
İhsan Aknur, nam-ı diğer Best Taxi Driver sıra dışı bir insan. Okula gitmemiş, kendini bildi bileli taksicilik, dolmuşçuluk yapmış biri. Ama çok iyi İngilizcesi var, Osmanlıca biliyor, Bizans tarihine hâkim, 14 üniversitede büyük salonlarda konuşmuş, taksisine binenlerden düşüncelerini yazmaları isteyerek 28 defter doldurmuş ve daha neler neler... Kendisi ile bu özel hikayesini konuşmak için bir araya geldik.
İhsan bey, söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizin çok ilginç bir hikayeniz var ve bu söyleşi daha çok o hikayeye odaklanacak. En başından alalım mı?
Sağ olun ben teşekkür ederim, okur kitlenize hitap etme mutluluğu bana ait. Hikayem basitçe şöyle başladı: Okula gitmedim, taksi duraklarında yıkamacılık yaptım. 3 yıl sürdü bu. Abim taksiciydi, “O oluyor, ben niye olmayayım” dedim. Her şey bu cümleden sonra başladı (gülüyor).
Ankara’da değil mi?
Evet, Ankara’da başladım. Taksicilik gerçek bir meslekti o zaman, şimdiki gibi değil. Taksici olmak için ya muavin olacaktın, ya da taksicinin yanında uzun süre çalışacaktın.
Bir süre minibüsçülük yaptım Bayrampaşa - Vezneciler arasında. Çiçek Abbas filmi gibi 30 kişinin bindiği minibüslerdi... 1982’de taksiciliğe başladım. O zamanın en kral taksi arabası Anadol idi, ben de onu kullanıyordum.
Beni belki birazcık olsun farklı kılan hedeflerim oldu diyebilirim. Hedef koyardım kendime ve o hedefe kitlenirdim. Bir de ben normal bir taksici değil, şen şakrak, müşteri ile iletişim kuran bir taksici olmayı tercih ettim.
İngilizce serüveniniz de hedeflerle mi ilgili?
Elbette. İlk hedefim İngilizceyi çok iyi öğrenmekti. Çünkü taksicisiniz, bolca turistle karşılaşıyorsunuz ve hiç anlaşamıyorsunuz. Bu benim kabul edebileceğim bir şey değildi. Taksicilikte lisan bilmemek çok zor bir durum. Bir sene İngilizce kursuna gittim. Çok azmettim. İngilizceyi bir miktar öğrendikten sonra düşündüm, ben bunun pratiğini yapmazsam iki sene sonra hiçbir bilgi kalmaz. Nereye gideceksin? Sultanahmet’e. Bu sefer yine kafamda bir ışık çaktı. “Ben neden sadece İngilizce ile yetiniyorum ki?” dedim.
Peki ne yaptınız? Başka diller mi öğrendiniz?
Sohbet edebilecek kadar Almanca, İtalyanca ve Fransızca ekledim. Daha önemlisi ziyaretçi defterleri oluşturdum, her ziyaretçi defteri ayrı dilden. Japonya, İtalya, Fransa, Hollanda, Danimarka, Amerika diye gidiyor. 10-15 ayrı lisana ayırdım. Karşılaştığım, sohbet ettiğim turistler görüşlerini, kanaatlerini bu defterlere not ettiler. Bu uzun bir süre devam etti. Taksinin bagajında taşıyordum defterleri, gittikçe gelişti gelişti...
Kaç defter var şu an?
28 ziyaretçi defterim oldu, her birini ülkelere göre ayırmıştım. 3 binin üzerinden turistin el yazısı ile notları, benim ve ülkemiz hakkında düşünceleri var.
Sonra ne oldu?
Aradan bir 10 yıl geçti, Amerikalı bir aile ile karşılaştım. “Web diye bir şey var, sen neden defter tutuyorsun ki?” dediler. İlk defa duymuştum. “Bak” dedi, “Biz seni Amerika’ya gidince nasıl anlatacağız?”
Hangi yıldayız?
Muhtemelen 1999.
Şu an bize garip gelebiliyor tabi ama internetin yeni yeni Türkiye’de yaygınlaştığı yıllar.
Evet, çok yeni daha.
Sonra ne oldu, hemen açtınız mı siteyi?
Nasıl açayım, hiçbir şey bilmiyorum. Bir iki ay geçti, Altan Bey diye bir genç bindi taksiye. Ben sordum “Altan Bey bu web denen şey nedir?”. “Kaderin cilvesine bak” dedi adam, “Ben web ve grafik hocasıyım” (gülüyor). Ziyaretçi defterlerini aldık, siteyi açacağız. “Adı ne olsun?” dedi. “The Best Taxi Driver yapalım” dedim. O da “The kelimesini atalım, Best Taxi Driver olsun” dedi. Açtık siteyi, ertesi gün taksicinin biri site açmış diye bir haber patladı. Büyük büyük gazeteler beni arıyor, televizyonlar geliyor, oraya çağırıyorlar, buraya çağırıyorlar, herkes röportaj peşinde, işin aslını öğrenmek istiyorlar. Böylelikle kendi çapımızda bir popülaritemiz oldu.
Hiç beklemiyordunuz tabii.
Tabii, hiç ama hiç beklemiyordum. Ardından 2001’de National Geographic “Araba Giderken Atlayan Taksici”, 2002’de Discover Channel “City Cabs”, Lonely Planet’e çıktık... 2006’dan sonra bir sürü üniversite konuşmacı olarak çağırdı. Toplam 14 üniversitede konuşma yapmışım. Her konuşmama başlarken “Bir hedefiniz olsun gençler” dedim.
Nasıl hissediyordunuz bunlar olurken?
Ben çok duygulandım. Ortaokul terkim, beş yüz kişiye, bin kişiye konuşuyorum. Ankara’da yıkayıcılıkla başlamışsın, baban sana “Okumuyorsun git çalış” demiş. Öyle öyle kendini yetiştirmişsin. Gelmişsin İstanbul’a dolmuşculuk yapmışsın, duraklarda yolcu toplamak için bağırmışsın... 18 bin taksici var bu şehirde. Geliyorsun durağa 10 arabanın arkasına giriyorsun... Taksici arkadaşlar nezdinde herkese söylüyorum en azından açık öğretim bitirirsin ya. Vaktini niye boşa harcıyorsun? Sen ne yapıyorsun, niye okumuyorsun kardeşim? Ben hiç kitapsız gezmedim. Hep merak ettim, okudum, araştırdım. Lisan öğrendim, cesurca pratikler yaptım. Aksanımı düzelttim. Ama okudukça hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Onu da söyleyeyim.
Neler okurdunuz?
Bir ara Bizans dönemine çok merak salmıştım. Bizans dönemini epeyce okudum. Gezdirdiğim yolculara bakın şurası şu dönemde şu imparator tarafından yapılmıştır, burada şöyle bir mimari kullanılmıştır diye anlatmak istedim. Onu bilmeden Osmanlı’ya geçmek istemedim. İngilizce kitaplar okudum, dil bilgimi geliştirmek için. Sonra Osmanlıca öğrendim. Osmanlı tarihini okudum.
Maşallahınız var valla.
Yenilik yapmadan hiçbir şey olmaz kardeşim, daima kendini yenileyeceksin. Mesela bir Amerikalı bindi otelde. “Ben” dedim, “Bizans okuyorum.” “Peki ben burada Bizans eserlerini gezmek istesem beni ilk nereye götürürsün?” dedi. “İmrahor Camii” dedim. Taa 750’lerde, bazilika Roma papazların yetiştiği studio manastır olarak geçiyor burası. “Sen gerçekten biliyormuşsun” dedi. İnsanları iki türlü şaşırtırsın, lisan ve bilgi. Bilgisiz insan yaşayabilir mi?
Şimdi siz binlerce insanla karşılaştınız, her gün onlarca hatıra biriktirdiniz. Peki hayat hakkında ne öğretti bu meslek size? Neyi tam anlamıyla, kesin olarak kavradınız?
Zor bir soru. Şöyle söyleyeyim, kimisi çok zengin olmaktan, çok para kazanmaktan hoşlanır. Kimisi de arabasına binen biriyle sohbet ederek oyalanır. Ben ikinci olmayı seçtim, ikinciyi daha kıymetli buldum. Multi milyarder olsam bu zevki alamazdım herhalde ve bu dolulukta bir hayat yaşayamazdım. Bunu tam olarak kavradım diyebilirim. Ben hatıralar biriktirdim, insanlarda iz bıraktım. Gelen bir daha geldi, 10 yıl sonra çıkıp geldi. Bu enflasyonda o paralar bizde kalmayacaktı ama sayfalar ve tecrübeler kalacaktı.