
Yazar: Zeynep Serra İşler / İngiltere
Düşünce evrenimizin rengârenk sesleri her birimizi ayrı tezgahlara yöneltse de inancımızın kuvvetli bileği benzer manaları ortaya döker. Bu kez tezgahından manaya uzanan bir ressamı, Siddiqa Juma’nın tuvallerle bütünleşmiş hayatını tanıyacağız.
Her bir eserini resmederken büyük bir adanmışlık gösteren Siddiqa Juma, daha önce hacca gitmemiş olsa da o kutsal ruhun ağırlığını ve bir o kadar manevi hafifliğini renklerin esintisine teslim ediyor. Juma, Kabe’yi tavaf etme ibadetinden çıkardığı anlamları neredeyse çoğu eserinde işliyor.
Sekiz yaşında Tanzanya Darüsselam’daki evlerinin yakınında, başında meyve sepeti taşıyan bir kadının resmini çizerek yerel bir gazetede ismini duyurdu ilk kez Siddiqa Juma. Kendi deyimiyle böylece hayattaki yolu belirlendi. On üç yaşında İngiltere’ye geldi ve göçmen bir ailenin çocuğu olarak tüm mücadelesine rağmen grafik tasarım eğitimini tamamlayamadı.
Çocuklarının da sorumluluğunun eklendiği bir dönemde, dergi yayıncılığı ve reklamcılık gibi işlerle uğraştı. Kendisi gibi sanatı sıcak bir yuva olarak görmekten menedilen çocuklar için kaliteli eğlence oluşturmayı umarak animasyon ve kitap yayıncılığına el attı. Onu resme yakınlaştıran bu girişimler, ona sanatın keskin tutkusunu hatırlatıyordu.
“Hayatım boyunca inancım için bir ifade biçimi aradım. Bununla birlikte, bağlılığımı ifade etmenin yolunu resimde buldum. Ayrıca inancımı bir şekilde uyandırdığı ve olgunlaştırdığı için sanata minnet borcum var.”
Juma karşı konulamaz bir özlemle kutsal şehre çekildiği bu yolculukta, klasik İslam sanatının taklidinden çok özgün bir tarzın nefesi oldu. Ayrıca çalışmalarından birinin halka açık olmasını arzulayarak 2014’te her kesimden insanın fırça darbesinden oluşacak bir eser projesini başlattı. Bu parçası 7.500 el tarafından boyandı. Siddiqa Juma, inancının köklerinden duyduğu güçle harekete geçti ve dalları birbirinden farklı iklimlerde çoğaldı. Yeşermek için yalnızca baharları beklemeyecek dirayetli bir sabrın örneği oldu.