yoldu kat ettiğim. Bitmezdi o yollar, çocuk gözümde. Bitmek bilmezdi. Ne var ki ucunda canım babama kavuşmak vardı. Azığı, o çok acıkmadan ulaştırmış olmamın sevinci, onun sevgisi ve bana söyleyeceği iltifat cümleleri vardı ucunda. Akşam olmadan o yolu tekrar kat ederdim. Bu defa köy vardı yolun ucunda.
O günler nerden bilebilirdim, beni babama kavuşturan yolların bir gün ondan ayıracağını. Yıllar yılı hep ondan uzakta yaşayacağımı. Sahi ne zamandı ilk gurbet, ilk acı, ilk ayrılık?
On bir, on iki yaşlarındaydım. Benim için bir hatim programı düzenlenmişti. Programa gelen dayımların peşine düştüm. Onların yanında çalışmak, ev bütçesine katkıda bulunmak istiyordum. Babamı ikna etmek kolay olmadı. Babam ısrarıma dayanamayıp izin verdi. Ancak daha bir iki kilometre uzaklaşmadan, gözlerimin önünde dünya karardı.
Ne uzun yoldu o gidişimiz, yol bitmek bilmedi. Bir ay kaldım onlarla. Her gün gözyaşı döktüm hasretimden. Bir limon ağacıyla söyleştim, her ikinde vakti. Onunla dost oldum. Onun dizinin dibinde hasret türküleri söyledim. Dönüş yolu, heyecan doluydu. İlk babama kavuşturdu o yol beni. Aman ya Rabbi ne tarifsiz mutluktu kavuşma anı! Ramazanın son günüydü. Bayram öncesi bayramı yaşadı çocuk yüreğim.
***
Merhum babamın vefat haberiyle yollara düştüm bu kez. Yollar bitmek bilmedi yine. Boğazıma bir yumru tıkandı, ağlayamadım. Dilimde Fatihalar, Yasinler… Gözünde yaşlarla ablam karşıladı beni. Tek cümleydi söylediği: “Yollar bitmedi mi abam?” O tek cümle yetti beni can evimden vurmaya; yüreğimi kanatmaya. Benim hayatımın özüydü bu cümle. İşte orada sökün etti bütün gözyaşlarım. Yüreğimi yerinden kopardı bu söz. Yahut yüreğimin bir parçasının kopup gittiğini işte o an anladım. Kopup gidenin canım babam olduğunu.
Bizi sevgiyle, şefkatle büyüten... Geceleyin üstümüzü örten… Sabahleyin sevgi sözcükleriyle bizi neşelendiren babam... Çobansalığında bize yeni sağdığı sütten çorba yapan… Bir ömrü helal rızık peşinde eriten, tüketen…
Evet, yollar bitmedi abla! Bu yollar benim kaderim. Bu yollar işte, yıllardır beni oradan oraya savuran. Bu yollar işte, hasta ve yaşlı babamı geride bıraktırıp kendine çeken. Belki son kez göremeyeceğimi bile bile alıp götüren...
Bu yollar işte, âhir ömründe onun dizinin dibinde doyasıya oturmaktan alıkoyan. Onu bana hasret bırakan… Bu yollar işte, onun belki hiç istemediği yerlere beni götüren… Bu yollar yüzünden işte ben ona doyamadım; belki o bana doymadı. Bu yollar yüzünden, ona ahir ömründe hakkıyla hizmet edemedim, duasını alamadım. Onun tükendi yavaş yavaş nefesleri; ben başka sevdaların peşinde. Onun söndü yavaş yavaş gözlerinin ışığı; ben yollarda kendi derdimde.
Babamla en son hastane odasında bir gece geçirdim. Gözlerinin ışığı ağır ağır sönüyordu. Bunu görür gibiydim. O gece söyleştik onunla; tüm gece olmasa, yoldan gelmiş olmanın yorgunluğu gözlerime çökse de… Beraber ekmek, küfl ü peynir, zeytin yedik gecenin bir vakti. Ne tatlı sofraydı o, birlikte yediğimiz. Tıpkı o çobanken yanında kaldığım gecelerdeki gibi. Nerden bilirdim, bunun beraber yediğimiz son ekmek olacağını. Nerden bilirdim, o gecenin son gecemiz olacağını. Yoksa uyur muydum o gece… Şeb-i yeldâyı muvakkitle müneccim ne bilir/Ehl-i gama sor kim geceler kaç saat, fehvasınca; o yanı başımda, uykusuz, uzun bir gecenin bitimsizliğiyle mücadele ederken… Sabah tekrar düşer miydim yollara?
***
Hamdolsun, bu en önemli yolculuğunda hizmetini görmek, yıkamak, namazını kıldırmak, ellerimizle yerine koymak nasip oldu. Onun bizi, biz küçük iken merhametle büyüttüğü gibi, Rahmân’ın da ona merhametle muamele edeceğini umarak, Rahmân’ın merhametine bıraktık onu.
Babamın nefesleri tükenirken; hayat yolculuğundaki adımları da sona erdi. İşte oradan ebedi yolculuğuna çıktı. Seyrü seferi mübarek olsun. Cenab-ı Hakk, onun refi ki olsun. Yolculuğunda sıkıntı, zorluk görmesin. Rabbine kavuşmakla mutlu olsun.
Ne var ki benim yollarım bitmedi henüz. Bitecek gibi görünmüyor. Zira yollar birbirine eklenmekte o kadar usta ki! İnşallah benim yolculuklarım ona da bana da ahiret azığı olur. Çocukluğumda taşıdığım azıklar gibi… İnşallah yollar, onu da beni de livâü’l-hamd sancağı altında buluşturur. (Âmin)