Fahrettin Çimen
O Türkiye ve Avrupa’nın ilk görme engelli YouTuberı. “Şehir Engel Tanımaz” ismindeki kanalıyla engelli bireyler için farkındalık oluşturmaya; onların sorunları gündeme getirmeye ve aslında kendi tabiriyle “hiçbir engelleri olmadığını” göstermeye çalışıyor. Otursanız sabahlara kadar konuşabilecek derinliğe ve muhabbete sahip. 28 yaşında, siyasetten sivil topluma birçok alanda faaliyet göstermeye devam ediyor. Karşınızda Yunus Emre Polat. Buyurun okumaya...
Bizler seni yakından tanıyoruz. Ancak okuyucularımız için kendinden bahsetmeni rica etsek?
Bendeniz Yunus Emre Polat. 1991 Kocaeli doğumluyum. Uzun süredir Beyoğlu/Cihangir’de yaşıyorum ve bu yüzden de kendimi çok şanslı hissediyorum. Birçok dernek, sivil toplu kuruluşu ve yapılanmada yönetim kurulu üyeliği, başkanlık gibi görevler aldım. Bir dönem aktif olarak da siyasetle ilgilendim. Uluslararası Sosyal Medya Derneği’nde de (USMED) vazife alıyorum. Ayrıca Türkiye’nin ve Avrupa’nın da ilk görme engelli YouTuberıyım...
Bir Sabah Uyandım ve Artık Görmüyordum...
Görme engelli YouTuber olmandan bahsettin. Bu engel doğuştan mı? Nasıl oldu?
Çocukluğumda kitap okumayı çok severdim. Mizah dergileri, çizgi romanlar okurdum. Görme engelli olacağım, gözlerimi kaybedeceğim hiç aklıma gelmemişti. Fakat 15 yaşına geldiğimde; bir gece yattım ve maalesef sabah kalktığımda artık görmüyordum...
Tedavisi mümkün olmadı mı?
Lise 1. sınıfa gidiyordum. Öğretmenlerim, ailem bana inanmadı; onları görmediğime ikna edemedim. Bu beni çok üzdü. Derinden etkilendim... Bu yüzden çocukların söylediklerine büyüklerin, ailelerin ehemmiyet vermesi hususunu çok önemserim. O dönem erken bir tedavi olmadı çünkü “Bugün geçer, yarın geçer.” gibi sözlerle biraz bekledik. Cerrahpaşa Devlet Hastanesi’ne gittim ve “optik nörit” hastalığına tutulduğumu; bu hastalığın milyonluk bir hastalık olduğunu ve tedavisinin de maalesef olmadığını öğrendim.
Polis veya Gemi Kaptanı Olmayı Hayal Etmiştim
Gerçekten zor bir imtihan... O yıllarda, o dönemde nasıl hayallerin vardı, neler hissettin?
“Bizim de yaşadığımız kader!” diyor Erdem Beyazıt bir şiirinde. Bizim de yaşadığımız hayattır, kaderdir. Ne yazık ki hayata böyle tutunmak zorunda kaldık. Araba kullanmak, motosiklet sürmek tabii her genç gibi ben de bir şeyler yapmak istiyordum. Gözüm görseydi belki polis olmak veya gemi kaptanı olmak gibi şeyleri istemiştim, hayal etmiştim.
“Şehir Engel Tanımaz”
Birkaç senede kendimi toparladım. Yıllar sonra Emre Özcan adında bir arkadaşımla tanıştım. Kendisi gazetecilik okumuş, ulusal basında da televizyon şirketinde de çalışıyordu. Bana, “Abi engelli vatandaşlara moral, motivasyon olacak dijital-sosyal sorumluluğa imza atabileceğimiz bir şeyler yapabiliriz.” dedi. Biz de Şehir Engel Tanımaz YouTube kanalını kurduk. Burayı özellikle vurguluyorum; lütfen abone olmayı ve videolarımızı takip etmeyi, beğenmeyi unutmayın.
Milletimle Ters Düşeceksem Fenomen Olmak İstemem
YouTuber olduğunda ne düşündün?
Fazla izlenmek için birçok şey yapmam gerektiğini söylediler. Ben de, “Önemli olan fazla izlenmek değil.” dedim. Önemli olan sosyal farkındalık, dijital-sosyal sorumluluk. Engelli gençler beni izledikleri takdirde bir şeyler öğrensinler, özgüvenleri gelişsin. Yani milletimle ters düşeceksem, memleketimin değerlerini aşağılayacaksam asla fenomen olmak istemem.
Peki “Şehir Engel Tanımaz” ismini neden, nasıl belirlediniz?
Çünkü şehirlerde yaşayan engelli gençlerin engel tanımadığını göstermek için sosyal farkındalık videoları çekmek istedik. Bu sayede de 3 farklı ödül aldım. Birçok arkadaşıma örnek olacak işler yaptım. Bunlardan birçoğu ulusal ve uluslararası basında da yer aldı. Engelli gençler olarak geçtiğimiz Ramazan ayında Edirnekapı Şehitliği’nde şehit ailelerine 10 engelli gençle birlikte sahur verdik. Ben de bu engelli gençlere mihmandarlık ve liderlik yaptım. Akabinde “Namaz Engel Tanımaz” diye sabah namazı buluşması yapmıştık. Gençlik dernekleri ve vakıflarıyla bir arada güzel işler yaptık. Geçtiğimiz Nisan ayında da “Polis Haftası” olduğunda hemen bir sosyal farkındalık amacıyla bir kilo lokum alıp Taksim Meydanı’nda nöbet tutan polis memuru arkadaşlarımıza lokum dağıttık. Çok sevindiler, memnun kaldılar.
“Bize İmkan Verin İmkansızı İsteyin”
Böyle işler yaparak aynı zamanda bizlerin sürekli alan el değil de, imkan verildiğinde veren el de olabildiğimizi göstermek istedim. “Bize imkan verin imkansızı isteyin. “İman varsa imkan vardır.” sözlerine binaen bizler de bir şeyler yapabiliyoruz. Verebiliyoruz, muhabbet edebiliyoruz, fikir de, nasihat de verebiliyoruz, her şeyimizi veriyoruz. Bizlerin görmesinde, duymasında, konuşmasında engel olabilir. Ama asla sevgisinde, merhametinde, vicdanında engel olmadığını düşünüyorum.
Seni tanıyanlar ve sosyal medyadan, YouTube kanalından takip edenler yerinde duramayan, çok aktif bir insan olduğunu görecekler. Bahsettiklerinden de bunları anlıyoruz zaten. 28 farklı ülke gezdiğini söylemiştin bir konuşmanda. Nasıl oldu bu?
Evet, 28 farklı ülke gezdim. Ayrıca ülkemizde de gezmediğim, görmediğim bir vilayet yok herhalde. Görmediğim tarafı doğru olmayabilir ama gezmediğim bir vilayet yok. (Gülüyor) Gezerek tüm dünyaya ve özellikle engelli kardeşlerime hiçbir engelimiz olmadığını göstermek istedim. Yaşamayı bilirsen, hesabi değil hasbi ve Allah’ın bir hesabının olduğunu bilerek yaşarsan hiçbir zorluk seni engelleyemez. Sezai Karakoç “Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır.” diyor. Yarın ne olacağı, başımıza ne geleceği belli değil. Bunu düşünerek yaşarsan bence hiçbir sorun olmuyor.
Kendinle Barışık Olmazsan Bir Ömür Nasıl Geçecek?
Sana bakınca kendisiyle barışık, fiziki ve bedensel engelleri asla tanımayan, sadece işine ve hedeflerine bakan birini görüyorum. Bunu nasıl başardın?
Evet, bunu herkes söylüyor bana. Sen bu ruhla 24 saat, ömür boyu yaşıyorsun. Kendinle barışık olmazsan saatler, günler, bir ömür nasıl geçecek? En güzel başarı insanın kendisiyle barışık olması bence. İnsanın kendisiyle barışık olması kadar paha biçilemez bir şey yok.
Haydi, Gönül Gözüyle Körfieye
Aslında birçok mesaj verdin ama Genç Dergisi okuyucuları için gönül sözü istesek senden? Onlara hassaten neler söylemek istersin?
Hani derler ya “Gözümü kararttım.” diye. Ben gözümü hiç karartmıyorum, zaten 7/24 karartılmış. Eyvallah diyeceğiz, yolumuza bakacağız. Arkaya baksak da görmüyoruz zaten, öne baksak da görmüyoruz. Hep ileri, hep ileri. Uzaklara bakacağız. Görmesek de uzakları hayal edeceğiz. Ben böyle düşünüyorum: Selfie yerine “körfie” yapıyorum. İnsanlar şaşırıyor ve “Abi nasıl bu kadar güzel selfieler çekiyorsun?” diyorlar. Biraz antreman yapıyoruz. Şöyle bir körfie yapalım (Beraber fotoğraf çekiliyoruz). Bakalım nasıl çıkacağız? Haydi, gönül gözüyle körfieye. Örnek veriyorum: Nasıl çekmişim, gören insan bu kadar güzel selfie çekemez. Göz zevki diyoruz biz buna arkadaşlar! Ve yahut görmeyenler için gönül zevki!