Yunus Emre Tozal
İstanbul Büyükçekmece Belediyesi ve Sancak Grubu işbirliğiyle Emre Arolat Mimarlık’ın projesi olarak yaptırılan Sancaklar Camii, RIBA Uluslararası Mükemmellik Ödülü’nü (2018) alıp en iyi 20 yapıdan biri olmuştu. Caminin mimarı Emre Arolat ile Sancaklar Camii’nin hikâyesini konuştuk.
Sancaklar Camii projeniz ilk cami projelerinizden. Alışılmış bir cami projesi değildi, ezber bozdunuz açıkçası. Nasıl ortaya çıktı bu proje, kısaca hikâyesini anlatır mısınız?
Sancaklar Vakfı, benim aile olarak da tanıdığım, Sancak soyadlı Siirtli bir ailenin içinde olduğu bir vakıf. Biz bu ailenin başka fertleriyle İzmir’de iki konut projesi yaptık yıllar önce. İyi ilişkilerimiz oldu, başarılı bir çalışmaydı. Daha sonra yine aynı gruba ait, başında Suat Sancak’ın bulunduğu vakıf, bize geldi ve bir cami yaptırmak istediğini söyledi. Cami mimarlığı uzun yıllar Türkiye mimarlık ortamının ana problematiklerinden biri olarak görülmemiş ve neredeyse hasıraltı edilmiş bir alan. Birkaç örnek dışında, Osmanlı klasik formunun küçük, büyük, taklit ya da karikatürize edildiği bir mecra olarak kalmış. Dolayısı ile Sancaklar Vakfı’nın teklifini heyecanla karşıladım ancak kendilerinden biraz süre istedim.
Sizin için de oldukça heyecan verici bir teklif olmuş.
Evet. Annemin ailesi göçmendir ve Bursa’ya yerleşmiştir. Ben de çocukluğumda yaz tatillerinin bir kısmını oradaki akrabaların yanında geçirirdim. Anneannemle dedemin evindeki deneyimlerim ilginçti. Anneannem hacı ve hafızdı, Kuran okurdu. Böyle bir ortamda büyüdüm ben. Anneannem öldüğünde henüz çocuk yaştaydım. Cenazesi Emir Sultan Camii’nden kalktı. Doğrusu ben de bir cenaze namazının nasıl olduğunu ilk kez orada gördüm. Çok da etkilendim. Emir Sultan’ın o müthiş avlusundaki sükûnet tüylerimi ürpertmişti.
Proje gelince heyecanla kabul ettim. İslam felsefesine meraklıyımdır. Oleg Grabar, Seyyid Hüseyin Nasr, Ali Şeriati gibi entelektüelleri okumuşumdur. Yine de herhangi bir şey çizmeden önce bilgilerimi tazelemek ve yeni okumalar, araştırmalar yapmak üzere vakıf yetkililerinden biraz müsaade istedim. Üç-dört ay beni beklerseniz yapabilirim dedim. Bir taraftan da çok yoğunuz o dönem, ortaklarım bana hafiften sitem ediyor, herhangi bir ücret de istemedik bu iş için vakıftan…
Fikri altyapı olarak nasıl hazırlandınız Sancaklar Camii’ne?
Dört ayın sonunda şöyle bir noktaya gelmiştik. Kur’an’da ya da herhangi bir İslam fıkıh kitabında ibadethanenin formuyla ilgili hiçbir şey yoktu. Kubbesi şöyle olur, minaresi böyle olur gibi hiçbir tarif yapılmamıştı. Aksine temiz olmak kaydıyla her yerde ibadet edilebileceği aşikârdı. Bu bağlamda tüm yeryüzünün bir mescit olduğunu düşünmek yanlış değildi. Kuşkusuz, Osmanlı’dan günümüze kadar gelen kültürel bir yük vardı omzumuzda... Kimsenin sorgulamadığı, güncellemeye yeltenmediği... İslam felsefesinin en önemli şiarlarından birinin tevazu olduğuna dair olan bilgim de iyiden iyiye netleşmişti bu okumaların neticesinde.
Sancaklar Camii’nin tasarımında en önemli ölçütlerimizden biri oldu bu özellik. Sancaklar Camii Singapur’da düzenlenen Dünya Mimarlık Festivali’nde, 2015’te dini yapılar kategorisinde birincilik ödülüne lâyık görüldü. Cami ile ilgili medyaya yansıyan, muhafazakâr camia tarafından benimsenmediği, hatta yeraltına inşa edilen Antik Yunan Tiyatroları’na benzetildiği oldu. Mustafa Kutlu kapalı anfi tiyatro veya antrepo denilebileceğini belirtmişti. Anlaşılamadığınızı düşündünüz mü hiç?
Böyle bir şey yaptığınız zaman, bunun normal olmadığını kabul etmek lazım. Toplumda var olan normlar tarafından baktığınız vakit, normal bir cami değil. Normal olmayan bir şey ortaya koyduğunuzda, herkesle mutabakat da sağlayamazsınız. Ama doğrusu, beklediğim olumsuz tepkilerin onda birini bile almadım.
Daha büyük tepkiler bekliyorsunuz yani.
Bekliyordum. Bu denli benimseneceğini tahmin etmiyordum açıkçası. Tasarım ekibindeki arkadaşlarla konuşurken hep şunu söyledim, bizim bu camimiz tutun ki beğenildi, tutun ki inşa edildi, tutun ki ödül aldı. Ödül almış pek çok yapı var ama iyi kullanılamıyor. İnsanlar benimsemiyor. Şimdi oraya gidecek, “burada namaz mı kılınır” deyip çıkacak insanlar mesela, düşünün… Böyle bir şey olursa, bu gerçek bir başarı olarak görülemez. Çok mutluyum ki Sancaklar Camisi’nde sonuç hiç de böyle olmadı. Cami önemli bir kesim tarafından benimsendi, kullanılmaya devam ediyor ve övgü alıyor. Mütedeyyin kesimin de çok önemli bir toplanma yeri oldu. Sanırım hayatımda hiçbir zaman bu kadar hayır duasını almamışımdır. Yüzlerce mail geldiği oldu bir günde.
Hiç bu kadar sevap kazanamadım diyorsunuz yani.
Bizde ikilik devam ediyor, annem dindardır, babam ateisttir. Babam geçen gün “Aileyi kurtaracaksın bu gidişle, öbür tarafta hepimize yer ayırdın” dedi. Sancaklar Camii’nin bir anlamda ezber bozduğunu görüyorum. Bu durum belki yeni bir kapı açmış, yeni bir tartışma ortamı yaratmıştır. Ama topyekûn cami mimarlığını yerinden sarsacak bir adım mıdır, bundan hiç emin değilim. Türkiye’de cami mimarlığı halen büyük bir tabudur. Hiç kuşku yok ki Sancaklar’dan çok daha iyilerinin yapılması mümkündür. Üstelik bu yaklaşımın herhangi bir tipoloji önermediğini söylemeliyim. Zira tam o araziye, o konuma ve o duruma göre tasarlanmıştır. Sadece o özgül noktaya uygundur. Yolun karşı tarafında bile olsa öyle tasarlanamazdı. Farklı yapılması gerekirdi, hep bunu anlatmaya çalışıyorum. Hep söylendiği üzere, yer altında da değildir öte yandan. Zemini, topografik özellikleri kullanan, yukardan bakıldığında gözükmeyen, aşağıdan bakıldığında ise yer üstünde olan bir yapıdır.
Doğaya saygılı…
Evet, doğayla birlikte düşünülmüştür zaten.
Türkiye’de Sancaklar Camii ile ilgili ama nitelikli bir tartışma yapılamadı, ben o açıdan üzüldüm.
Doğrusu Türkiye dışında mimarlık alanında ve akademik dünyada hatırı sayılır bir ilgi görüyor. Dünyanın en seçkin mimarlık dergilerinde sayfalarca yayınlandı. Türkiye’de şimdiye kadar herhangi bir yapının başına gelmemiş bir durum bu. O anlamda bu tür bir yapının Türkiye mimarlık ortamını tanıtan bir ürün olarak duyulması da sevindirici… Ben 2014’de bu camiyi yurtdışında 16 farklı konferansta anlattım, Beyrut’tan Hannover’e hem Müslüman coğrafyalarda hem farklı coğrafyalarda büyük bir ilgiyle karşılaştım.