
Her sabah evin yokuşundan aşağı indiğimde benden para ve sigara isteyen bir amca var. Bunu her gün yapıyor. Birkaç defa iki istediğini de verdim. Ama giderek bende bir antipati oluştu ona karşı, şimdi bana bir şey söylemeye cesaret edemiyor. Çünkü onu görünce kızgın bakışlarımı üstüne boca etmiştim…
Dün gördüm, karda bir bankın üzerine oturmuş, karın altında ellerini birbirine sürtüp ısınmaya çalışıyor. Ev için aldığım iki ekmekten birini ona verdim…
Geçen senenin kışında, yine bir karlı günde, Fatih’te bir durakta beklerken, benzer ama daha acıklı bir tabloya şahit olmuştum. Hatta ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacak bir manzaraya…
Orta yaşlı, üstü başı pejmürde ve dahası üstünde incecik bir eski mont bulunan bir insan. Hava eksi derecelerde seyrediyor. Soğuktan dişlerimiz titriyor, otobüsün bir an önce gelmesi için içinden dua ediyor herkes, ellerini ayaklarını oynatıyor…
Yaklaştım ve kendisine dedim ki: “Telefon edelim gelip seni alsınlar, donacaksın burada!” cevabı şöyle oldu: “Ben zaten ölmüşüm evlat, gerek yok!” Ve yaklaştığımda şunu fark ettim ki, elinde bir pet şişe tutuyor. Daha dikkatli bakınca içindekinin idrar olduğu belli oluyordu. Ağlayacaktım, o anda deli gibi ağlamak istedim, saç diplerim elektriklendi, vücudumdaki kan delirmişti adeta, beynime vurmuştu!
Bütün insanlığın iyiliği, saflığı, masumluğu dahi, hepsini toplasak, işte şu insanın derdine fiili bir çözüm değildir diye düşündüm içimden. Hemen 112 Acil Hattını aradım. Ardından otobüs geldi. Hala içimde bir muamma olarak kalmıştır. Acaba onu oradan aldılar mı? Telefonda ilgi göstermiş ve alacaklarını söylemişlerdi.
Bir çizgi var. Bir çizgi. Herkes insan, ancak bu çizginin iki tarafı var “insanlığın içinde ve dışında olanlar” diyorum ben buna. Çizginin beri tarafındakiler çeşitli hayat şartlarında yaşasalar da, bir şekilde hayatlarını muhafaza edebiliyorlar. Ya çizginin öteki tarafında olan insanlar?
Sokaklarda, parklarda, mülteci kamplarında, çadırlarda, ev denemeyecek kulübelerde, kış, kıyamet şartlarında yaşayanlar! Dünyanın her yerinde… Ya onlar? İşte, bir tarafta büyük büyük büyük bir sermaye birikimi, şahısların, tek bir adamın elinde bulunan milyonlarca, hatta milyarlarca para. Diğer tarafta ufacık bir mekanı olmayan, 75 krş’a bir ekmek alacak parası olmayan insanlar.
Katılın yada katılmayın, asrımızın en büyük sorununun sosyal adalet olduğunu, adaletli paylaşım olduğunu düşünüyorum. Kalıcı çözümler lazım, geçici değil. Sadece bu manzaralar için istenmemeli bu. 700 liraya 10 saat çalıştırılan adamlar, kadınlar içinde, bu büyük sömürü için istenmeli, talep edilmelidir sosyal adalet. Müslümanların en büyük gündem meselelerinin başında bu mesele gelmelidir. Gelmiyorsa sorun vardır.
Hülasa, elinden hiçbir iş gelmeyen, yatalak hastalar, akıl hastaları, bakıma muhtaç yaşlılar olacaktır. Bunlarında, elinde bir maaşı varsa örneğin bakımını üstleniyor devlet. Aksi halde çok ama çok zor bir huzurevine girmeleri. Yani bunlar bir şekilde olacaktır, şuan olduğunda yer bellidir: Sokak! Ama, sosyal adalet sağlansa, herkes bir sömürü düzeninin çarklarında olmasa, bu insanlar için kalıcı çözümler bulunacaktır. Çünkü böylece, yük olmaktan çıkacak onlara bakmak, gerek devlet, gerekse yakınları tarafından.
Bütün mesele adalette! Unutmayalım ki; “Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur!”
SOKAKTA EVSİZ VATANDAŞLARIMIZI GÖRÜRSENİZ: AKOM`U (ACİL KOORDİNASYON MERKEZİ) ARAYABİLİRSİNİZ: 444 25 66