Ayşenur Sever ile…
Evet Demeden Önce 3
Konuşan: Hanife Palta
Bir eğitiminizde temsil sistemlerini anlatmıştınız. Temsil sistemlerini bilmenin evlilik açısından faydalarını anlatabilir misiniz?
Kur`an-ı Kerim`de Rabbimiz kullarına hitap ederken; “Akletmez misiniz, görmez misiniz, işitmez misiniz?” gibi söylemler kullanırken, bazen de öyle bir açıklama yapıyor ki âdeta kelimelerle bir portre çiziyor ve gözümüzde canlanıyor. Yarattığı her kulun istidadına göre, rahatça kavrayabilmesi için farklı anlatımlar var yani. Görsel, işitsel ve dokunsal olarak farklı algılar her insan dünyayı. Her sistem her kulda vardır ancak biri diğerlerinden biraz daha öndedir.
Görsel temsil sistemine sahip olan birey için; görünüş önemlidir. Bakımlı olmak, bakışı, duruşu vs... İşitsel temsil sistemi ön plânda olan birey için, aslında kurduğunuz cümlelerden ziyade, nasıl bir ses tonuyla söylediğiniz çok daha önemlidir. Sessizlik onlara göre değildir. Dokunsal temsil sistemi ön plânda olan birey; dokunmak, dokunarak hissetmek ister.
Örneğin; temsil sistemi görsel olan eşinize sevginizi göstermek için, kulağına "Seni seviyorum." demek aradığınız etkiyi tam oluşturmayabilir. Ama sevdiği bir yemeği yapıp şık bir sofra hazırlamanız, o sevgiyi tüm hücrelerine kadar hissettirebilir. Bu sebeple muhatabımızın iletişim kanalını keşfederek irtibat kurmak çok daha kolaydır. İşitsel bir eşiniz varsa; yumuşak bir ses tonuyla anlattığınız her şey onda karşılık bulacaktır. Can sıkıcı bir konuya dahi değinseniz, doğru tınıyı yakaladıysanız kaliteli bir iletişim yakalamışsınız demektir. Dokunsal bir eşiniz varsa yanından geçerken omzuna dokunup geçseniz bile, değerli hisseder. El ele gezmek, başınızı omzuna dayamak gibi bedensel temaslar "seviyorum" anlamı taşır.
Görülmek isteyeni dinleyerek, duyulmak isteyeni hissederek, hissedilmek isteyeni görerek mutluluğa ulaştıramazsınız. Eşler birbirine kendi temsil sistemi ile değil, eşinin temsil sistemi aracılığı ile ulaşmalı.
Evlilikte sevgi dillerini bilmek eşlerin işlerini kolaylaştırabilir. Sevgi dilleri nelerdir ve bunu iletişimde nasıl kullanabiliriz?
"Balığa çıktığınızda oltaya, sevdiğiniz pastayı değil, balığın sevdiği yemi takarsınız."(Will Rogers)
Beş sevgi dili vardır; onay sözleri, nitelikli beraberlik, hediye alıp verme, hizmet davranışları ve fiziksel temas...
Dünyayı temsil sistemlerimizle anlamlandırırken, sevgiyi de farklı yollarla ifade eder ve algılarız. Meselâ; eşinizin, ailenizin akşam 15 dakika kadar gözlerinize bakarak sizi dinlemesi sevgi deponuzu dolduruyor ve sevildiğinizi hissediyorsanız sevgi diliniz nitelikli beraberlik demektir. Bir başkası da eşinin omzuna başını dayamasından mutlu oluyorsa öne çıkan sevgi dili fiziksel temastır. "Senin için" diyerek verilen minik bir papatyaya dahi çocuk gibi seviniyorsanız sevgi diliniz hediye alıp vermedir. Eşinizin temizlik yaptığınız gün; "Ev pırıl pırıl olmuş, sen harikasın." demesi tüm yorgunluğu unutturuyorsa muhtemeldir ki baskın sevgi diliniz onay sözleri. Ya da elinize verilen bir bardak çay, ütülenmiş gömlek, temizlenmiş bir ayakkabı size kendinizi değerli hissettiriyorsa hizmet davranışları sizde bir adım önde demektir.
Bunları bilmek, eş/evlât/anne-babanın sevgi dilini keşfedip o kanal aracılığı ile ifade etmek kaliteli bir yoldur. Zahmetsiz ve yorulmadan, kendi istediğiniz şekil yerine onun algılayacağı yöntemle yaklaşmak... Böylece "beni anlamıyor" serzenişi yerine "anlıyorum" diyerek anlamasına fırsat tanımış olursunuz.
Gençler neden evlenemiyor? Sadece ekonomik sıkıntılar mı buna neden oluyor?
“Evlenmenin en hayırlısı, en kolay ve külfetsiz olandır.” (Ebu Davud Nikah:32, İbn Mâce, Sünen, Nikâh, 25) buyuruyor Efendimiz. Ancak erkekler ekonomik kaygılarla cesaret edemiyor. Kızlar ise "el âlem kaygısı" ve "benim ondan neyim eksik" hırsı ile zorlaştırıyor kimi zaman. Her iki aile de yavrularının huzuru için imkânları nispetinde elbette hazırlık yapacaktır. Anlayışlı ve itidal üzere olunmalı. Bunun dışında sorumluluk almadan yaşayan gençler, evlilikten endişe ediyor ve dinî hassasiyetlerin göz ardı edildiği bir hayatta nikâh da külfet geliyor. Dilediği gibi özgür (!) yaşanılan, kolaycılığa kaçan bir hayat tarzı ile kendilerini zayi ediyorlar. Bu sebeple ailenin önemi, neslin korunması ve devamı için gençler ruhen ve zihnen evliliğe hazırlanmalı.
Evliliğe bakış açımız nasıl olmalı?
“İnsan dünyaya sadece yemek, içmek ve koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı!” diyor Sabahattin Ali. Tam da bu aslında! Evlilik sadece gezip tozmak, gezdiğini paylaşmak ya da cinsel hayattan ibaret bir eğlence aracı değildir.
Allah Rasûlü; "Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." (Beyhakî, VII/81) buyuruyor. Demek ki evlilikten maksat, hayırlı bir neslin yetişmesi için yol arkadaşlığıdır. Eş seçiminde "Çocuğumun annesi/babası olacak potansiyel var mı? Allah Rasûlü`nün arzu ettiği nesli yetiştireceğim yol arkadaşım olabilir mi?" diye de muhakkak düşünmeli.
Aile kavramına olan bakış açısı nasıl değişti?
Toplumun temelinden ahlâk, din ve aile gibi aslî kavramları çekip alırsanız geriye nitelikli bir şey kalmaz. Hayatın merkezine sünnet üzere bir yaşam yerine, "Böyle de olur." diye bir uyuşturucu koyduk ki bizi bizden etti. Önceleri Müslüman olanı "günah", olmayanı "ayıp" kavramları tutmaya yeterdi. Özgürlük (!) dediğimiz şey kişileri ben merkezli hâle getirdikçe; vefa, fedakârlık, kadirşinaslık gibi özel duygular unutulmaya yüz tuttu. Din algısı rafa kalktıkça nikâhta "Önemsiz(!), olmasa da olur." gibi algılanır oldu. Aile anlık hevesler uğruna kurulup, ilk anlaşmazlıkta yıkılacak kadar sıradanlaştırılmaya başladı. Bu sebeple ailenin; dünyanın tüm yorgunluğundan kaçıp sığındığımız en güvenilir kale olduğunu hissederek yaşamalıyız. Eşinden söylenen kadın ya da erkeğin bulunduğu ailede, çocuk ailenin değerini öğrenebilir mi?