
Mayıs ayının son haftası Genç Gönüllüleri adına güzel bir etkinliğe imza atmıştık. Ümraniye İmam-Hatip Lisesi’nde yaklaşık yüz elli öğrencinin katıldığı bir konferanstı bu güzel etkinlik. Kiminiz, mayıs ayı olması hasebiyle, çoktan bir tahmin yürütmüştür. Evet, Üstad Necip Fazıl’ı anma etkinliğiydi. Sosyal sorumluluk koordinatörümüz Bilal Çankır’ın organize etiği konferansı çok güzel anlar eşliğinde ihya ettik. Konuşmacımız, üniversiteden yeni mezun olmuş genç bir kardeşimiz: Ömer Akyıldız idi. Ömer kardeşimiz kürsüde konuşurken salonda çıt sesi yoktu. Oysa salona girmeden evvel epey tedirgindik. Acaba dinleyecekler mi? Ciddiye alacaklar mı? Çekincemiz şuydu ki: Sonuçta yaşlarımız bir lise öğrencisinden çok çok da büyük değildi. Yani bir Hoca, Prof. değildi konuşan. Velhasıl programı güzel bir şekilde ikame ettikten sonra derin bir nefes alıp başladık bu güzel intibaın muhabbetine.
Gözlerimizle apaçık gördüğümüz sonuç suydu: Genç’in dilinden Genç anlar… Hemen şu önemli hususu da peşi sıra ekleyelim: Öğrenci kardeşlerimizin orada şu meseleyi de zihinlerinden geçirdiklerinden adım gibi eminim; “ben de böyle konuşabilirim. Evet evet, gerçekten yapabilirim.” Çünkü belirttiğim gibi karşılarındaki konuşmacı, kendilerine yaşça yakındı ve ezbere sözleri tekrar etmiyordu. Artık gençlerin sırtını sıvazlamak gençler tarafından yeterli görülmüyor. İstiyorlar ki söz verilsin, konuşsunlar, bunun ötesinde sözleri dinlensin.
Dünya gitgide her türlü paylaşımın ortada kol gezdiği bir mecra. Ama bu paylaşım iki yönlü: Hayır da dolaşım halinde, şer de. Peki biz, -zahiren- çekici olan şer’in önüne hayr’ı çekici hale getirip sunan alternatif alanlar sunduk mu? Can alıcı soru bu değil mi? Ya neden böyle? Çünkü bir ayırt edilmezlik problemi var. Günah artık biz gençlerin önüne ambalajlanmış halde geliyor. Peki hayr’ın reklamını mı yapalım? Evet, tam da bunu yapalım…
Modern dünyaya bir veri, bir eser sunabilmek için bunu modern algıya göre estetize etmek gerekiyor. Yoksa birileri televizyondan çıkıyor ve şunları söyleyebiliyor:
“İslâmcılık bu güne kadar bir edebiyat eseri, sinema yapıtı ortaya koyabildi mi?” Eğer bu sözü haksız buluyorsak, bu haksızlığı kanıtlamak için o adamın seslendiği kitleyi bulup durumu açıklamak mecburiyeti doğuyor. Son zamanlarda alternatif kelimesini çok kullanıyoruz. Bu, “her şeyin İslâmi olanını üretmek” görüşünün kolaycılığına kaçmanın bir başka yoludur. İslâmi sinema, müzik, edebiyat… Ama inşallah, alternatif kelimesini “şu an” için kullanıyor oluruz, çünkü kapasiteyi daraltan bir kelime. “Eh, ötekinden yeğdir” karşılığı bizim için yeterli olamaz. Bu kelime yerini Hakikat’e bırakmak mecburiyetindedir. Bunun için gençlere güvenmek ve bu görevde onlara yardımcı olmak gerekiyor, maddi ve manevi olarak. Meselenin başından dönersek; Necip Fazıl’ı, Mehmed Akif’i hakkınca anmak derdinde isek, ve bu şahsiyetleri gençlere tanıtacaksak bırakalım da bunu gençler yapsın. Genç insan ortaya “yeni” bir söz koyacaktır. Çünkü genç, enerjisini göstermek ister. Ve yeni olan her şey, her zaman caziptir. Yeter ki imkan sağlansın. Biz gençler yeni’yi üretirken hayr’ı da gözetmeye hazırız.
Etrafımda o kadar heyecanlı kardeşlerime tanık oluyorum ki… Eline bir kamera verilse, abuk sabuk yaşantılarıyla gündemde olan yönetmenlerin mide bulantısı filmlerinden bizi kurtarmaya hazır bekleyeninden, “sen yaparsın” dense bir solukta ortaya güzel edebiyat eserleri koyabilecek olanına kadar. Sanatını O’nun sanatından alan sanatçıların yetişmesi için bize güvenin, gerçekten.