
Hindistan’dan çok özel bir misafirimiz var bu ay: 800 yıldan bu yana faaliyetine devam eden Çişti tarikatının 26. nesilden temsilcisi Hacı Seyyid Salman Çişti. Kendisinin İstanbul’a dönem dönem geldiğini, konferans ve seminerler için davetler aldığını biliyoruz. Biz de bu davetlerin birinde Salman Çişti’den randevu aldık ve röportaj yapma imkanı bulduk. Kendisine Hindistan’ın en yaygın tarikatı olan Çiştiler, Hindistan, Türkiye ve Yeni Zelanda’daki terör saldırısı hakkında sorular sorduk.
Öncelikle sizi tanısak? Nerede doğdunuz? Neler yapıyorsunuz?
Ben Hacı Seyyid Salman Çişti. Biz, 800 yıldan fazla süredir devam eden Çişti dergahının 26. nesilden temsilcisiyiz. Soyumuz Hz. Hüseyin’in ailesinden geliyor. Yüzyıllardır İslam ahlakını ve mesajını, kuşaktan kuşağa insanlara aktarıyoruz. Hindistan’da, Ecmir Şerif’de (Ajmir Sheriff) yaşıyoruz. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmeti arasında doğmaktan mutlu ve huzurluyuz.
Bulunduğumuz yer Muinüddin Çişti Hazretlerinin türbesinin bulunduğu mekandır. 870 yıldan bu yana barışın merkezi, huzurun beldesidir... Buraya sadece İslam’dan değil; her inançtan insanlar gelirler ve İslam hakkında sorular sorarlar. Ecmir Şerif’de açık gönüllülükle, sevgiyi aramaya, Hakk’ı aramaya gelen herkese İslam’ı ve hizmeti yayıyoruz.
Allah En İyi Plan Yapandır
Eğitim hayatınız ilginç hikayelerle dolu... Bunlardan bahseder misiniz?
Mumbai Üniversitesi Ekonomi ve Ticaret bölümünden mezun oldum. Doktora için İngiltere’ye gidebilirdim ama kalbim orada değildi. Daha fazla kendi içimde yolculuğa koyulmak, beni Allah’a yaklaştıracak bir şeyler istiyordum. Mezuniyetten sonra Arapça için Ortadoğu’ya gittim. Bir yıl Suudi Arabistan’da kaldım. Daha sonra Kahire’de El-Ezher’e başvurdum.
Babam 2006’da, ben Hindistan’dan ayrıldıktan bir yıl sonra vefat etti. Bir gecede Hindistana döndüm, hayatım değişti. Dergaha hizmet etmeye başladım. Bilirsiniz, bizler plan yaparız ama Allah en iyi plan yapandır.
Ben de İslami ilimlere Hindistan’da devam ettim. Tasavvuf okumaya, sufi geleneğini öğrenmeye başladığımda Türkiye’nin bu konuda en gelişmiş ülkelerden biri olduğunu fark ettim. Çünkü Türkiye daima Allah ve Resulullah (sav) için aşka düşmüş ve ayağa kalkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, Hilafet-i Osmaniyye; tarih boyunca zulüm altındaki insanlara sahip çıkmış, muhtaçlara yardım etmiştir.
Hindistan dünyanın en renkli ülkelerinden biri. Ama eskiye oranla olumsuz olarak fazla değişime uğradığını görüyoruz. Pakistan’la yaşanan savaş da bizi çok üzüyor. Siz neler söylersiniz?
Hindistan yüzyıllar boyunca kardeşliğin, dostluğun mekanıydı... Milyonlarca insanın farklı dinlerden, ırklardan olmalarına rağmen kardeşçe yaşadığına şahittik. Hiçbir zaman Hindular, Müslümanlar veya farklı inançtan insanlar arasında sorun yoktu, ahenk içinde yaşardık. Ama maalesef, İngilizlerin sömürgesiyle öğreti, muhabbet ve birliğimiz kayboldu. Çünkü İngiliz politikası tüm dünyada böl ve yönetmek üzerine kurulu...
İngilizler geldiğinde, Hindistan’daki kültürel alışverişin, saygının ve insanları bir araya getiren ruhsal gücün varlığını biliyorlardı. Yavaş yavaş, insanımızın aklına radikalizm, dillerini yok etmek gibi fikirler ektiler. Örneğin “Urduca Müslümanların dili, Hintçe Hintlilerin dili” gibi bir anlayış oluşturdular. Bu zehirli politika bizi, nihayetinde 1947’de Hindistan ve Pakistan’ın iki ayrı ülke olmasına taşıdı, sonrasında Bangladeş’e de bu oldu...
Hindistan içinde ciddi bir genç nüfus var. Siz de gençsiniz... Gençlikle alakalı nasıl projeleriniz, hedefleriniz var?
Bugünkü gençliği hikmetle, bilgelikle, modern bilgi dağarcığıyla, manevi kurumlarımızla eğitmeliyiz. Açık, herkesi kapsayan, koşulsuz bir sevginin herkese yayıldığı, herkesin bir diğerinden öğrenmeye açık olduğu, asla başkasından iyi olduğumuzu vurgulamadığımız bir dünyada yaşamalıyız.
Nereye gidersen git, nerede olursan ol hizmet et, insanları kucakla, bir şeyler öğren... Efendimiz der ki, “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız.” Hayal edin, 1400 yıl önce Hz. Muhammed (s.a.v.) bunu söylemiş. Ve sahabelerden biri Çin’e gitmiş. En uzağa, Tuna’ya kadar gitmişler. Bugün milletimizin gençleri arasında özellikle bunu yaymalıyız. Ulusumuzu, inancımızı, kalplerimizin ilişkisini gözden geçirmeliyiz. Hz. Muhammed’in (sav) nurunu tüm dünyaya yaymalıyız.
Türkiye ve Hindistan’ın ortak değerleri, kesişimleri var. Osmanlı devletinin de uzun süre o topraklarda huzuru ve sukuneti sağladığını biliyoruz. Siz neler söylemek istersiniz bu ilişki için?
Türkiye ve Hindistan’ın manevi ve kültürel etkileşiminin tarihi ve ruhaniliği çok eskilere dayanıyor. Hindistan’ın ilk kadın imparatoru 12. yüzyılda yaşamış Reziye Sultan’dır. Babası Şemseddin İltutmuş’tu. Etnik olarak Türktü ve Hindistan’daki soylu bir hanedanın kurucusudur.
İngilizler Olmasaydı Türkçe veya Farsça Konuşuyorduk
Tarihte gördüğümüz gibi Hindistan, İngilizler gelinceye kadar Osmanlı Devleti tarafından yönetildi. Hatta eğer İngilizler olmasaydı bugün sizinle Türkçe veya Farsça konuşuyor olabilirdik.
Ecmir Şerif’de bulunan dergahınızdan bahsetsek biraz da... Orada nasıl bir ortam var? Herkes dergahınıza gelebiliyor mu?
Hindistan’da Müslüman olmayan birçok insan dergahımıza geliyor. Biz de herkesi muhabbet ve ahlakımızla karşılıyoruz. Tarih boyunca Çişti tarikatının evliyaları daima halka hizmet etmiştir. Bu yüzden biz de, kim olursa olsun dergahımıza gelenlere daima hoş geldiniz deriz. Asla isimlerini, dinlerini, dillerini, nereden geldiklerini sormayız. Eğer soracaksak, nasıl hizmet edeceğimizi, yardım edebileceğimizi sorarız. Bu, Hz. Muhammed’in (sav) ahlakıdır.
Bu anlamda gençlere ne tavsiye ediyorsunuz? İnsanlara hizmet edebilmek için nasıl bir yol izlemek gerekir?
Eğer Allah insanı mübarek kıldıysa, bu; insanın dışarıya çıkıp başka insanlara hizmet etmesi anlamını taşır. Eğer bir şeyler yapamıyorsan, ellerini Allah’a aç ve yardıma muhtaç insanların sana gelmesi için dua et. Asla sana gelenleri reddetme, onlara yemekler sun. Ahlakınla, davranışlarınla örnek ol evvela; insanlara direkt olarak İslam’a gel demek zorunda bile değilsin. Ahlakın ve muhabbetinden onlar etkilenecektir. Onlar seni kalpleriyle kabul edecekler, dilleriyle değil.
Maalesef günümüzde terör olayları, zulümler hâlen devam ediyor... Yeni Zelanda’da yaşanan terör saldırısını hâlâ unutamadık... Dünya nereye gidiyor?
Herhangi bir bomba patladığında eğer saldırgan Müslümansa, “Tüm Müslümanlar terörist” diye yazıyorlar medyada. Dünyada milyarlarca insan Müslüman ve İslam’ı yaşamaya çalışıyor. Bu olayları tüm Müslümanlara bağlamak, hem İslam gibi güzel ve merhametli bir dine hakaret hem de tüm Müslümanlara... Ama onlar bu bilinçten uzaklar ve tek istedikleri dünyaya nefretin, savaşın, küfrün egemen olması.
“Müslümanlara terörist” diyenler, uyum ve kardeşlik içinde yaşayan milyarlarca Müslüman hakkında hiç olumlu bir şey yazıyorlar mı? Günde beş defa “Allah’u ekber” diyoruz. Barış ve uyum içinde, insanlığa hizmet ediyoruz. En iyi davranışları gösteriyoruz ama neden bunlar hakkında tek bir kelime yazmıyorlar? Ama delinin biri, New York’a gidip, “Allah’u ekber” diye bağırıp, elinde bıçakla birine saldırsa, tüm dünyada “Allah’u ekber” diyenlerin terörist ilan edildiğini göreceksiniz.
Yeni Zelanda’da Teröriste Bile “Hello Brother” Dedik
Yeni Zelanda’da ibadet eden barışçı insanlar camideydiler. Bir vahşi geldi ve ibadet eden birçok kişiyi öldürdü. Bir hatırlasanıza, terörist camiye geldiğinde onu ilk gören kişi “Hello Brother” dedi. Hello brother İslam’ın mesajı oldu. İşte İslam böyle bir din. Huzur, kardeşlik ve barış dini...
Milyarlarca Müslüman, inançlarını dürüstlükle, tevazuyla, şükranla yaşıyor. Bu yüzden dikkatli olun, sorumlu olun, zulüm olmasına izin vermeyin. Hizmet edebilmek için Allah bize güç verecek...