
Öncelikle hayatını kaybeden 35 vatandaşımızın ruhu şad olsun. Medya, tüm ayrıntıları ile olayın üstüne gidiyor biliyorsunuz. Onun için olayın teknik ayrıntısını, tafsilatını bir kenara bırakarak, kendi yorumumuzu yapalım meseleye.
Irak, İran ve Suriye üzerinden, sınır köylüleri tarafından kaçak ürünler, mamüller getirilip götürüldüğü, herkesçe malum bir hadiseydi. Yani validen tutun, askeri yetkililere, oranın halkına kadar herkes bunu gayet iyi biliyordu. Askerlik sürecimde de, buna şahit oldum. Yani özellikle görev yeri Mardin’e düşen arkadaşlar için, uzman çavuşlar, astsubaylar, şanslı gözüyle bakıyordu. “Hadi iyisin, hudut karakoluna düştün, kaçak malzemelerden pay alırsın, yahut para alırsın” gibi yorumlar yapılıyordu.
Dünyanın her yerinde bu tür gayri resmi, ama devlet tarafından bilinen hadiseler olur. Yüzde yüz rafine bir hayat, bu işlerin dönmediği bir coğrafya parçası nerede ise yok denilecek gibidir. Ayrıca, iktisatçılar bile bu kaçakçılık mevzuunu hoş görebilirler. Ki, sınırdan kaçak geçirilen mamüllerin yasadışı olmaması kaydıyla, asker ve devlet nazarında da durum böyledir. Yeter ki, ekonomiyi etkilemesin, kayıt dışını korkulacak seviyeye getirmesin.
Hal böyle iken, mazot kaçakçılığıyla geçimini sürdüren Şırnak-Uludere köylülerinin üzerine F-16’lardan niye bomba yağdı? Olayın perde arkası birkaç gün içinde netleşecektir. Her gazete, her strateji uzmanı farklı yorumlar yapıyor. Ama biraz beklemekte fayda var. Ortada olan bir zulümdür. Ve alınan “yanlış istihbarat” falan gibi açıklamalar gelirse, bu zulüm bir kat daha artacaktır. Çünkü, en nihayetinde terörist olduğundan emin bile olsanız, “dur ihtarı” yapmak zorundasınız. Tabi, bunu kıstırılan, çembere alınan yahut vb. durumlar için söyleyebiliriz. Çünkü tam manasıyla emin olduktan mesela ellerinde silah bulunduğunu falan gördüğünüzde vurmak zorundasınız, “dur” diyene kadar o sizi vurur çünkü…
Ve bir mesele… Bu, medyanın, gazetelerin, olaya bakışıyla ilgili. Bir taraf, olaya tamamen sağır kalırken (ulusalcı medya) diğer taraf ise devletin ipini çekme gayretinde. Tabi ki, insanların meşrepleri gibi, medya kurumlarının da meşrepleri var. Bir de bu meşreplerin samimiyetsizliği parayla oluşmuş olmalarındadır. Eskiden, ideolojileri çerçevesinde yayınlar yapan, inandığı yanlış ya da doğru değerler uğruna manşetler atan gazeteler gitti, birilerine parayla hizmet eden basın geldi yerine. Onun için meseleyi itidalli okuyan basına ihtiyacımız var.
Öfke olmalıdır, olacaktır bu olaylar karşısında. Bu tabii hakkımızdır, bir daha olmaması için, duyularımızla, toplum olarak her yolla mukavemet göstermek zorundayız. Ancak medya ne yapıyor? Kürt meselesi gündemdeki “ateş topu” konumunu koruduğu için üstüne gidiyor da gidiyorlar. Madem merhametin, insafın ve adaletin bu kadar büyük ve geniş, Irak’ta hergün ölen 35, 45, 55 kişi için de buğz et!
Ve bu medya kurumlarından etkilenen, bir gaz gibi, içi boş elle tutulmayan tepkiler geliyor insanlardan. Sosyal paylaşım sitelerinde öyle yorumlar yapıp, öyle iletiler yazıyorlar ki, öfkeleri dağları yıkar…
Evet, öfke olmalı, ama tüm adaletsizlikler için öfke…