Camilerdeki hutbe metinleri tamamıyla gözden geçirilmeli, mümkün olduğunca daha çok ilgi çekici hale getirilmeli. Hutbeler için psikologlardan, sosyologlardan, iletişimcilerden destek alınmalı.
Sanırım 12-13 yaşlarımdaydım. Mahallemize yeni bir imam gelmişti, ismi Tolga Hoca idi. Akranım olan birkaç arkadaşımla birlikte ara ara camilere gidip müezzinlik yapmayı ve ezan okumayı (merkezi sistem yoktu o zamanlar) çok severdik. Mahallemizdeki o camiye de gidip geldikçe yeni imamla kısa sürede tanışmıştık. Namaz sonraları bizi imam odasına davet ediyor, bizimle tam da isteyeceğimiz kıvamda sohbetler ediyordu. Futbolla çok ilgilenen bir arkadaşıma oradan muhabbetler açıyor, benim gibi film izlemeyi sevenlerle de yeni aldığı DVD filmler üzerine konuşuyordu. Onu çok esprili ve tatlı dilli bulduğumuz için kısa sürede çok sevmiştik. Bu yüzden bize akşam ve yatsı namazları arası camide kalmamızı ve sure ezberleri yapmamızı teklif ettiğinde hiç tereddüt etmeden kabul etmiştik.
Camide Koşabilir miyiz?
6-7 ay kadar her akşam birlikte sure çalıştık. Bazen haftasonları buluşup filmler izledik, halı saha maçları yaptık, sabah namazında buluşup kahvaltı etkinlikleri düzenledik. Cami içinde kendi aramızda çeşitli oyunlar oynadık, güreş yaptık. Bisikletlerimize atlayıp birlikte gezilere gittik. Her şey çok eğlenceliydi ve aslında biz de işin eğlencesine tav olmuştuk. Sonra o yaz Tolga Hoca ile 3 aylık kurs yaptık, halkamız genişliyordu ve biz fırsat bulduğumuz her vakitte camiye gitmek için can atıyorduk. Hocamız izin alıp memleketine gittiğinde onu özlüyorduk.
Aklımıza gelen, başkalarına soramayacağımız her konuyu onunla rahatça konuşabiliyorduk. İtikad açısından pek çok kişiye sakat gelebilecek ama bizim bir şekilde merak ettiğimiz soruları sorabiliyorduk. Tatmin edici cevaplar aldıkça mutlu hissediyorduk kendimizi. O yüzden bizden deist çıkmıyordu.
Camide Okuyabilir miyiz?
Kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için çeşitli kitaplar hediye ediyordu. Roman ve hikayeler okumamızı öneriyor, ilmihal konusundaki eksiklerimiz için ilmihal kitaplarına yönlendiriyordu. İslam büyüklerinin hayatından örnekler anlatıyordu. Okuduklarımız ve dinlediklerimiz üzerine birbirimizle tartıştıkça özgüvenimiz artıyor, gün geçtikçe şahsiyetimizin biraz daha oturduğunu hissediyorduk.
Tolga Hocamızla muhabbetimiz bu şekilde 3 yıl kadar devam etti. Hocamızın sonra tayini çıktı ve memleketine döndü. O dönemde yazları zaten tamamıyla birlikteydik, okul döneminde de hemen her akşam ve yatsı namazlarında, haftasonlarında, vakit bulabildiğimiz her anda bir araya geliyorduk.
Biz o 3 yıl boyunca, devam edebilen 4-5 arkadaşla özel bir eğitim programından geçtiğimizi, asıl hedefin “camiyi sevdirmek” olduğunu, ev ve okul dışında üçüncü bir güvenli ortam içinde tutulmaya çalışıldığımızı çok sonraları farkedecektik. Mahalledeki pek çok arkadaşımızın bulaştığı kötü alışkanlıklar yanımıza bile yaklaşmamıştı. Tuhaf bir şekilde koruma kalkanımız var gibiydi. Devam eden yıllarda, bizlerin ilgi alanları da hep 3 yıllık eğitim kampının etkisiyle oluşmuştu. Hâlâ kendisine duacıyız ve irtibatımız devam ediyor. Peki nasıl oldu da Tolga Hoca bize camiyi sevdirdi?
Aynı Dili Konuşabilmek
Önce bizim dilimizle bize yaklaştı. Hatalarımızı, kusurlarımızı, çocukluklarımızı hiç yüzümüze vurmadı. Bize bir büyük gibi değil, arkadaş gibi davrandı. Bizdeki kendilik bilincinin oluşması için çabaladı. Bize vaaz etmedi, çok nasihat vermedi ama bizler için rol model olduğunun bilincinde hareket etti, davranışlarını buna göre belirledi. Caminin Müslüman hayatı için merkezi bir konumda olduğunu bizde içselleştirdi. Camilerin sadece birer ibadet yeri olmadığını, aynı zamanda toplantı, sohbet, ilim, irfan, oyun alanı olduğunu anlattı.
Şakalaştı, şefkatini, merhametini gösterdi. Kız arkadaşından ayrıldığını hiç çekinmeden söyleyen arkadaşımızı ayıplamadı, teselli etti. Kalbimizin camiye ısınması için ne gerekiyorsa yaptı. Ama hiçbir hesap yapmadan, planlamadan, karşılık beklemeden, samimiyetle oldu bu. Biz neredeyse her cuma namazı öncesi camiyi temizlerken inanılmaz sevap bonusları topladığımızı düşünür ve bağıra bağıra türkülerle, şarkılarla yapardık bunu. Vakit namazları dışında cami içinde türlü oyunlar oynardık. Belki bu yüzden ezberlediğimiz onlarca sure hiç zor gelmezdi. Güzel Kur’an okuma yarışmaları yapar ve inanılmaz keyif alırdık. En büyük hobimiz caminin yankı yapan şadırvanında yüksek sesle Kur’an okumaktı. Caminin minaresine çıkabilmemiz bizi özel hissettirirdi. Annelerimiz sabah namazı vaktinden önce kalkar patatesleri kızartır, çayları demler bizi namaz için kaldırır biz de sevinçle namaza giderdik. Çünkü sonrasında cami imamı ile eğlenceli bir kahvaltı yapacağımızı bilirdik. Birlikte filmler izler, doğa yürüyüşleri yapar, şiirler okur, ezgiler söyler, bisikletlerimize atlayıp pikniklere giderdik.
Tolga Hocaların sayılarının artması lazım ki genç arkadaşlarımızın kalbi camilere ısınsın. Diyanet’in, sayıları yüzbini aşan imamlarına, Kur’an Kursu öğreticilerine bu anlamda çok görev düşüyor. Peki bize düşmüyor mu? En az onlar kadar bize de görev düşüyor elbette. Gençler ve herkes için camileri hayatın merkezi haline getirmemiz gerkiyor. Bırakalım koşsunlar, bırakalım okusunlar... Hep birlikte camilerimizi güzelleştirmenin, daha albenili, çekici hale getirmenin, camide koşturan çocuklara kızmamanın, kalplere dokunmanın yollarına bakmamız ve güzel örnekleri çoğaltmamız gerekiyor. O güzel örneklerden iki tanesini daha anmak isterim.
Nurullah Hoca
Nurullah Gümüştaş Hoca, 1986 doğumlu hafız bir imam. Konya’nın Meram ilçesindeki Karacigan Camii’nde görev yapıyor şu sıralar. Hani bazı sıradışı insanlar vardır ya, kendinden beklenenin çok daha fazlasını yapmaya çalışarak etrafını ve dünyayı güzelleştirirler. İşte Nurullah Hoca öyle biri. Daha ilk görev yeri olan Kastamonu’nun küçük bir köyüne geldiğinde camideki kütüphane eksikliğini farkedip internet aracılığı ile ilanlar hazırlayarak minik bir seferberlik başlatıyor ve o camiye kütüphane kuruyor.
Karacigan Camii’nde ise başta çocuklar ve gençler olmak üzere her yaştaki kadın erkek herkese ulaşıp camiyi sevdirmek için inanılmaz gayretler gösteriyor. Camiyi adeta bir gençlik merkezine dönüştürmüş. Mesela üç haftada bir kahvaltı programları düzenliyor. Afişler hazırlayarak mahallenin her yerine asıyor, sosyal medyayı etkin kullanıyor ve 10-25 yaş aralığındaki her genci sabah namazındaki bu kahvaltı programına davet ediyor. Kahvaltının camide olmasına ve mütevazı içerikli olmasına özen gösteriyor. Ailelerden ve cemaatten gelen “Bal, pekmez, çikolata, kızartma, sucuk, kavurma vs getirelim.” tekliflerini reddediyor. “Çocuklar az ile yetinmeyi, eşit şartlarda yemeyi ve arkadaşlarıyla paylaşmayı öğrenmeli.” diyor. Bu kahvaltılara kaç kişinin katıldığını sorduğumuzda, sayının son zamanlarda 100’ü aştığını söylüyor. Kahvaltı programlarında 15 dakikayı geçmeyen ayet, hadis ve kıssalardan oluşan kısa bir sohbet yapıyor.
Haftada üç gün camide vaaz ediyor. Bu sohbetleri yaş grubuna göre ayırıyor Nurullah Hoca. Bir gün hadis ağırlıklı, bir gün tefsir ağırlıklı gidiyor. Sosyal medyadan, oyunlardan ve gençlerin ilgi alanlarından örnekler vermeye özen gösteriyor. 18-25 yaş aralığındaki çalışan ve üniversiteli gençlerle ayrıca ilgilenerek farklı bir program yapıyor. Onlarla kitap okuma grupları kuruyor, okudukları kitaplar hakkında fikirlerini söyleyebilecekleri güzel bir ortam hazırlıyor. Camiye kurduğu kütüphane, çocuklar için aldığı boyama kitapları ve abone olduğu tarih, gençlik dergileri ile elinden gelenin kat be kat fazlasını yapıyor.
Haftanın Zeyd’i, Mus’ab’ı
Gençlerle film izleme günleri yapıyor. Onlara sahabe hayatlarını anlatmayı çok önemsediğini söylüyor. Özellikle Mus’ab ve Zeyd Efendilerimizi örnek gösteriyor. Gençleri sen bu haftanın Zeyd’isin, Mus’ab’ısın diye ödüllendiriyor. Mus’ab’ı, Hz. Peygamber’e (sav) benzediği için, Zeyd’i de Efendimiz’e (sav) en çok içini açan, onunla dertleşen sahabe olduğu için örnek gösteriyor. “Ben peygamber değilim ama sizler Zeyd olun, benimle dertleşin.” diyor. Ayrıca cami cemaatini de ihmal etmiyor. Onlar için cuma günleri sabah namazlarında çorba dağıtıyor, bazı günler yatsı namazlarından sonra sohbet ediyor. Tüm bunları samimiyetle, hesapsızca yapıyor. Çoğu defa cebinden vererek finanse ediyor faaliyetlerini. Evlerde, konferans salonlarında toplanmayı reddediyor ve her şeyin camide olmasına, caminin merkez olmasına özen gösteriyor.
Nurullah Hoca’nın caminin altını halı saha yapması ve çocuklarla camide top oynamasından rahatsız olanlar olmuş ve hocayı birkaç defa şikayet etmişler. Diyanet bu şikayetler sebebiyle hocanın faaliyetlerini farketmiş ve onu ödüllendirerek gençlik faaliyetlerinin koordinatörü yapmış. İstişare toplantılarına davet etmiş ve biz bu dosya için görüştüğümüzde kendisi Antalya’da 750 imama konuşma yapmak için hazırlanıyordu. Yaptığı faaliyetleri şimdi binlerce imama anlatıyor ve en büyük umudu bu tip faaliyetlerin tüm Türkiye’ye yayılması. Biz dinledikçe hamd ettik. Umarız bu tip güzel örnekler çoğalır ve gelecekte camii-genç ilişkisi çok daha sağlıklı bir şekilde inşa edilir.
İzci Lideri İmamlar
Konya İl Müftülüğü, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek ve yeni bir alanın öncülüğünü yaparak il müftülüğü bünyesinde izcilik faaliyetine başladılar. Bu faaliyetin kısa sürede tüm Türkiye’ye yayılması umut ediliyor.
Konya İl Müftülüğü’nde görev yapan 20 gönüllü imam-hatip Türkiye İzcilik Fedarasyonu bünyesinde bu konuda özel bir eğitim de almış. Peki bu arkadaşlar neler yapıyorlar? Konya İl Müftülüğü İzcilik Koordinatörü Mehmet Cengiz Hoca’dan öğrendiğimize göre çocuklara ve gençlere izcilik kampları düzenleniyor. Temalı yapılan kamplarda ilgili hafta ve aya göre örneğin Çanakkale Zaferi ya da Mevlid-i Nebi üzerinde yoğunlaşılabiliyor. Çocuklarla Türkiye’nin farklı illerinde çeşitli kamp alanlarında 2-6 gün arasında hem eğitim yapılıyor hem de eğlenceli faaliyetler düzenleniyor. Temel izci bilgileriyle birlikte, ok atılıyor, dersler yapılıyor, oyunlar oynanıyor, yürüyüşler düzenleniyor, marşlar söyleniyor, yemekler yeniliyor. Böylece gençlerle imamların uzun süre vakit geçirmesi birbirlerini anlamalarını kolaylaştırıyor.
Camilerin Daha Güzel Olması İçin Yapılabilecekler: Cami Mahalle İle Bütünleşmeli
Her camide geniş kitaplıklar ve imkanlar dahilinde kütüphane olmalı. Burada elbette İslam Ansiklopedisi, çeşitli ilmihaller ve mushaflar olacak ama ayrıca hikaye, roman, şiir, düşünce kitapları da olmalı. Çocuklar için boyama kitapları ve bazı süreli yayınlar da bulundurulmalı. Bu konuda toplu bir seferberlik başlatıldığında cami cemaati, yayınevleri, sivil toplum kuruluşları ve pek çok kamu kurumu destek verecektir.
Mahalle camileri kendi avantajlarını farkederek öncelikle mahallelerine özel programlar yapmalı. Mahallenin ihtiyaçları gözetilmeli. Çocuklarla, gençlerle sosyal ve sportif aktiviteler planlamalı.
İmkanlar dahilinde camilerin yanına gençlik merkezleri açılmalı.
Özellikle yeni yapılan ve yapılması düşünülen üniversite kampüslerindeki camilerin daha farklı düşünülmesi gerekiyor. Bir külliye mantığı ile içlerinde ders odaları olmalı, okuma salonları açılmalı, ilim halkaları kurulmalı. Çay ocakları açılmalı. Konferans ve toplantı salonları ile ayrıca geniş kütüphaneler olmalı.
Çocuklar güvenli bir şekilde minarelere çıkabilmeli, ezan okuyabilmeli.
Gençler dertlerini imamlarla konuşabilmeli. İmamlar bu noktada hem kendilerini güncellemeli hem de bu sıcakkanlılığa hazır olmalı.
İmkan dahilinde çocuklar için minik özel alanlar açılarak oyun oynayabilecekleri alanlar oluşturulmalı.
İmamların gençlik bakanlığı ile ortak çalışmasının imkanları aranmalı. İmamlar ve diğer diyanet görevlileri genç arkadaşlarla gezi programları yapmalı, okuma grupları kurmalı. Onları sıkmayacak, kıssalarla, hikayelerle kısa vaazlar düşünmeli.
Diyanet dışındaki gönüllülerin, sivil toplum kuruluşlarının camide faaliyetler yapmalarının önü açılmalı.
Camilere yazarlar, şairler, akademisyenler konuşma yapmak için çağrılmalı. Ehil olanlara hutbe okutulmalı.
Camilerdeki hutbe metinleri tamamıyla gözden geçirilmeli, mümkün olduğunca daha çok ilgi çekici hale getirilmeli. Hutbeler için psikologlardan, sosyologlardan, iletişimcilerden destek alınmalı.