“Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?” kitabını okuduğumda çok faydalı buldum ama o kitap namaza nasıl kalkılabileceğini anlatıyordu. Namaza niçin kalkamadığımızı, modernizmi, kapitalizmi anlatmıyordu. Yani bizi namazdan alıkoyan katilleri tanıtmıyordu. Ben, bu kitabımda katilleri buldum. Bir de namaz kılmayan insanların ezber cümleleriyle dalga geçerek dayanak noktalarını baltaladım.
Sizi böyle bir kitap yazmaya iten sebep neydi?
Ben, namaz kılmadığım için kendime ateist diyordum. Bugün de aynı şeyi başkaları için söylüyorum. Otuz beş yıl Allahsız yaşadım. Eskiden inançsız insanlara “Ateist” değil “Allahsız” derlerdi. Bu kelime galiba en doğrusu. Ateist, yumuşak bir kelime. Sanki o insan bir makine ve parçası eksikmiş gibi… Neyse, “Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?” kitabını okuduğumda çok faydalı buldum ama o kitap namaza nasıl kalkılabileceğini anlatıyordu. Namaza niçin kalkamadığımızı, modernizmi, kapitalizmi anlatmıyordu. Yani bizi namazdan alıkoyan katilleri tanıtmıyordu. Ben, bu kitabımda katilleri buldum. Bir de namaz kılmayan insanların ezber cümleleriyle dalga geçerek dayanak noktalarını baltaladım. Biliyorsunuz aynı tekniği “Yılgın Türkler” ve “İçinizdeki Öküze Oha Deyin” kitaplarımda da kullanmıştım. Bugün “İçinizdeki Öküze Oha Deyin” kitabımdan dolayı şeytanın dini olan kişisel gelişim büyük bir yara aldı. Bunun öncüsü oldum. Taklitlerim çıktı. İnşallah bu kitapla da öyle olacak. Bu yüzyılın insanları namazla kurtulacak. Allah göstermesin, halen Allahsız biri olsaydım yine de insanların dindar olmasını isterdim. Çünkü insan ancak dinle insan oluyor!
Kitap ismi de başka bir kitap ismini çağrıştırıyor… Cemil Tokpınar ya da Nesil Grubu’ndan bir tepki aldınız mı hiç?
Nesil Gurubu ya da Cemil Tokpınar’dan bir teşekkür bekliyordum doğrusu ama hayırlısı olsun. Hepimiz bu mübarek dinin biraz daha iyi anlaşılması ve için çalışıyoruz. Televizyonlarda da söyledim. “Sabah Namazı’na Nasıl Kalkılır?” biraz aceleyle yazılmış veya şöyle söyleyeyim başka bir pencereden bakılmış… Ben, Fincan Yayınları’ndan çıkan “ÖĞLEN NAMAZINA NASIL KALKILIR?” kitabımda modern dünyanın tehlikelerinden, yeni ve modern algılardan bahsettim. Evet, bu ümmet sabah namazına kalkmakta zorlanıyor ama niçin? Hatta benim dediğim gibi öğlene kadar uyuyup, öğlen namazını kaçıranlar var… Kitabım, kapitalizm, Batı ve şeytanın tuzaklarını deşifre ediyor. Bizlere namazlarımızı kaçırtan modern dünyanın gizli yüzünü deşifre ediyor.
Bülent Akyürek’in ÖĞLEN NAMAZINA NASIL KALKILIR? kitabı bir polisiye mi yani?
Evet, Allah razı olsun. Söylemek istediğim tam da bu! Modern dünya ve kapitalizm dinimizin katiliymiş meğer. Evimizdeki internet ve televizyon bizleri sabahlara kadar oyalayıp uykusuz bırakıyor sonra da namazlarımızı kaçırıyoruz. Düşünün, ahirette bize filan filan namazlarımızı niçin kaçırdığımızı soracaklar biz de şöyle cevaplayacağız: “Valla o gece, internette sabaha kadar sörf yapmıştım sonra üstüme bir ağırlık çökmüş, uyuyakalmışım. Bir kalktım ki ikindi ezanı okunuyor?” Allah korusun böyle mi diyeceğiz? Dediğim gibi “ÖĞLEN NAMAZINA NASIL KALKILIR?” kitabımda katilleri aradım.
Namazlarımızı kaçırtan en büyük katil Edison’dur diyorsunuz. Edison, ampulü bulmadı mı, onun suçu ne?
Yıllardır duyduğumuz bir şey var: “Edison dünyayı aydınlattı, onun insanlığa hizmeti senin ibadetinden iyidir?” diye… Dünyada hiçbir şey ibadetten daha iyi değildir. Müslüman, her şeyden önce cennette gitmek için uğraşacak ve onun cennetinin önündeki tüm engellerle mücadele edecek, teveccüh göstermeyecek, bencil olacak yani! Modern dünyanın kişisel gelişim rahipleri mutluluk için bencillikten bahsedip dururlar, ben de aynı şeyi tam tersinden söylüyorum. Müslüman, dinini korumak ve ibadetlerini yapabilmek için bencil olmalı. Bu meseleyi “İçinizdeki Öküze Oha Deyin) kitabımda geniş geniş anlatmıştım. Şimdi gelelim Edison’a… Allah, hiç şüphesiz isteseydi yirmidört saatimizi aydınlık yaratırdı. Geceyi ve gündüzü yaratmasında hikmetler var. Gece dinlenmek ve ibadet için yaratılmıştır. Gece, gündüz yorulan organlarımızın istirahat saatidir. Yorgunluklarımızın zekatıdır yani. Kapitalizm yirmi dört saat aydınlık bir dünya yaratarak ölümü unutturdu. Gece olunca uyunur. Gece, küçük bir ölüm provasıdır. Edison, aydınlık bir dünya yaratarak Allah’a şirk koştu. Geceyi gündüz etti. Ayetlere muhalif oldu.
Tekrar akşam olunca akşam olan bir dünya istiyorsunuz yani?
Aynen öyle! Eskiden akşam olunca akşam olurdu. Edison’dan sonra akşam olunca akşam olmuyor. Ölüm rabıtası yapamıyor, kendi içimize dönerek günahlarımızı düşünmüyor ve tövbe etmiyoruz. Gece ve karanlık gönlümüzün, kulluğumuzun muhasebe saatleridir ama hep aydınlık bir dünyada yaşayınca maymun gibi daldan dala atlayıp ömür tüketiyoruz. 1980 Darbesi’nde akşam beşten sonra sokağa çıkma yasağı vardı, televizyon saat on birde kapanıyordu ve insanlar uyuyorlardı. Şu hale bakın, insanımızın ruh sağlığı darbe yıllarında daha düzgünmüş yani. Tekrar akşam olunca akşam olsun diye darbe mi olsun yani! Gece gündüz çalışıyoruz, iğrenç televizyon programları sabahlara kadar bizi ayakta tutuyor. Bir insan yatsıdan sonra uyumuyorsa Allah’ın huzurunda olmalıdır ama yatsıdan sonra da sabaha kadar uyumayıp Okan Bayülgen izlemek korkunç bir şey? Modern insan karanlıkta kalınca görünmez olduğu için bunalıma giriyor. Modern insan yirmi dört saat dimdik ayakta ve görünmek istiyor. Müslüman tüm namazlarını kılıp tövbe ettikten sonra sağına dönüp Allah rızası için uyumalıdır. İbadetlerden sonra uyumak da bir ibadettir. Dikkat etmek gerekiyor. Gece gecedir, gündüz de gündüz… Allah’ın yarattığı her şeye uymak gerekiyor… İnsanlar milyon yıl Dolunaydan niçin korktu? Çünkü dolunay geceyi aydınlatıyordu, uğursuzluktu. Edison bu uğursuzluğu kalıcı yaptı. Şimdi Edison’a cennetlik diyenler lütfen bir daha düşünsünler!
Anladım, siz Edison’a takmışsınız. İçinizdeki Öküze Oha Deyin ve Yılgın Türkler kitaplarınızda da çam ağaçlarına takmıştınız…
Evet, aynı şey… Modern dünya geceyi gündüz edip ölümü unutturmaya çalışıyor. Ölüm duygusunu yitirmiş insan zalim olur. Acımasız ve bencildir. Hep söylüyorum, eskiden sarık vardı. Sarık, kefendir. Siz öldüğünüzde ona sarılırsınız. Kafamızda sarık varken kabrimizi başımızda taşırız yani ölümle birlikte yaşar ve adımlarımızı ona göre atarız. En azından kafamızda sarık varken bara, pavyona gidemeyiz, bu yetmez mi? Sarığın gitmesiyle ölümü unuttuk. Gecelerimiz gündüz oldu bir kez daha ölümü unuttuk. Gelelim çam ağaçlarına… Çam ağacının en büyük özelliği dört mevsim yeşil kalmasıdır. Mesela bir söğüt veya dut ağacı sonbaharda sararak bize ölümü, kışın kuruyarak yok oluşu, ilkbaharda filizlenerek dirilişi hatırlatır. Tefekkür imkanı verir. Çam, dört mevsim yeşil olduğundan Batı bu ağacı çok sever, çünkü çam ölümü unutturur. Takarım tabii… Çamı da Allah yarattı ama dağlara koydu, onu şehirlere taşımak ve ölümü unutturmak politik bir kazıktır, bunu çözdüm ve mücadele ediyorum. Müslümanın bahçesinde çam görmek istemiyorum… Bu kadar basit, bize söğüt yakışır, gölgesinde namaz kılıp ölümü hatırlayalım ve her rüzgârla saçlarımızı savuralım diye…
Vakit namazı kılmayıp da, Cuma ve Bayram namazlarında cemaate iştirak edenlere niye bu kadar kızıyorsunuz? Mevlana’nın Mesnevisi’ndeki alıntılarında “Ne olursan ol gel” denir…
Yani “Bir şey olmak lazım” değil mi? Eğer Müslümansak tüm namazlarımızı kılmakla mükellefiz, sadece Cuma ve bayram namazlarını kılıyorsak camide ne işimiz var? Cuma ve bayram namazlarını komşulardan utandığımız için kılıyoruz. Burnuma ticaret kokuları geliyor. Yine de her şeyin en iyisini Allah bilir…
“Müslüman uzlaşmaz. Onun değerleri ilahidir ve o değerlerin karşılığı bu dünyada değildir. Bizim takas edecek şeyimiz yok!” diyorsunuz. Peki, Müslüman ne yapacak?
Müslümanın hedefi cennettir. Hedefi cennet olan birinin dünyada isteyeceği bir nesne veya değer olabilir mi? Allah’ın yolunda çocuklarımız ve eşlerimiz ayak bağı olmayacak, rızık korkusu duymayacağız, hayrın da şerrin de Allah’tan geldiğini bilip ona göre sabır ve tefekkür edeceğiz. Biz dünyadayken dünyayı istemeyenlerdeniz, biz dünyadayken ahreti istiyoruz yani cennete gitmek uğruna kimse bizleri namazlarımızdan ayıramayacak, kimseye boyun eğmeyeceğiz, dinimiz uğruna bencilleşeceğiz. Zor olanı istiyoruz ve işimiz gerçekten zor…
“İsrail’i patatesli gözleme, içli köfteyle yeneceğini zanneden Kermes Müslümanları, Kuran’daki Demir Suresi’nin sırrını çözebilselerdi, Peygamberin ezik ve zulme uğramış ümmeti ayağa kalkacaktı ama olmadı olmuyor…” gibi bir ifade kullanıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? İsrail’e karşı ne yapmamız gerekiyor peki bu halde.
Müslüman cihadı unuttu. Aramızda erkek kalmadı. İsrail bomba attıkça biz modern dünyanın öğrettiği miting, pankart, kukla yakmak, kınamak gibi yöntemlerle tepki veriyoruz. Demir, dünyaya ait bir element değil ve Kuran-ı Kerim’de geçiyor. Demirin üstüne sabırla akıttığımız gözyaşlarımızı dökecek ve onu çeliğe çevirerek kılıç yapacağız. Yeniden savaşmayı öğreneceğiz. Bu iş kermeslerde patatesli gözleme satarak olmayacak. Filistin’in Müslüman erkeklere ihtiyacı var, onlara para vermemiz bir şeyi değiştirmez.
Kişisel gelişim karşıtlığı ile biliniyorsunuz. Nevzat Tarhan’dan da buna destek geldi. Bu konuda neler söylemek istersiniz? İslamcı kişisel gelişimcilerden tepkiler gelmiyor mu?
İçinizdeki Öküze Oha Deyin kitabım çıktığında Kişisel Gelişim sektörünün şeytani bir din olduğunu ve egolarımızı beslediğini söylediğim de bu kitabın dünyada bir ilk olduğunu söylediler ve o saniyeden sonra kişisel gelişimin yıkılacağını anladık. Ben o zaman bu dinin bir Batı oyunu olduğunu belirtiyordum ve yazarlardan destek bekliyordum. Oysa binlerce kişinin ekmek parası olduğu ortaya çıktı. Neredeyse kiralık katil bulup vuracaklardı beni. Nevzat Tarhan Yeni Şafak Gazetesi’nden destek vererek nezaket gösterdi. Zaten kitabım birinci yılında ve on binlerce okundu. Biliyorsunuz Fincan Yayınları’nda cepboyu da basıldı ve çok ucuza satılıyor.Şu an bir çocuk bile kişisel gelişim deyince mizah yapıyor. Artık kimsenin desteğine ihtiyacım yok. O sektör yıkıldı, günden güne çürüyor, birkaç yıla kadar fosilleri kalır…
Ülkemizdeki gençliği Bülent Akyürek nasıl yorumlar acaba?
Ülkemizde iki gençlik var. Bir, bizim Müslüman gençlik ötekisi ise malum olanlar… Bizim çocuklar okuyor, araştırıyor, geleneklerine bağlı, inançlı ve olgun ama ötekileri zıpır ve cahil buluyorum doğrusu… Uzaktan bakınca olgun olanın Müslüman olduğu hemen anlaşılıyor, inançsızlığın hafiflik ve cahillik olduğunu görmemek için kör olmak gerekiyor. Neyse…