
Abdullah Tutar
GENÇ TV’nin Youtube kanalında Kaçış Rampası isimli programıyla büyük beğeni toplayan Talha Gülören’le video çekimlerin geleceğinden gençlik meselelerine, başucu kitaplarından güzel hitabetin sırlarına kadar birçok meseleyi konuştuk, keyifli bir söyleşi oldu, buyrun.
Kimdir Talha Gülören, kısaca ana hatları ile paylaşır mısın bizimle?
İletişim stratejistiyim. Markaların, şirketlerin, kurumların ya da belli kavramların iletişimlerini yönetiyorum. Ispartalıyım. Üniversite’ye kadar olan yıllarım Isparta’da geçti. Sonra İzmir’e üniversite okumaya gittim. Yaşar Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünü burslu olarak okudum. Seçtiğim meslek ve hayallerim için İstanbul’a gelmem gerekiyordu ve geldim. 9 ay staj yaptığım şirkette tekrar çalıştıktan sonra kendi reklam ajansımı kurdum. 4 yıllık bir serüvenden sonra bakış açımı değiştirip reklamcılığın geçen yüzyıla ait bir meslek olduğunu düşünerek GÜLÖREN marka ajansını kendi soyadımla kurdum. Şu anki odağım tamamen markalaşmadır. Yaklaşık 12 yıldır da bu sektörün içindeyim. 31 yaşındayım. 50’ye yakın marka yönettim. Bunun yanında içinde bulunduğum farklı sektörlerden birkaç tane de girişim - startup projesi var.
Mesleki hayallerimin erken nasip olduğunu söyleyebilirim. İlk şirketimi kurduğumda 23 yaşındaydım. Farklı sektörlerde de kayıpla sonuçlanan pek çok ticari tecrübem oldu. Fakat dönüp baktığımda gördüm ki tecrübe denilen şey kazanarak değil kaybederek oluyormuş. Onun için her kaybettiğimde neyi yapmayacağımı öğrendiğim için ve daha iyisinin nasip olacağına inandığım için seviniyorum.
Kendimce bir davam ve duam var. Bunlar için çalışıyor, Adetullah’ın gereğini yerine getirmeye gayret ediyorum. Tabii bu hengame içinde bir şeyi unuttuğumu fark ettim. O da evlilik. Evet, hâlâ bekarım.
Seni tanıyan birçok insan Kaçış Rampası’ndan tanıyor. Kaçış Rampası programı fikri nasıl ortaya çıktı, tam olarak ne yapmayı diliyorsunuz?
Yaptığım hiçbir iş kamera karşısına çıkmak kadar ilgi görmedi. Dergide halen görev yapan ve Kaçış Rampası’nın yönetmeni olan değerli arkadaşım Emin Kılıçtaş ile bir gün otururken, kendisi bana böyle bir teklifte bulundu. Yönetime de danıştıktan sonra deneme kararı aldık ve ilk denememiz çok beğenildi. Kıymetli editör ağabeyimiz Süleyman Ragıp Yazıcılar’ın da tam desteğiyle işe başladık ve bu hale geldik. Yaptığımız iş, içinde bulunduğumuz camiaların tarzını ve tavrını düşündüğümüzde biraz cesaret gerektiriyordu. Ancak bu güzel ekibin adeta bu cesareti ve liyakatı göstermek için bir araya getirildiğini görebiliyorum. Allah hepimizin yolunu açık etsin.
Video çekimlerle bir şeyleri değiştirebileceğine inanıyor musun? Bu mümkün mü?
Zamanın şartlarına göre istatistiksel olarak en verimli mecranın video olduğunu görebiliyoruz. Hele ki gençlere hitap ediyorsak... Çünkü Think With Google verilerine göre insanların %80’i yılda bir ayını video izleyerek geçiriyor. Bu günde yaklaşık 2 saat demek. Dolayısıyla biz burada bir şeyleri değiştiremeyeceksek hiçbir yerde değiştiremeyiz. İnandığım bir söz var: “İnsanları ikna etmek için doğruları söyleyin fakat ilgi çekmesini sağlayarak.” Bizim de yaptığımız tam olarak bu.
Birçok isim şöhreti tattıktan sonra yalpalıyor, absürt yerlere doğru kayabiliyor. Sen kendini nasıl bir çizgide tutmayı diliyorsun, bunu yapabilmek için ne gibi koruma kalkanların var?
Bunu aslında diğer insanlar sağlıyor. Şöhrete ulaşmış insanın yaptığı her şeyi mübah görüyoruz. Oyuncuların aile akraba arası muhabbetleri vardır mesela “Ay, aslında çok efendiymiş. Çok düzgün çocuk!” Sanki geçen bölüm dizide öpüşen o değilmiş gibi, saçma bir hoşgörü söz konusu.
Ben kendi için yaşayan biri değilim. Bu yoldan çıkmamak için de kendimi adadığım kardeşlerimi seyretmeyi ihmal etmiyorum ki bu ateş sönmesin. Her gün okuduğum koruyucu dualarım ve şahsi nafile ibadetlerim var. O gün ne kadar kötü olduğumu düşünsem de bu şahsi ibadetlerimi asla bırakmam. O huşu içinde olmasam bile... Herkesin de muhakkak farz ibadetleri dışında günlük nafile ibadeti vardır, olmalıdır. Bunlar ayaklar yerden kesildiği an insanı kendine getirir ve ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın muhakkak özüne döndürür.
Ses tonunu iyi kullanıyorsun, konuşman da oldukça özgüven dolu. Bunun için bir diksiyon eğitimi aldın mı? Neye borçlusun hitabetini? Sırrı nedir bu işin? :)
Özgüven biraz mizaçla ilgilidir. İnceefe Necati’nin torunuyum, kendisini hiç görmedim ama hikayeleriyle büyüdüm. Mermiye kafa atma durumu genetik bizde. Sesim de öyle herhâlde. 3 erkek kardeşiz, hepimiz de radyonun havasını soluduk. 10 yaşındayken çocuk programı yapıyordum. Biraz daha bu yönde kendimi geliştirdim, eğitimler aldım ve güzel insanlarla tanıştım. Sadece diksiyon değil, hitabet, artikülasyon, oyunculuk ve seslendirme eğitimi aldım. Kadir Özübek, Tarkan Koç, Özlem Altınok gibi ustalarla çalıştım. Bunun yanında üniversite yıllarımda 2 yıl boyunca Neyzen Veysel Varcan’dan Klasik Türk Musikisi, usül, makam gibi eğitimlerle özel ders aldım ve ney üflemeyi öğrendim. Ney biraz diyafram kaslarımı geliştirmiş olabilir ama en çok duymayı-duyabilmeyi öğretmiştir.
Hitabetin sırrı kitleyi anlayabilmekte. Eğitim elbette ki şart. Biraz The Mısıroğlu Effect diyebilirim (gülüşmeler). Çünkü hayatta olduğu sürece üstadın sohbetlerinde bulundum. Bunun dışında hitabetini geliştirmek isteyen Necip Fazıl okusun ve anlamak için saatlerce düşünsün derim.
Kaçış Rampası’nda “Gençlik Çok Bozuldu” diyenlere güzel göndermelerin var. Bunu biraz daha açabilir misin? Sen nasıl bakıyorsun meseleye?
Suçlamak çok ucuz bir davranış. Hiçbir meselede suçlayıcı olmam. Bir şey olmuşsa olmuştur, artık çözüme kafa yormamız gerekir. Onun için suçlayıcıları da sevmiyorum. Gençlik konusunda da bir suçlu varsa onlar da suçlayanlardır. Buna en güzel cevap şu:
“Annesi, babası, nenesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara ‘Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!’ diyecek ve gerçek Müslümanlığın ne idüğünü ve nasılını gösterecek bir gençlik.” (Gençliğe Hitabe, Necip Fazıl Kısakürek)
Şimdiki ebeveynler gençlerin bir tek sigarası derdine düşmüş. Oysa bugün yeni neslin cinsiyetinden emin değiliz, sigara içseler nolur? Sigara için dertlendikleri kadar çocuklarının imanları için dertlenmiyorlar.
Memuriyete “hayallerin en prestijli düşmanı” yakıştırman var... Eskiler memur olup rahatına bak diye düşündürdü, yeni nesilden, duru ve berrak zihinlerden memur çıkmazsa, bürokrasi daha da beter hâle gelmez mi? Bu işin içinden nasıl çıkacağız?
Bu kafa devam ettiği sürece bürokrasi daha beter hale geliyor zaten. Müslüman adam 50 yıllık rızık garantisi peşinde koşmaz. Çünkü rızkının zaten garanti olduğunu bilir. Bunu tatlı hale getiren ve imanını güçlendiren risk faktörüdür. Tehdit insanın mazotudur. Bu sebeple en olmadık yerde en olmadık işi yapan esnaf adamın bile en azından Cuma namazına gittiğini ve ağzından şükür kelamının düşmediğini görürsün. Çünkü esnaflar rızkın gelişinin nasıl olduğunu seyretme imkanına sahiptir. Ama memur bunu göremez. Temeli zayıf adam memur olduğunda da gaflet içinde ömrünü tamamlar. Akademisyen ile tüccarın arasındaki uçurumun sebebi de bu yüzden. Şunu yaptım da kazandım diyemez bir memur. Büyük ya da küçük iş yaptığında aynı parayı kazanır. Para da çalışmanın motivasyonudur. Şimdi, gençlik bunun üzerine hayalini kurarsa biz hangi gelişimden bahsedeceğiz? Hayal aynı zamanda vizyondur. Vizyonumuz daraldı, bunun önüne geçilmesi şart.
Üniversitelere, Anadolu’ya konferanslara gitmeyi düşünüyor musunuz ekip olarak, böyle bir niyetiniz var mı? Talep olursa nasıl karşılarsın? Doğrusu böyle bir ihtiyaç da var...
Aslında şimdiden talepler gelmeye başladı. Üniversiteler, vakıflar, cemiyetler davet ediyorlar. Yurtdışından büyük talep var. Hepsine icabet etmeye çalışacağız. Bu yıl biraz çok gezeceğiz gibi...
Mutlaka takip edilmeli dediğin üç Youtube Kanalı hangileridir?
Nur Mektebi, 140 Journos, Fecir Genç.
Sosyal Medyaya günde ne kadar vakit ayırırsın?
4-5 saat.
Hayattaki en büyük gayen nedir?
Duama girenleri hayatıma uygulamak. Duam da bende kalsın.
En iyi yaptığın şey ve en önemli yeteneğin nedir diye sorsak?
Kaybetmek ve kaybettikçe gelişebilmek.
İyi bir teklif gelse, filmlerde ya da dizilerde rol alır mısın?
Başkasına faydası olacaksa alırım ama benim gayem daha çok o filmi ya da diziyi üretmekte. Dosyalarım hazır, gününü bekliyor.
Başucu kitapların var mı?
İlmihaller her zaman başucu kitabı olmalıdır. Benim de öyle.
Sakal gitti karizma bitti diyenlere bir cevabın var mı?
Haklı adamlar, sakal kesilirken neredeyse ağlayacaktım. Mudurnu tavuğu gibi olduk.
Bedelli Askerlik nasıl geçti, ne umdun ne buldun?
Bu yaşta gidince kötü olacağını bekliyordum açıkçası. Yanılmışım. Umduğumdan 10 kat daha kötüydü.
Youtuber’lar Yeni Dünya Şeyhleri diyorsun. Senin de bir şeyh olduğunu söyleyebilir miyiz? :)
Youtuber olmayı reddediyorum. Storyteller diyebiliriz illa İngilizce olacaksa. Henüz şeyh değilim, şeyhlik gelirse ilk size söylerim merak etmeyin.
Elindeki mikrofona sadece bir cümle söyleyecek olsan ve bütün dünya duyacak olsa, ne söylemek isterdin?
Ey iman edenler! İman edin.