
Biz Allah`a, Peygamberlere, Meleklere inanıyoruz.
Dünyanın bütün sabahlarını yanına alıp gitsen, İstanbul`un gecesi bize yeter. Bir rüyayı gördü bu şehir. Ve biz, bu rüyanın çocuklarıyız.
Biz, hayra yorulmuş bir rüyanın çocuklarıyız.
Toprağa inanıyoruz, şifaya inanıyoruz, babaannelerimizin sözlerine, koca adamlar, koca kızlar olmamıza rağmen hala "kenardan git" diyen annelerimizin uyarılarına inanıyoruz.
Çiğ köfte dükkanı önünde mısır satan kızlara, çorap satan adamlara inanıyoruz biz...
***
15-16 yaşlarında. İnce, suni deri olduğu her halinden belli, sarı bir mont var üzerinde. Başında, satış yaptığı çiğ köfte dükkanının logosu bulunan bir şapka.
Üşüyor, üşüyor, üşüyor...
Kollarını birbirine kenetliyor, ellerini ovuşturuyor, hohluyor nefesini.
Olmuyor, olmuyor, olmuyor...
Çiğköfte dükkanının önüne konmuş sıcak mısır standında bir mısır satıcı kız.
Ve içeride üç adam birden şakalaşıyor, gülüyor, eğleniyor, sıcakta neşeleri yerinde bu üç erkeğin.
Bir kerecik olsun dönüp dışarıya bakmıyorlar. "Gel biraz ısın, değişimli duralım" demiyor bir tanesi olsun.
İçimden bu üç adamı dövmek geliyor. Dükkanı altüst etmek. İçimden neler geçiyor daha.
Allah`ım zengin bir adam olsaydım, şu kızcağıza bir iş verseydim diyorum. Ya da bir iş bulsak şu garibana diyorum...
İş çıkışıda önünden geçiyorum, ona baka baka. O da bakıyor. Öylece, donmuş gözleriyle...
Bir alışveriş mağazasına giriyorum. Akşam saat 21:30 sıraları.
Az sonra kasiyer bir kız bayılıyor.
3 kuruşa fazla mesaiden...
"Bir şey yoktur. Kolonya getirin." diyor üst kattan inen mağaza müdürü.
"Kolonya değil, biraz adalet getirin!" diye bağırıyorum.