Yunus Emre Tozal
Mimar Mehmet Osmanlıoğlu, 1982’de İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Mimarlık ve Şehir Planlama eğitimi alarak mezun oldu. Yurt içinde ve yurt dışında çok kıymetli eserlere imza attı. Bugüne kadar birçok şehircilik panelinde ve konferansta tebliğler sunan Osmanlıoğlu ile cami mimarisi üzerine konuştuk.
İslam tarihindeki cami mimarisini temsil eden ilk yapının Kuba Mescidi olduğu söyleniyor?
Evet. Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kabe-i Muazzama’dır. Ama İslamiyet’in gelmesiyle Hz. Peygamber döneminde yapılan ilk caminin Kuba Mescidi olduğunu söyleyebiliriz. Hz. Muhammed, 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Medine yakınlarında Kuba Köyü’nde İslam tarihinin ilk umumi mescidini inşa etmiştir.
Şu an duruyor değil mi?
Evet. Takva mescidi olarak da anılır. Binanın 1000 metrekare civarındaki büyüklüğü ile kerpiç ve taştan inşa edilmesinin cami mimarisinde önemli bir yeri vardır. Sonraki dönemlerde mescit tamirler görmüş, Suudi yönetiminde ise yıkılarak yeniden yapılmıştır.
Osmanlı’ya baktığımızda Fatih Cami, Bayezid Cami, Süleymaniye Cami gibi “Selatin Cami” yapılarının görkemli ve imparatorluğu temsil eden yapılar olduğunu görebiliyoruz.
Selatin Camiler, cami mimarisi geleneği içinde neyi ifade ederler ve neden önemlidir?
Selatin sultanlar manasına gelmekte olup, Osmanlı da genel olarak sultanlar, şehzadeler, hanım sultanlar ve valide sultanlar tarafından inşa ettirilen ve devletin güç ve ihtişamını yansıtan abidevi camilerdir. Mimarlar tüm kabiliyetlerini ve estetik zevklerini yüksek bütçeler gerektiren bu yapılarda sergilerlerdi. Selatin camileri çoğu zaman külliye içinde yer alırlardı. Osmanlı saray geleneğinde selatin camilerinin yaptırılabilmesi için sultanın önemli bir askeri zafer kazanması ve bu zaferle birlikte büyük bir savaş ganimeti ele geçirmesi gerekirdi.
Bir caminin nasıl olması gerektiği hususunda neler düşünüyorsunuz?
Her mimari eser, inşa edilmiş olduğu çağı yansıtmalıdır. Cami tasarımında tercih edilecek mimari tarzın; mahalli mimariyle ilişki kuran, iklim şartlarına uygun, toplumun güncel ihtiyaçlarını karşılayan, mahalli malzeme kullanımına imkân veren, finansal imkânları aşmayan ve seçilen yapım tekniklerine uygun olması gereklidir. İnşa edileceği ülke, bölge ve şehre ait tarihî arka plan ve kültürel kodlarla ilişkilendirilmelidir. Eser çağdaş malzeme ve teknoloji ile inşa edilmeli, gelişen ve değişen ihtiyaçlara, estetik zevklere uygun, geçmişi kopyalamadan günümüze taşıyacak tarzda ve çevreye uyumlu olmalıdır.
Peki, cami mimarisinde kubbenin yeri ve önemi nedir?
Cami yapılırken mutlaka kubbeli olması zaruretinden bahsetmek ona bir kutsiyet atfetmek olur ki bu durum biçim ve eşyanın kutsandığı bir nevi şirk unsuru gibi telakki edilmesine de neden olabilir. Camiler, tabii malzeme (taş, mermer) ile statik hesaplara uygun, deprem mukavemetini artıran kalın kâgir duvarlarıyla yaz-kış iklimlendirmenin doğal yollarla sağlanacak şekilde, enerji bağımlı olmayan, işletme maliyetleri düşük binalar elde edilmelidir.
Bu kadar çok cami yapıldığı halde cami mimarisi sanki çok çok az gelişen bir alan. Bizde temel olarak cami mimarisi sizce neden gelişmedi ya da gelişmiyor?
Klasik dönem mimarisi diye adlandırılan büyük usta Mimar Sinan döneminde dünya çapında zirve eserler vücuda getiren Osmanlı’nın torunları, 21. yüzyılda mimari bir tarz geliştiremedikleri gibi, cami mimarisinde de yeterince ilerleme kaydedemediler. Bunun temel sebebi kendi inanç ve kültürel köklerimizle yabancılaşma, kalitesiz eğitim ve yeterince tecrübe edecek miktarda tekrar etme imkânın sağlanmaması olarak özetlenebilir. Ayrıca yaptıranlar kopya projelerle yetinmesi, idarenin tip proje üzerinden uygulama yapma yanlışları da eklenince içinde bulunduğumuz durum ortaya çıktı.
Ak Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, Başbakan iken İstanbul’da Sepetçiler Kasrı’nda gerçekleşen “Şehrin Mimarları Buluşması” etkinliğinde yaptığı konuşmada, “Medeniyetimiz imar rantına her geçen gün yenik düşmekten kurtulamıyor” demişti. İmar rantına yenik düştüğü için mi mimarimiz gelişmiyor?
Bu çok yerinde bir tespit… Medeniyetimizin tezahürü olan tarihi bina stokumuz imar rantı ve basiretsiz idarecilerin tasarruflarıyla ciddi oranda tahrip edildi. Tarihî yarımadada kadim mimari eserleri tehdit eder hale geldi. Son dönem Fatih Belediyesi’nin yanlış cephe uygulamaları neticesinde 550 yıllık Osmanlı şehrinde sonradan yapılan binaların cepheleri -tarihi doku oluşturmak iddiasıyla- nispetleri bozulmuş Yunan ve Roma mimari unsurlarıyla bezenmeye devam etmekte… Mevcudu aslına uygun ihya ve hüsnü muhafazadan giderek uzaklaşan bu tavır, kadim şehirlerimizdeki son eserleri de tehdit eder hale geldi.
Bugün bizler cami mimarisini nasıl geliştirebiliriz ve nasıl kalıcı eserler meydana getirebiliriz?
Bir medeniyet tasavvurunu vücuda getirecek siyasi, sosyal ve kültürel havza oluşturulmadan geleceğe iz bırakacak muhteşem eserler vücuda getirmek kolay değildir. Böyle bir eser tasarlansa bile bağlamından koparılınca yalnızlaşan bir müze hüviyetine bürünmekte… Geleneği tanımadan geleceğe şekil vermek mümkün değil… Zihinsel bir devrim ve çöken maarifin ayağa kalkmasıyla bu işe yeniden başlayabiliriz. Geçmişimiz bize geleceği inşa etmek için yeterli ipucunu vermekte…
Birçok yeni cami açılıyor, farklı tarzda, farklı büyüklükte, farklı edada vs. Peki gençlerin camiyle katılım, ilgi, beğeni vs. ilişkisi ne durumda sizce?
Elbette çok eksiğimiz var bu konuda. Camilerin sosyo-kültürel mekânlarla donatılması, çağdaş ihtiyaçları karşılaması ve gençleri küçük yaşlarda burada buluşturmanın çabası içinde olmalıyız. Eğer ayağa kalkmak istiyorsak, gençleri camilerle buluşturmalı, caminin rolünü öğretmeliyiz. Yeterli cazibeyi oluşturmanın bir yolunu bulmalıyız.
Sizce bir genç camilerde ne görmek ister, ne görmek istemez?
Örnek insan, önder insan ve mütebessim yüzler ister… Onları anlamaya çalışan, çağın ihtiyaçlarını karşılayan uğraşı mekânları ister. İnsan olarak ilgi ister, kalıbına ve kalbine dokunan büyükler ister. Onları ötekileştiren, tahammülsüz büyükleri istemezler. Empati yapan örnek imam ve cemaat beklerler. Cömertliği konuşan değil, cömert insanlarla karşılaşmak isterler.
Akıllı cami mümkün mü?
Camileri bağlamından koparıp, ibadet mekânını karmaşık hale getirmek, mekanikleştirmek doğru bir çözüm gibi görünmüyor. Sadelik ve tevazu hâkim unsur olmalı… Ancak teknolojinin israfı önleyici yönlerini kullanmak, iklimlendirme, aydınlatma gibi hususları kolaylaştırıcı yenilikler faydalı olabilir. Aslında bir mekânı akıllı hale getirmek, mekanizmin, teknolojinin insanı yönetmesi gibi trajik bir neticeyi beklemek anlamına geliyor…