
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde ve son balık tutulduğunda beyaz adam, paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak.” Kızılderili Atasözü
“Dünya herkesin ihtiyacını karşılayacak kadar zengindir, hırsını karşılayacak kadar değil.” Mahatma Gandhi
“Kapitalizm ahlakında menfaat vardır, merhamet değil.” Saadettin Ökten
Nedir?
En basit ifadesiyle kapitalizm, ekonomik bir sistemdir. Bu sistemde üretilen mallar özel kişilere aittir ve amaç maksimum kâr elde etmektir. İki kelimeyle ifade etmek gerekirse güç ve paradır kapitalizm.
Tarihi Süreç
Kapitalizmi anlayabilmek için öncelikle feodalizmi bilmek gerekir. Feodalizmde ekonomi, soylular adı verilen belirli bir grubun elindedir. Toprak soylulara aittir, köylüler toprağı işler ve üretim yapar, kazancın kendisine yetecek kadar az bir kısmını aldıktan sonrasını toprak sahibi olan efendisine vermekle yükümlüdür. Feodal sistemde güç, her anlamda topraktır. 15. yüzyılda ticaretin gelişmesi ile yıkılmaya başlayan feodal sistemden sonra iş gücünün yani emeğin satın alınması ya da kiralanması kapitalizmin ayak sesleri olmuştur. Kapitalizmle beraber gücün sembolü toprak olmaktan çıkmış, para olmuştur. Ticari faaliyetlerin ilerlemesi neticesinde feodal sistem çökmeye mahkûm olmuştur.
Kapitalizm İlkeleri
1. Özel Mülkiyet Hakkı: Kapitalizmin öne çıkan en belirgin özelliği kişilerin sınır koymadan mülke ve paraya sahip olabilmeleridir. Kapitalizmle beraber insanlar çalışarak elde ettikleri ürünler üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunmakta özgürlerdir. Toplumun menfaatine zarar vermeyecek şekilde çalışarak elde ettikleri ürün, mal, mülk gibi şeyleri diledikleri gibi kullanabilirler. Ancak bu sistemde çalışan kazanırken çalışmayan aç kalmaya mahkûmdur.
2. Veraset Kurumu: Verasetin en önemli özelliği kişilerin sahip olduklarını diledikleri kişi veya kişilere bırakabilmeleridir. Bu ilke kişilerin en doğal haklarıdır. Amaç ise tüm birikimin bir başkasına geçmemesi, paranın tekelleşmesidir. Fakat bu durumda zengin ile fakir arasındaki uçurum daha da derinleşecek, iki kesim arasında husumet artacaktır.
3. Çalışma Özgürlüğü ve Özel Girişimler: Kapitalist sistemde girişimciler kendilerine ait ürün ya da parayı diledikleri sektörde diledikleri miktarda risk durumlarını planlayarak kullanabilme imkânı tanımaktadır.
4. Rekabet: Kapitalizm, uzaktan bakıldığında son derece adil gibi görünse de içine girdikçe sistemin acımasızlığı görülmektedir. Herkes dilediği işi yapmakta ve para kazanmakta özgür olsa da birden fazla kişinin aynı amaca ulaşmaya çalışması rekabet ortamını doğurmaktadır. Dolayısı ile sürekli bir yarış vardır. Ancak bu yarışta sermayeyi elinde tutanlar hep bir adım öndedir. Birileri rakip tanımazken birileri garip kalmaya devam edecektir.
5. Devletin Rolü: Kapitalizmde devletin öyle çok büyük bir rolü yoktur. Ekonomide sorunlar yaşansa da kendi içinde düzene girecektir. Dışarıdan bir müdahale sistemi alt üst etmek anlamına gelir. Tıpkı dağınık çalışan bir öğrencinin masası toplandığında aradığını bulamaması, düzeninin bozulması gibi. Devletin yapması gereken en önemli şey sisteme dışarıdan gelecek müdahalelerin önüne geçmektir.
Avantajları Nelerdir?
Ortaya çıktığı ilk zamanlar genel manada kabul görmüş, pek çok ülke sistemi benimsemiştir. Kapitalizmle beraber özel mülkiyet hakkının doğması, baskıcı ve zorba yönetimlerin insanların kazançlarına ve vâriyetlerine karışmaması müthiş bir özgürlük olarak değerlendirilmiştir.
Dezavantajlarına Gelirsek…
İnsanların dilediği kadar varlık sahibi olması demek kaynakların talibinin çok daha artması demektir. Bu da doğal olarak çetin bir rekabet oluşturmaktadır. Daha fazla para ve güç sahibi olma isteği hırsa dönüştüğünde insani ve ahlaki değerler göz ardı edilmektedir. İnsanların, kaynakların, emeğin, ürünün, sağlığın daha pek çok şeyin belli bazı kesimler tarafından sömürülmesi ve bundan asla rahatsızlık duyulmaması kapitalizmin en acı dezavantajlarındandır.
Sonucu Ne Olursa Olsun Kazanmak
Kapitalizmde sonucu ne olursa olsun kazanma hırsı vardır. Daha fazla üretim için doğayı tahrip etmek, yer altı ve yer üstü zenginlikleri elde etmek için acımasızca savaşmak, paraya giden yolda insan hayatının hiçbir değerinin olmaması, iş gücü ve emeğin ölümüne sömürülmesi vardır. Kapitalizm, insanı paraya tapan, duygu ve vicdan yoksunu bir canavara dönüştürmektedir.
Ne Kadar Kazanırsan Kazan Mutsuzluk
Kapitalist sistemde insanlar çok zengin olabilir, doğru. Zaten sistemin hedef olarak gösterdiği şey de budur; en fazla kârı elde etmek ve zengin olmak. Çünkü mutlu olmanın tek yolu paraya sahip olmaktır. Ancak daha fazla kazanmak için çekilen onca zahmet neticesinde elde edilen mutsuzluktan başka bir şey değildir. Sürekli üretim ardından sürekli tüketimi getirmektedir. Gözünü yükseklere diken insan kazandıkça harcayan harcadıkça kazanan; mutsuz oldukça tüketen, tükettikçe mutsuz olan kısır bir döngünün içine girmektedir.
Günlük Hayatımızda
Kapitalizmin günlük hayatımıza etkisi hepimizin yaşayacağı bir örnekle tasvir edilir genelde. Özetle; bir arkadaşınızla buluşmaya gideceksiniz, beğendiğiniz bir elbiseyi üç al iki öde kampanyası ile almaya karar vererek kapitalist sisteme ilk adımı atmış olursunuz. Ardından elbise ile uyumlu ayakkabı, çanta, takı gibi aksesuarlar lazım olacaktır, bunlar için de bir bütçe ayırırsınız. Bu kombini bir de makyaj ve parfüm gibi süslenme işlemleri ile taçlandırmak gerekeceği için bir miktar harcama da burada yaparsınız.
Nihayet buluşma için yola çıkarsınız. Buluşma anında meşhur markaların içeceklerine hak ettiğinin üç katı para verirsiniz. Dönüşte yağmura tutulursunuz. O an kullandıktan sonra elinize hiç almayacağınız bir şemsiyeyi köşe başlarında bir anda beliriveren seyyar satıcılardan satın alırsınız. Durakta toplu taşıma aracını beklerken üşümüş, ıslanmış ve özenle giydiğiniz kıyafetleriniz berbat olmuştur. Yağmur, çamur ve soğuktan korunmak için aslında bir araba satın almak gerektiği kanaatine varırsınız. Eve döndüğünüzde kendinizi internette satılık araç ilanlarına bakarken bulursunuz.
Bu araca sahip olmak için artık gece gündüz çalışmaya niyetlenir, ek işler arar, az maliyetle çok daha fazla kâr elde etmek için her türlü yolu denersiniz. Buyurun size kapitalizm. Ne kadar hayatın içinde, ne kadar tanıdık değil mi?
Hâsıl-ı Kelâm Netîce-i Merâm
Kapitalizm Böyle Çürütülür!
Kapitalizm bir zihniyetin ortaya koyduğu ekonomik sistemdir. Bu sistemin efendileri, Müslümanlar olarak dünya görüşümüzün tam karşısında yer almaktadır. İslam’da emeğin sömürülmesi şöyle dursun işçinin hakkının teri kurumadan verilmesi tavsiye edilmektedir. Sınırsız haz odaklı tüketim bir yana akıp giden bir nehir kenarında dahi olsak suyu ölçülü kullanmamız tavsiye edilmiştir. Rekabetten kaynaklanan zengin-fakir arasındaki kapanmaz uçurum bir yana adil bir ekonomik düzen için zenginin malında fakirin de hakkı olduğu söylenerek zekâtla malın temizlenmesi tavsiye edilmiştir.
Boykot Eşittir Duruş
Kapitalizm konuşulurken sözü boykot meselesine bağlamazsak konu eksik kalır. İslam âlemi olarak her fırsatta yabancı menşeli, kötü emellerle piyasaya sürülmüş, elde edilen kâr ile din kardeşlerimize zulmedileceğini bildiğimiz ürünleri boykot etmeye niyetleniriz. Ancak bu müstağni “duruş” genele baktığımızda oldukça küçük bir grup tarafından sergilenir. Resmin bütününe baktığımızda büyük balık küçük balığı yutmaya devam ediyordur; biz küçük ısırıklar kopardık diye sevinirken pastanın sahibi hala “kötü adam”lardır. Bir şeyin bütününe ulaşamıyorsak elde ettiğimiz kadarından vazgeçecek değiliz elbette. Lakin ortada bir duruş, direniş, istiğna olacaksa bunu sağlam ve etkin bir şekilde yapmak icap eder.
Sisteme Sistematik Bir Vuruş
Asr-ı saadette Müslümanlara karşı yapılan boykot bizim cenahımızdan her ne kadar kötü bir hadise olarak İslam tarihinde yerini almış olsa da müşrikler açısından başarılı ve sonuç vermiş bir eylemdir. Uzun vadede muvaffakiyet Müslümanların olsa da o süreçte hicret etmelerine zemin hazırlamıştır. Yani biz bugün bir boykot yapacaksak kesin, kararlı, sistematik olmalı ki sonuç versin. Boykot edilecek ürün ya da hizmetlerin alternatifleri üretelim ki sudan çıkmış balığa dönmeyelim. Daha da ötesi eğer bir şeyi baltalayacaksak o şey sistemin kendisi olmalı. Bilinçsizce dalları kesmek o ağacı budamak da olabilir, daha da gürleştirebilir. Maksat ağacın kökünü kazımaksa baltayı bilinçli bir şekilde ne yaptığını bilerek hedefe isabet ettirmektir.
Boykottan maksat zalimin zulmüne karşı dik durmaktır, kapitalizm ise zalimin en kullanışlı işkence yöntemidir.
Küresel Köyden “Köy”e Dönüş
Yeryüzüne mutsuzluk ve huzursuzluk yayan kapitalizmi baltalamanın boykot dışında bir yolu da sistemi elinin tersi ile itmektir. Kapitalizmle beraber ortaya çıkan büyük ve kalabalık şehirlerden, yoğun iş temposundan, trafikten, sürekli bir yerlere yetişme telaşından, sağlıksız ve yorucu hayat şartlarından uzaklaşarak tabiata dönen insan sayısı az değil. Gerek Türkiye’de gerek dünyada pek çok ünlü isim görkemli sahne hayatını ve vazgeçmesi çok zor olan şöhretini geride bırakarak tarım ve hayvancılık gibi alanlara yönelmektedir. Çiftlik kuranlar, süt ve süt ürünleri üretiminde bulunanlar, çocukları ile toprağa temas ederek, hayatı teoride değil pratikte yaşayanlar ile yapılan röportajlarda eski hayatlarını hiç özlemediklerini, tercih ettikleri tabii hayatlarında çok daha huzurlu ve sağlıklı olduklarını ifade etmektedirler. Küresel köyden köylerine dönen bu insanlar kapitalizme rest çektikleri için mutlular. Sizce de insan yaratılış gereği toprağa ve onun sükûnuna yaklaştıkça kendisini anavatanında hissetmez mi?
Ne Dediler?
Joseph E. Stiglitz
Merhaba… Ben Kapitalizm’im!
2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan ABD’li ekonomist Joseph E. Stiglitz “Eşitsizliğin Bedeli” adlı kitabında “Ben Kapitalizm” diye başlayarak kapitalizmin kendi kendini anlatmasına imkân veriyor. Buraya bazı kesitler aldığımız yazının tamamı internet sitelerinde de mevcuttur.
“Küçük kızlarınızı Barbie bebeklerle büyüttüm, “bugün sizden estetik operasyon için para istiyorlar” diye neden şaşırıyorsunuz!
Ben Kapitalizmim ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki hırsız bir CEO’nun hayat hikâyesi sizin için “azim ve başarı hikâyesi” olabiliyor.
Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden ortalık miras kavgaları yüzünden kanlı bıçaklı olmuş akrabalarla dolu. Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!
Ben Kapitalizmim ve Starbucks için kahve üreten bir çiftçinin oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için 3 gün çalışması gerek!
Ben Kapitalizmim ve Amerikalıların % 24’ü eğer milyarder olmaları için bütün ailelerini reddetmeleri gerekecekse, bunu yapabileceklerini söylüyor.
Ben Kapitalizmim ve 15 yaşındaki bir çocuğun iPad alabilmek için böbreğini sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum!
Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim! Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, Müslümanlar 5 yıldızlı Kabe manzaralı otellerinde “ibadet” ederlerken?
Ben Kapitalizmim ve siz hangi Tanrı’dan bahsediyorsunuz, bütün dünya Hristiyan bayramı Noel’i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için kutlarken?”
Kemal Sayar
Reklamlar, Çocuklar ve Oyuncaklar
Kemal Sayar “Reklamlar, Çocuklar ve Oyuncaklar” isimli makalesinde kapitalizmin reklamlar eliyle çocukları nasıl ele geçirdiğini anlatmıştır. Bu makaleden kısa bir bölüm şu şekildedir:
“Çocuklar şirketler tarafından artık giderek daha erken çağlarında ele geçirilmek isteniyor. Bazı marka isimleri zihinlerine kazıyarak ve ürünleri için arzu yaratarak, çocukları erken yaşta bir müşteri olarak ele geçirenler, daha sonra da ellerinde tutabileceklerini düşünüyorlar. Bu arada psikoloji bilimi de bulgularını reklâm endüstrisine hayâsızca servis edebiliyor. Sözgelimi iki yaşındaki çocukların rüyalarında sıklıkla hayvan veya hayvan karakterleri gördüğünü, yuvarlak ve eğimli karakterleri iyi; köşeli, kırık çizgili karakterleri ise kötü olarak algıladığını tespit eden bilim adamları, bulgularını reklamcıların daha etkili satış stratejileri geliştirmesi için kapitalizmin emrine sunuyor.
Hayâl dünyaları video oyunlarıyla, televizyon ekranından üzerlerine fışkıran şiddetle ve kapitalizmin bu hayâsız saldırısıyla târümâr olan çocuklar bu muhasaradan nasıl etkilenir? Çalışmalar saldırgan reklamcılığın çocuğun iç dünyasında izler bıraktığını gösteriyor. Maddeci değerlere çok fazla odaklanan insanların hayatta daha az tatmin bulduğu, daha mutsuz oldukları, kişiler arası ilişkilerde daha fazla sorun yaşadıkları, daha fazla alkol ve madde kullanımına dûçar oldukları ve içinde yaşadıkları topluma daha az katkıda bulundukları çeşitli çalışmalarda gösterilmiş bulunuyor. Reklâmlar çocuklara maddeci bir dünyayı ve satın almanın hazzını va’zetmektedirler. Böylece maddî zenginliğe ve çabuk doyurulmaya kendisini ayarlamış o sığ ‘müşteri kimliği’nin tohumları, çocukluğun bereketli topraklarına serpilmektedir.”