
İnternet Teknolojileri Derneği, 16.sı düzenlenen “Türkiye İnternet Konferansı”nı gerçekleştirmiş İzmir’de. Bu toplantıya katılan Alternatif Bilişim Derneği’nden Ali Rıza Keleş, internet özgürlüğüyle alakalı ‘temel husuları’ sıralamış. Kendisine göre tabii. Bir bakalım, nelermiş bunlar?
•Bilgiye erişmek temel bir haktır. Filtre bu hakkı kullanma önünde engel yaratıyor.
•Ailelere "güvenli İnternet istemez misiniz" , "çocuklarınızı korumak istemez misiniz" diye soruluyor. Bu yanıltıcı ve baskıcı bir tarz. Birçok anne baba böyle bir soruya hayır yanıtı veremiyor.
•Filtrelenen sitelerin listesi belli değil. Filtrelemeye karar veren kurulun kimlerden oluştuğu, kriterlerin neler olduğu bilinmiyor. Filtrelenen sitelere aile filtresine ya da çocuk filtresine takıldıkları bildirilmiyor.
İkinci maddeyi okudunuz mu? Bu soruların yanıltıcı ve baskıcı olacağını düşünüyormuş beyefendi. Az çok bilinç sahibi olan her kim olursa olsun, adına ne denirse densin, ‘özgürlük, hürriyet, farklılıklara saygı ve hayat hakkı’ gibi düsturların hepsine inanır ve uygulayıcısı olur zaten. Yani hakkaniyet ölçüsü dahilinde hepsi, aynı zamanda dinimizin şiarıdır. Bu kelimelerin kendileri, kökenleri ve ortaya çıkışları tam manasıyla sahih (dünyevidirler) olmasa da, hakikatten bir cüzdürler. Çünkü insanlara iyi ve kötüyü ayırt edebilme kabiliyeti verilmiştir.
Ancak, hiçbir şeyi putlaştırmamak gerekiyor. Biz, bu dünyaya kul olmak için geldik. Dolayısıyla, gerek amellerimizi, gerekse bütün ayrıntılarına dek hayatımızı bu ‘kul pespektifi’nden bakarak şekillendiririz. Bunu arzu ederiz. Bu da, bize şöyle bir bakış açısıyla bakmamızı beraberinde getirir: ‘Her istediğini yapamazsın, her şeyin mutlaka bir sınırı vardır!’
Yani, üstteki maddeleri sıralayan beyefendi, bilgiye erişmek temel bir haktır diyor. Tabi ki bilgiye erişmek temel bir haktır. Ama hangi bilgiye? İşte sınır. ‘Bana baskıcı sorular sorular sorulmasın’ diye –ki yok öyle bir şey, kendiniz seçiyorsunuz bu filtreyi internetinizde- diye ailemizi, yahut çocuklarımızı korumayacak mıyız?
Böyle söyleyince, bu tepkiyi verince sizin entelektüel seviyeniz, hayata bakışınız, özgürlük anlayışınız vs kısırlaşıyor, ‘çok dar bakıyorsunuz’ onlara göre. Bir de, bu iddiayı kabul edenler var. ‘Evet efendim öyleyim ne olmuş!’ diyenler. Buna izin vermemek lazım. Yani, bu tutum içerisinde olanları, ‘herkes herkes içindir’ sonu ‘herşey özgür olsun!’a kadar gidecek bu tür taleplere karşı, onlar bize demeden, biz onlara anladıkları dilden: ‘Faşistlik yapma!’ diyebilmeliyiz.
Yasaklamanın, sınır koymanın faşizmi oluyor da, özgürlüğün niye olmasın. Sınır yoksa hayat yok, sınır yoksa namus yok, sınır yoksa düzen yok, sınır yoksa insan yok!
Sanki burası Küba! Ne yasak? Neredeyse hiçbir şey. Yüzyılların hoşgörü kültürü sinmiş her karış Anadolu toprağında kimse sınırların kalkmasından falan bahsetmesin. Sınırlar ‘gerektiği gibi’ zaten. Her toplumun, hataları yanlışları vardır, ancak ortada bir maya vardır, asırlar içerisinde oluşmuş olan…
Bir camiye gidin, Süleymaniye’ye gidin, kubbeye bir beş dakika bakın bu maddeleri sıralayan beyefendi ve onun gibi düşünenler!
Bunu yapamadığınız sürece, ne olacak biliyor musunuz?
Orta yaşınıza kadar bunları savunacaksınız. Sonra, büyük bir umutsuzluk bürüyecek sizi. Çünkü bir amaç, uhrevi bir beklentiniz yok. En kötüsü de, bir hazırlığınız olmaması olacak…