Ev deyince hepimizin aklına bahçesi olan, etrafı yeşil olan bir yapı gelir. Çocukken çizilen ev resimlerinin ekserisinde evin yanında bir bahçesi vardır. Bahçe küçük bağ manasına gelmekte olup cennete olan hasretimizin bu dünyadaki ifadesidir. Ancak modern zamanlarda şehirleştikçe topraktan, bahçeden uzaklaşıyoruz. Apartmanlarda yaşadığımız şu çağda ekebilecek, ilgilenebilecek küçük bir bahçemiz bile kalmadı. Hem bahçeyi hem de İslam Medeniyeti’nde bahçe sanatını konunun uzmanlarından Peyzaj Mimarı Abdurrahman Çetinkaya ile konuştuk. İstifadeli olmasını dileriz.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
İsmim Abdurrahman Çetinkaya. Ispartalıyım. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı mezunuyum ve bir kamu kurumunda peyzaj mimarı olarak çalışıyorum. Mesleğimi seviyorum, etrafımdaki insanlara mesleğimi anlatmayı da seviyorum. Bir doğaseverim kısaca.
Bahçe kavramı ile başlayalım. Bahçe ne demek? Bahçenin bizim fıtratımızla, insan oluşumuzla ilişkisi nedir?
Bahçe kelimesi bağceden gelmektedir. Farsça küçük bağ anlamındadır. Arapçası ravzadır, İngilizcesi gardendır. Bahçe ile ilişkimiz aslında Hz. Adem’in dünyaya ilk gönderilişi ile başlar. Cennet hasretinin dayandığı en büyük dayanak cennet bahçelerinin cennet tasvirlerinin dünyada uygulanmaya çalışılması demektir İslam Medeniyetinde Bahçe Sanatı. Aslında ilk insandan beri hasretini çektiğimiz, arzu ettiğimiz, ulaşmak için salih ameller güzel işler yaptığımız cennetin arzusunun bir sonucudur bahçe. Milattan önce 3-4 bin yıllarında en bilinen bahçeler Mısır medeniyetinde başlamış. Sürekli insanın cennete olan arzusu ve talebi bahçeleri oluşturmaya insanları yönlendirmiş. Yani dayanağımız çok sağlam.
Özümüz cennet, bahçeyle en sağlam ilişkimiz bu yönde mevcut. Fakat günümüzde şehirlerde yaşamaya başladıkça bahçeden uzaklaşıyoruz gittikçe. Böyle bir ortamda bahçe ile nasıl ilişki kurabiliriz, cennete hasretimizi hayatımıza nasıl sığdırabiliriz?
Maalesef şehir hayatında yaşamaya başladıkça topraktan ve toprağı işlemekten uzaklaşıyoruz. Fakat tamamen çözümsüz değiliz. Şehirlerde yerel yönetimler ve kamu kurumları umumi parklar yapma gayretindeler. Gelir ve refah seviyesi arttıkça toplumlar bu tarz çalışmalara daha önem vermeye başlıyorlar. Başta İstanbul olmak üzere birçok şehirde yeni bahçeler oluşturulmaya başlandı ve bu bilinç genel olarak artma eğiliminde. Son 15 yıldır sektördeyim ve buna şahidim.
Evde de iç mekan bitkileriyle genelde hanımefendiler iyi bir ilişki içerisindeler. Bu bile bizim ruhumuzu tazeleyecek bir terapi etkisi yapar. Kimisi çiçeklerle konuşur kimisi onların bakımıyla özel olarak ilgilenir. Ben bir eve girdiğim zaman evdeki bitkilerle birisinin ilgilendiğini hemen anlayabiliyorum. Çünkü bitkiler ilgiye gerçekten tepki veriyorlar. Güzel davranılan bitkiyle kötü davranılan bitkinin büyüme tepkisi farklı olur. Olabildiğince etraftaki parklarla, balkonumuzdaki saksılarla veya hiç olmazsa masamızın üzerine koyacağımız birkaç bitki ile ilgilenip iletişime geçebiliriz. Küçük ölçekli de olsa bahçeyle böyle bir ilişki sürdürebiliriz.
Şöyle bir anektodu aktarmak istiyorum: İtalya’da bir onkoloji hastanesinde hastalar üzerinde bir deney yapmışlar. Balkonlarına veya manzaralarına bitki koyulan hastalarla bitki olmayan hastaların iyileşme ve ilaçları bırakma açısından çok büyük farklar keşfetmişler. Küçük bir bitkinin bile insan vücudu ve psikolojisi üzerindeki etkisi ispatlanmış.
İslam toplumlarında zamanında su ile, musiki ile tedavi yöntemlerinin uygulandığını biliyoruz. Bahçe ile tedavi mümkün mü, uygulanmış mı geçmişte?
İslam Bahçesi beş duyuya hitap eder. Şöyle ki güzel bir bahçeyi önce görürüz, gözümüze hitap eder. Bahçede su olur ve suyun sesini duyarız, kulağımıza hitap eder. Hoş kokulu bitkileri koklarız, burnumuza hitap eder. Yumuşak ve kadife dokulu bitkilere dokunuruz, derimize hitap eder. Yiyebildiğimiz bitkiler ve meyveler vardır, dilimize hitap eder.
Bimarhanelerde eskiden tedavi yöntemi olarak tıbbi bitkiler sıklıkla kullanılmış. Bazı bitkilerin ise kokuları psikolojik rahatsızlıklarda kullanılmış. Halen lavanta kullanılır, gül yağı kullanılır tedavilerde. İlaçların neredeyse tamamının hammaddesinde de bitkiler kullanılmaktadır. Herkesin bildiği Aspirin söğüt ağacının kabuğundan yapılır.
İslam Medeniyetinde bahçe süslemesinde hangi bitkiler kullanılıyordu? Bahçe süslemesinde nelere dikkat ediliyor, mimari ile ilişkisi nasıl? Örneğin bir saray inşa edilirken bahçeye ne kadar önem verilirdi?
Mimaride bahçe düzenlemede birçok öğe kullanılır. İngiltere, Hollanda gibi kuzey ülkelerin bahçe ihtiyacı ile İran, Suriye, Irak gibi güney ülkelerin bahçe ihtiyacı farklıdır. İklim, güneşin geliş açısı farklıdır ve buna göre ihtiyaçlar belirlenir. İslam Bahçesini şekillendirirken coğrafi şartlar ve cennet bahçelerinin tasvirleri çok önemlidir. Cennet kelimesi gizli yer anlamına geliyor. Gizli bahçe oluşturmak için yoğun gölgelikler, akan sular, coğrafi şartlara uygun beş duyuya hitap eden bitkiler kullanılır. Turunçgiller genelde İslam Bahçesinde kullanılıyor. Nar, Zeytin ve İncir sıklıkla kullanılır.
Bizim medeniyetimiz de tevhid inancına istinaden sembol olarak Elif harfine benzediğinden ötürü kalem servileri kullanmıştır mesela. Her caminin yanında muhakkak bir Servi ağacı görülebilir. Hem caminin minaresi ile uyumlu olur hem de tevhidi simgeler.
İslam Bahçe Sanatının en çok geliştiği yer İran’dır. Daha sonra Endülüs’tür. Daha sonra Fas bölgesidir. Osmanlı’da da has bahçe konseptiyle birçok fonksiyon birleşmiş durumdadır.
Gül ve lale bizim kültürümüzde çok yoğun bir sembol olarak kullanılır. Gül Peygamber Efendimizin remzidir. Lale de Allah’ın lafzına benzer. Sembolizm bir şeyi sembollerle yaşatmaktır. Gözlerinizi kapatıp evlerdeki masa örtülerine, koltuklara, perdelere vb. eşyalara dikkatinizi verirseniz muhakkak bir bitki sembolizmi göreceksiniz. Camilerde de aynı şekilde her bir köşede çiçek sembolizmi vardır. Bu sembolizmde ise lale ve gül çok yoğundur. Kıyafetlerimize kadar işlemiştir bu sembolizm. Hatta mezar taşlarında bile görmek mümkün. Halılar yine aynı şekilde tam bir bitki sembolizmidir. Yörükler halı tasarlarken adeta bir bahçe gibi tasarlar ve bahçede otururcasına halının üzerinde otururlarmış. Bu sembolizm bitkilerin kültürümüzde ne kadar önemli olduğunu gösterir.
İslam Bahçe Sanatının bir diğer öğesi ise yine Fars kökenli çarbağ kavramıdır. Çarbağ dörtlü bahçe manasına gelmektedir. Kuran-ı Kerim’de cennet şöyle tasvir ediliyor: “Bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren içecek ırmakları, süzme bal ırmakları” buyuruyor Allah. (Muhammed Suresi, 15. Ayet) Yani su, süt, şerbet ve baldan müteşekkil dört içecek ırmakları. Buradan ilhamla dörtlü bahçeler yapılmış. Dört parçadan oluşan bu bahçelerde her parçaya bitkiler, meyve ağaçları dikilmiş, ortasına da bir su havuzu konumlandırılmış. Böyle bir sistem oluşturulmuş. Dünyada çok güzel örnekleri vardır. El-Hamra Sarayı tam bir İslam Bahçesi örneğidir. İçerisinde Generalife adında bir bahçe vardır ki aslı Cennetül Arif, Arifler Bahçesi’dir. El-Hamra müthiş bir örnektir. Onun dışında Tac Mahal herkes tarafından bilinir ancak herkesin gözünün önüne Tac Mahal’in klasik görüntüsü gelir. Halbuki Tac Mahal de tam bir dörtlü bahçedir. Süleymaniye Camii’nin bahçesinde de ufak bir dörtlü bahçe mevcuttur.
İstanbul’da da benzer bir kültür yaşatılmış diyebilir miyiz? Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı gibi birçok sarayda ve camilerde hep bahçe sanatına önem verilmiş mi?
Bütün saraylarımızın bahçesi var ve ciddi emek verilerek tasarlanmış. Padişahların has bahçeleri bulunuyor. Fatih Sultan Mehmed ve 2. Abdülhamid Han bizatihi bahçe ile ilgilenmiş ve bahçıvanlık yapmışlar. Şöyle bir avantajımız var ki tüm Avrupa’daki endemik bitki sayısı kadar İstanbul’da endemik bitki türü var. Osmanlı coğrafyasını konuşursak bu coğrafyada müthiş bir bitki çeşitliliği var. Bu çeşitlilik Avrupa’ya ilham olmuş. Avrupalılar buradan yıllar önce bitki örnekleri götürüp kendi topraklarında yetiştirmiş ve tekrar dünyaya satmışlar. Kafkas coğrafyası ve Anadolu coğrafyası özellikle birçok endemik bitkiyi barındırıyor.
Çınar ağacı da mesela coğrafyamızda çok önemli bir yere sahiptir. Her şehrin merkezinde çınaraltı diye bilinen bir bölge vardır. Çınaraltı o ilçenin o bölgenin merkezidir. Büyük camilerde büyük çınar ağaçları görürüz. Yani Osmanlı kültüründe de İslam Medeniyeti ile birleşmiş, kaynaşmış güzel bir bahçe kültürü var.
Söyleşi için çok teşekkür ederiz.
Teveccühlerinizden ötürü ben teşekkür ediyorum.