Yahya Uyar
Prof. Dr. Ejder Okumuş, Kahramanmaraş doğumlu. Şu anda Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi alanında öğretim üyesi. Daha önce Yüzüncü Yıl, Marmara, Dicle, Dokuz Eylül ve Eskişehir Osmangazi üniversitelerinde bulundu. 2004 ve 2007 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nde Louisiana Devlet Üniversitesi ve Nevada Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. Dindarlık, toplumsal değişimin din ile ilişkileri, din-siyaset ilişkileri ve Kur’an’da toplumsal konular bağlamında ülkemizdeki üretken isimlerin başında geliyor. Ayrıca hayatını, İbn Haldun’u anlamaya adamış bir isim. Kendisiyle gösterişçi dindarlık çerçevesinde konuştuk.
Dindarlık nasıl tanımlanırsa doğru ölçülebilir?
Dünyada ve ülkemizde dindarlığı ölçmek için alakalı anketler, araştırmalar yapılıyor, nicel ve nitel tekniklere başvuruluyor. Ancak bu durum, bizlere “dindarlık şu ölçüde arttı ya da eksildi” demek için yeterli ve tatminkâr bir sonuç vermiyor.
Pozitivist bilimsel paradigma ve perspektiflerle yaklaşıldığında, örneğin “tabiat ortadadır, biz bunu ölçeriz” diyebilir insanlar. İnsan davranışları, özellikle de din ve inanç söz konusu olduğunda, içsel süreçler ve sübjektif düşünce, duygular, hareket, dinamizm, değişim, farklılaşma devreye girer. Nitekim bunları kâmil manada anketlerle, nitel çalışmalarla, gözlemlerle veya mülakatla ölçmek mümkün değil.
Fakat birtakım emareleri, işaretleri vardır: Kişinin davranışları, ifade tarzları, söylemleri, dini yaşama biçimi vs. Dolayısıyla birtakım yaklaşım ve tekniklerle insanların dindarlık düzeylerini anlamaya ve ölçmeye çalışabiliriz. Bunu yapmak faydalıdır.
Tam da bu noktada dindarlık toplumda hangi türlerde ortaya çıkıyor?
Toplumsal gerçekliği dindarlık planında gözlemlediğimizde çeşitli dindarlık tiplerinden bahsetmemiz mümkündür. Söylediğimiz şeyler esasında Weber’in söylediği gibi ideal tipleştirme çerçevesinde değerlendirilebilir. “Gösterişçi dindarlık” dediğimiz kavramı bu çerçevede ürettik.
Anlıyoruz ki yaşanan dini gerçeklikte buna tekabül eden bir durum var. Bazı insanlar gösterişçi dindarlık diyebileceğimiz bir dini gerçekliği kendi davranışlarında, toplumsal eylem ve ilişkilerinde ortaya koyabiliyorlar.
Hülasa dindarlık, sosyolojik olarak bakıldığında, kendi içerisinde çeşitlenmekte ve farklı tiplerde tezahür edebilmektedir: İçe dönük, dışa dönük, esnek, katı, seküler, ahlaktan bağımsız vs. Ayrıca mezheplere göre de dindarlık pratik ve yaklaşımları söz konusu.
TUTARSIZLIK BİR ÇEŞİT AHLAKSIZLIKTIR
Din ve ahlak meselesi birbiriyle ne kadar ilişkili, ikisini farklı veya birlikte değerlendirmek mümkün mü?
Aslında dindarlık düzeyleri ve tipleriyle ilgili hususlara bakılırsa, birçok boyutta karşımıza ahlak çıkar. Gösterişçi dindarlık için de geçerli bu belki de.
Dindarlıkla ilgili gözlemlerde ve dindarlığı ölçmeye çalışan araştırmalarda ahlaki boyut geri plana atılabiliyor veya hiç dikkate alınmıyor. Oysa din, inananlarından güzel ahlak sahibi olmalarını istiyor, güzel ahlak sahibi olmak da dindarlığın en önemli boyutlarındandır.
Kişi ritüel boyutunda ibadetlerini yerine getiriyor. Azami derecede namaz, oruç gibi ibadetlerine dikkat ediyor. Fakat ahlaki kriterlere bakıldığında, olumsuz manzaralar söz konusu.
Halbuki İslam üzerinden gidersek “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen bir Peygamberin ümmetiyiz. Lakin bakıldığında dindar dediğimiz kişiler Müslüman ahlakıyla bağdaşmayacak davranışlar sergileyebiliyorlar.
Mümin emin insan demektir, yani kendisine güvenen ve insanların da kendisinden emin olduğu kişi. Günümüzde kendini dindar olarak tarif eden bazı kimseler, namazını cemaatle kılar, fakat ticaretinde yalan söyleyebiliyor, eşine, çocuklarına karşı davranışlarına bakıldığında ise İslam’a aykırı tutumlar sergileyebiliyor. Konuştuğu zaman dürüst konuşmayabiliyor, çevresindekilere mümince yaklaşım sergilemeyebiliyor.
Ahlaktan bağımsız dindarlar çıkmaya başladı. Bu tür kimselerin algılarında “din hayatımın bir yerinde ve özel, ama ticaretime, hayatımın genel kısmına karışmasın” gibi durumlar bulunmaktadır. Bizzat yaşadığım bir durum var: .......................................................
Gösterişçi dindarlığın etkisiyle diğer insanlarda toplumun temel değerlerine karşı ve saf dini yaşayanlara karşı bir önyargı oluşuyor. Bu soruna karşı dertli ve bilinçli Müslümanlara ne gibi görevler düşüyor?
Modern dünyada toplumsal bir krizden bahsedebilir miyiz? Varsa bu krizin başlıca nedenleri neler olabilir? Bir krizden bahsediyorsak eğer, insanlar sizce nasıl bu kadar rahat olabiliyorlar?
Hocam, sekülerleşme noktasında neler söyleyebilirsiniz?