
Murat Pay çeşitli belgesel ve kısa filmlerin yönetmenliğini yapmış kıymetli bir isim. Biz onu daha çok “Mâşuk`un Nefesi” ve “Mirâciyye/Saklı Miras” isimli belgesel filmleriyle hatırlıyoruz. Şimdilerde ise yeni filmi “Dilsiz” dillerimizde ve gündemimizde. Dilsiz, Murat Pay`ın uzun metrajlı ilk kurgu filmi. Usta bir hattat ile genç bir ressamın hikayesini anlatıyor. Dünya prömiyerini 25. Saraybosna Film Festivali`nde gerçekleştirdi. Ozan Çelik, Emin Gürsoy ve Vildan Atasever`in rol aldığı filmde Mim Kemal Öke de ilk oyunculuk tecrübesini sergiliyor. Dilsiz filmi hakkında sorularımızı filmin yönetmeni Murat Pay`a sorduk…
Yeni filminiz “Dilsiz” seyirci ile buluştu. Hayırlı olsun. Fikrin ortaya çıktığı günden bugüne süreçten biraz bahseder misiniz?
Dilsiz filmi daha önceki filmlerin izini takip ederken rastladığım bir adacık gibi diyebilirim. Mâşuk`un Nefesi, Mirâciyye Saklı Miras kurmaca belgesel projelerinde Türk musikisinin dolayısıyla kültürümüzün bazı derinliklerine dalma imkânı buldum. Bu dalış beni gelenekli sanatların diğer alanlarıyla da tanıştırdı. Hat sanatının merkezi sanatlardan birisi olduğunu fark edince ister istemez onunla da ilgilenmeye başladım.
Başta hat sanatı ile ilgili bir belgesel niyetinde olduğunuzu fakat yolda filmin kurguya döndüğünü biliyoruz. Neden böyle bir değişiklik oldu?
Kendimizi senaryonun akışına bıraktık. Bazen senaryo kulağınıza bir şeyler fısıldar. Ve bu fısıltılara kulak vermek gerekir. Biz de Selman Kılıçaslan ile yazarken böyle yapmaya çalıştık.
Filmin çıkış noktası diğer filmlerinizde de olduğu gibi bir geleneksel sanat türü. Bu durumun özel bir sebebi var mı?
Hafızayla yüzleşme zorunluluğu. En kısa cevabı bu. Sanat dediğimizde bu topraklarda yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan bütün sanat türleri istemesek de önümüze çıkar. Yüz çevirip görmezden gelmek herhalde yapılabilecek en kolay ve ucuz yöntem. Geleneği olmayan bir sanat dalı yani sinemayla uğraşırken hafızamızda yer etmiş diğer sanat formlarıyla yüzleşmek bir mecburiyet.
Dilsiz`in gösterimi Türkiye`de belirli sinema salonlarında oldu. Hemen her salonda oynamamasının arka plandaki sebebi nedir doğrusu merak ediyoruz?
Ticari denklemler diyebiliriz. Salon sahibi salonuma hangi film düşerse salonum dolar diye bakar, dağıtımcı da hangi filmi salona yönlendirirsem daha fazla para kazanabilirim diye bakar. Bu denklemde filmin niteliği önemsiz hale gelir; filmin ahlaki kaygıları ikinci plana atılır; filmin düşünsel serüven kaygısı bastırılır. Denkleme girmek istemeyen filmler de minder dışına itilir.
Gördüğümüz kadarıyla Dilsiz`e rağbet oldukça güzel. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz geri dönüşleri?
Beklemediğimiz, şaşırtıcı ve sevindirici bir gelişme tabii ki. Aklıma şu geliyor sadece. Demek ki insanlara değen filmler bir şekilde seyircinin özel gayretleriyle yerini bulabilir. Bu konuda bize umut veren seyirciye özellikle teşekkür etmek gerekir.
Kişisel kariyer planlarında insanlara “sen yapabilirsin, başarabilirsin” telkinlerinin parlatıldığı usta çırak ilişkilerinin gölgede kaldığı dönemleri yaşarken filmleriniz bu ilişkiye dikkatleri çekiyor. Bu anlamda sizin ustalarınız var mı? Bize bahsedebilir misiniz?
Benim sanat alanında usta olarak gördüğüm ilk isim Hasan Aycın ve Hasan Aycın çizgisi diyebilirim. Birçok sinemacıdan çok daha fazla şey öğrendim kendisinden.
Bir röportajınızda Dilsiz`le ilgili niyetinizin “yeni kuşaklara aktarılan hafıza sorunu üzerinden bir iki soru sormak” olduğunu dile getiriyorsunuz. Ne demek istiyorsunuz tam olarak, biraz açar mısınız?
Travmalar yaşadığımız aşikâr. Geçmiş bizi gölge gibi takip ederken gölgenin mahiyeti hakkında bilgi sahibi olamama durumu yaşıyoruz. Sürekli yanınızda, nefes aldığınız havaya karışmış, duyduğunuz her seste pay sahibi, hatta damarlarımızdaki kana karışmış desem abartı olmaz. Böyle bir atmosfer ister istemez geçmişle, geçmişte olmadığımız bilinciyle yüzleşmeyi gerektiriyor. Bu yönüyle geçmiş sürekli övülerek altında kalıp ezildiğimiz bir kütleye de dönüşmemeli ama tamamen göz ardı edilerek sanki yokmuş gibi bir muameleye de tabi olmamalı. Bütün bu arada kalma halleri sorular ortaya çıkarıyor.
Günümüz gençlerinin gelenekle kurduğu bağ için neler söylemek istersiniz?
Gelenekten veya geçmişten kaçamayacaklar. Dileyen hakkını vererek yüzleşecek dileyen onunla kanlı bıçaklı olacak. Sonuçlarını da ömrümüz yeterse bir film perdesinde seyreder gibi seyredeceğiz.
Sırada nasıl bir çalışma var peki? Yine geleneksel sanatlar ve usta çırak ilişkisi odak noktası olur mu dersiniz?
Nasip. Bir şey söylemek için erken.
Meşk ettiğiniz bir geleneksel sanat var mı?
Hat sanatı. Ama film başladıktan sonra ara vermek zorunda kaldım.
Muhakkak izlemeniz gerekir dediğiniz bir film/belgesel/kısa film?
Vesikalı Yarim, Sevmek Zamanı, Karpuz Kabuğunda Gemiler Yapmak.
Sizi motive eden üç şey?
Değerli insanlar, film, kitap.
Düzenli olarak takip ettiğiniz dergiler var mı?
Hayal Perdesi Sinema Dergisi (yeni kapandı).