
Merve Kurtoğlu
Fatma Günaydın Hoca, 1971 Bursa doğumlu. Marmara İlahiyat Fakültesi’nin ardından Şam’da Arapça eğitimi aldı. 28 Şubat’ta başörtüsü zulmü dolayısıyla görevinden uzaklaştırıldı. İmam Hatip Liseleri’nde (İHL) öğretmenlik yaptıktan sonra şu an Düzce İlahiyat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdürüyor. “İHL’lerde Deizm artıyor mu?” tartışmasında adının sıkça geçmesinden ötürü mikrofonu kendisine tutmak istedik ve “deizm, ateizm, din yorgunu gençler” konuları üzerine sohbet ettik.
Hocam öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Sizin bir sempozyumda sunduğunuz bildiri daha sonra Cumhuriyet Gazetesi ve diğer bazı mecralarda çarpıtılarak verildi ve haksız bir ithama maruz kaldınız. Hikâyenin aslını sizden dinleyebilir miyiz?
Ben teşekkür ederim. Çünkü çalışmam üzerinden pek çok spekülasyon yapıldı fakat hikâyenin aslını öğrenme zahmetinde bulunan pek olmadı.
Ben 10 yıl süreyle İstanbul’da bir İmam Hatip Lisesi’nde (İHL) görev yaptım. Çoğunlukla Akaid ve Kelam derslerine girdim. Derslerde bazen öğrencilerim bana sorular yöneltiyorlardı ve o sorularını seviyelerine göre cevaplandırmaya çalışıyordum. Bir gün bir öğrencim küçük bir kağıda soru yazıp bana verdi. Kağıdı o kadar küçük katlamış ve sıkıştırmış ki leblebi gibi minik bir top şeklinde… Açıp baktığımda “Allah var mı?” sorusuyla karşılaştım. Biraz sıra dışı bir öğrenciydi. Bu öğrencimin velisiyle de toplantılarda karşılaştık. Sakallı, şalvarlı yüzü nur gibi parlayan yaşlı, zarif bir mümin...
Bundan sonra zaman zaman öğrencilerime soruları varsa konuşabileceğimizi söyledim ve sorularına dikkat kesildim. Müfredatımızda Allah’ın varlığının delilleri konusunda hudûs delili, nizam ve imkan delillerinden bahsediyoruz ancak bu kavramlarla ders olarak dinledikleri hususları kendi meraklarını gidermede kullanamadıklarını fark ettim. Dolayısıyla onların dillerini yakalama ve bizim delillerimizle güncel sorular arasında bağlantı kurma noktasında neler yapılabileceğini düşünmeye başladım. Bu soruların büyük çoğunluğu her insanın düşünsel gelişimi esnasında aklına gelebilecek, dine merakının arttığı yaşlarda sorduğu hatta sorması gereken nitelikte masum sorulardı. Ve benim odaklandığım mesele onların dillerini yakalamak; yani inanç konularımızın anlatımını güncellemekten ibaretti. Yıllar geçtikçe soruların bazılarının çocuklarımıza ait olmayacağı izlenimini edindim. Şöyle ki; yine bir öğrenci söz alıp “Hz. Muhammed yaşamış mıdır?” şeklinde bir soru sordu. Ben tam anlamıyla bir şok yaşadım. Bu bana göre “İstanbul diye bir şehir var mıdır?” gibi bir soruydu çünkü.
Ne yaptınız peki sonra?
Bu sorunun ona ait olamayacağını düşünerek deist ve ateist sitelerde dolaşan sorulara bakmaya başladım. Bazı öğrencilerin bu kesimle sanal ortamda irtibatlı olduğunu anladım. Ama bu tarz sorular yönelten öğrenciler belki sınıfta bir tane vardı ya da her yıl bir ya da iki öğrenciye rastlıyordum.
Velhasıl bu konu ile ilgili düşüncelerimi ve neler yapılabileceğine dair tekliflerimi bir tebliğde ilahiyat fakültelerinin kelam hocalarına sundum. Din anlatımında gençlerin dünyası ve dilini tanıyarak, onların inanca dair soru ve sorunlarını cevaplamak, bunun akademik altyapısını düşünmek, sistemli ve sağlam adımlarla yol almak için çalışmalar yapma gereğine dikkat çektim.
Akademik bir ortamda bulgularınızla sunum yaptınız aslında...
Evet. Aslında ben bu durumu gençlerin deizme kayması olarak yorumlamadım. Sadece gençlerin sanal alemde ateist ve deistlerle irtibat kuruyor olabilirler, bu konuda tedbirler alalım kâbilinden bir sunum yaptım. Ancak Cumhuriyet Gazetesi mal bulmuş mağribi gibi “İHL’lerde deizm yayılıyor” şeklinde toplumu yönlendirerek lanse etti. Elbette bu onların tabiatı tabii; başka bir şey beklenemez.
Kaldı ki ben şöyle düşünüyorum: Toplumda mesela dijital bağımlılık, uyuşturucu, sigara gibi olumsuzluklar yaygınlaşınca bu durumdan İHL’ler hiç etkilenmez diyebilir misiniz? Onlar da toplumun bir parçası, elbette tüm bu kötü alışkanlıklar onlarda da olur. Ama oran her zaman dini eğitim alan çocuklarda daha düşüktür. Yani deizm toplumda yayılan bir akım ise bu rüzgardan bizim öğrencilerimiz de etkilenebilir ama hiçbir zaman onların bu kadar mutlu olmasını gerektirecek kadar bir yekûn tutmaz. Kaldı ki benim çalışmam buna veri sağlayacak nitelikte hele de bunu ispatlayacak nitelikte asla değil. Sadece bu tehlikeye dikkat çekiyor. Ama tabii kullanmak isteyen için her şey mümkün.
Basın açıklamasında da belirttim. İHL’lerde gençlerin dini konularda soruları olması aynı zamanda çok da olumlu. Sorusu varsa derdi var demektir. Din önemseniyor ve o bedende kök salıyor demektir. Hakikaten o kadar temiz ve idealist öğrencilerimiz var ki... Toplumdaki yozlaşmadan yine de kendilerini en fazla koruyanlar bu çocuklarımız. Her biri pırlanta gibi. Belki de o yüzden bir kaşık suda fırtına çıkarılması. Ben bu sürecin İHL öğrencilerine katkı sağlayacak şekilde sonlanacağını düşünüyorum. Onlardan Türkiye’nin geleceği noktasında ümitvâr olmamız için çokça sebebimiz olduğunu biliyorum.
Araştırmanızın içeriği ve esas vurgusu ne idi, neden başka yerlere çekildi sizce?
Ben iki hususu önemsedim: İlki, pek çok alanda olduğu gibi, inanç konularının anlatımında da dini söylemin bugünün gençlerine göre güncellenmesi meselesi. İkincisi ise azınlıkta da olsa dinsiz kesimin çocuklarımızla irtibat kurma ihtimaline karşı farkındalık oluşturmak ve tedbir almak. Böyle bir tehlike için öğretmenlerimizin formasyonuna katkı sağlayacak çalışmalar yapılması ve bu konuda akademik zeminin hazırlanması. Bence bu vazgeçilmez ve süratle tamamlanması gereken bir süreç. Ancak bu konu Cumhuriyet Gazetesi sayesinde “İmam hatipler deizme kayıyor” şeklinde manipülasyona uğrayarak gündem oldu.
Basın açıklaması yayınladım ama elbette onların olayı köpürtmesinin yanında sesim duyulmadı. Bu süreç benim için üzücü oldu ancak hemen akabinde o kadar sevindirici haberler aldım ki, şahsıma yönelik oluşturulan olumsuz imajı dert etmedim açıkçası. Hem sanal ortamda hem de bazı dini çevrelerde bu sorular üzerinden çalışmalar başladı. Şerlerden hayırlar halkeden Rabbim bu süreçten daha nice güzellikler yaratacak göreceğiz. Bu nedenle bu süreçten memnun olduğumu ifade edebilirim.
Araştırmanızın başlığı “İmam Hatipler’de İnanç Soru(n)ları.” Gözlem ve mülakat yöntemi ile bir veri koydunuz ortaya. Herkes gibi imam hatip öğrencilerinin de merakla bir şeyi sorması, sorgulaması gayet normal mi sizce, yoksa bu sorular bir tehlikeye mi işaret ediyor?
İki durum da söz konusu. İlki normal olan süreç. Her insan özellikle ergenlik çağında sorgulama ve her türlü otoriteye isyan duygularını yaşar. Bazıları süreci sağlıklı atlatıp bu dönemi daha iyi bir dindarlıkla sonuçlandırır. Bazıları ise tam tersi. Yaşadığımız dönem maalesef yoğun bir dünyevileşme sarmalında. Böyle bir ortamda gencin kendi dindarlığını inşa ederken zorlandığı alanlar ve konular olabilir. Bu konuların zaman zaman inanca dair alana da temas etmeyeceğinin garantisi yok. “Bizim bu konuda kafa yormamız tedbirler almamız gerekmez mi? Bu konuda bir tehlike var mı?” diyorsunuz. Bu tehlike her zaman var. Ancak az da olsa ateistlerin söyleminin dindar nesil yetiştirmeye çalışan kurumlarda duyulmuş olması bence hafife alınmaması gereken bir durum. Mesele onların abarttığı kadar değil elbette ama bizim de “Yok öyle bir şey” deyip geçiştireceğimiz bir husus olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca bunun tehlike olup olmadığını bilmek çok da zor değil ve bir hocanın gözlemleriyle belirlenecek kadar basit de değil. Nitelikli bir alan araştırması yaparsanız dine ve dindarlara olan bakışta değişim var mı yok mu görürsünüz. Varsa tedbir alırsınız yoksa şükreder yolunuza devam edersiniz. Bu bir spekülasyon işi değil bilgi işi. Bunu bilmek zor değil.
Bu soru(n)ların deist ve ateist sitelerden öğrenilme ihtimalini vurguladınız. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Ben bu ihtimalin mevcudiyetine “Hz. Muhammed yaşamış mıdır?” sorusunu duyduktan sonra kanaat getirdim. Çünkü benzer soru (Hz. İsa yaşamış mı?) bu çevrelerde gündeme gelir. Başka benzer sorularla da karşılaştım. Dolayısıyla elbette o çevrelerden öğrenilmiş bir soru olduğunu düşünüyorum. Asırlardır İslam’la yoğrulmuş topraklarda yaşayan, dindar veya en azından muhafazakar ailelerde yetişmiş bir gencin Hz. Peygamberin yaşamış olmasından şüphe etmesi asla mümkün değildir.
Türkiye’de din yorgunu gençler ifadesine ve deizmin yükseldiği söylentilerine karşı siz hem eğitimci hem de imam hatip öğrencileriyle doğrudan iç içe birisi olarak nasıl bakıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz?
Tabii öncelikle din yorgunu ifadesi ile ne kastediliyor bunu belirlemek gerekir. Bu konuda kendi hissiyatımı söylemem gerekirse, sadece gençler özelinde değil toplumun pek çok kesiminde bir yorgunluk ve ümitsizlik hali yaşandığını düşünüyorum. Bu da dini temsil eden insanların oluşturduğu bir yorgunluk gibi geliyor bana. Malum dini bir söyleme sahip ve toplumda her kesime ulaşmış bir örgütün neler yapabildiğini gördük 15 Temmuz’da. Ben bu tarihten önce yaptıklarının daha da menfur olduğunu düşünüyorum. Yani kavga olmadığı, hayatın rutin devam ettiği anlarda Müslüman bir insanın, mesela milyonlarca gencin alın terini, emeğini çalmayı meşru görmesi... Kendi siyasi hedefleri için binlerce insana iftiralar atarak ayak kaydırmayı normal gördü bu insanlar. Dindar bir görüntüye sahip olup, böyle işlerin altına imza atan herkes ve her kesim aslında dine ve dindarlara olan güveni sarstı.
“Güven ruh gibidir çıktığı bedene bir daha dönmez” derler. İşte bu konuda işlenen suçlar tüm toplumu hepimizi derinden etkiledi ve yordu. Tabii bir de din adına TV ekranlarında konuşan insanların sayısının artması ve her birinin başka bir söyleme sahip olup, birbirleri ile ortak bir noktada buluşamamaları da ciddi bir kafa karışıklığına sebep oldu. İnsanlar dini yaşarken değil daha ne olduğuna karar verirken bile yorgun düştü.
Bir de siyasi alanda dindar kesimin etkin olmasını da saymak gerek. İnsanlar siyasette yapılan tüm hataları İslam’ın hanesine kaydetmeye başladılar. Katılmadıkları her uygulamayı, eleştirdikleri her adımı dinle ilişkilendirme eğiliminde oldular. Bu bir nebze kaçınılmaz bir son. Konumları gereği pek çok hayatı etkileyen insanların bir yanlışlık ve haksızlık yapması, doğrudan mensup oldukları dinle irtibatlandırıldı. Bu anlamda daha hassas ve dikkatli olmaları gerekirdi. Ancak Müslüman demek; masum, hiç hata yapmayan insan demek değildir. Belki bunun ayırımını yapmayı öğrenmek zorundayız. Ama her halükarda dindar kesimin dini temsil noktasında çok başarılı olmadığını ya da en azından şu anki algımızın böyle olduğunu itiraf etmeliyiz. Ciddi bir özeleştiri yapmak mecburiyetindeyiz. Bu durum daha kaliteli bir dindarlığın yakalanması noktasında tetikleyici de olabilir. Ayrıca eleştiri olumlu şeylerin yok sayılması, kazanımların hiçe sayılması demek değildir.
Gençlerin din yorgunu olması meselesine gelince, bize ait hatalardan bahsettim biraz da gençlerin bu konuda eksikliklerinin olduğunu düşünüyorum. Bazı gençler din yorgunu olmayı bırakın, hayat yorgunu. Ekran karşısından ayrılır ayrılmaz her şey onları yoruyor. Hep eğlence odaklı bir yaşam istiyorlar. Haz vermeyen her şeyi sıkıcı yorucu buluyorlar. Bu yetiştirme tarzıyla ve zamanın ruhuyla da alakalı bir durum. Ve maalesef bence yaşadığımız en acı gerçeklerden biri.
İmam hatipli, ilahiyatçı ya da mütedeyyin gençlerin bu meraklarına ve sorgulamalarına karşı sizce aileler, diyanet, devlet kurumları, STK’lar neler yapmalı, nelere dikkat etmeli?
Bence dini anlatan ve temsil eden kesimlerin bilgi, erdem, samimiyet düzeylerini artırmaktan başka yol yok. Bu konuda bilinç ve duyarlılık arttıkça çözümler de onları takip eder. İlkesel bazda bunu söyleyebilirim.
Ancak saydığınız kesimlerle ilgili de birer cümle söyleyecek olursam, Aileler çocuklarının sadece akademik başarı ve meslek kazanımlarına odaklanmayıp onların mutlu, huzurlu, din-i mübine hizmet kaygısı taşıyan sağlıklı bireyler olmalarını önemserse; dini cemaatler insanların manevi yönünü güçlendirip, seven, paylaşan, kendilerine değil Allah’a hizmet etmeyi, sadece kendilerini değil tüm insanlığı sevmeyi başarabilen insanlar yetiştirebilirse, işte o zaman İslam’ı doğru anlamak ve yaşamak daha mümkün hale gelir. Her şeye rağmen insanlığın ümidi olma potansiyelini taşıdığımızı düşünüyorum.
Öğrencilerinizden derlediğiniz sorulara cevap hazırlamayı düşünüyor musunuz?
Aslında bu benim şu anda en çok istediğim şey. Ancak bu sorulara ve ateist, deist kesimin yönelttiği eleştirilere cevap demek İslam’ın hemen her konusu ile ilgili ciddi araştırma yapıp bunları gençlerin diline ve dünyasına hitap edecek şekilde kaleme almak demek. Parça parça zaten mevcut olan bilgilerin üzerine yeni bir çalışma yapılacaksa bu tekrar olmamalı. Özgün ve yeni bir söyleme sahip olmalı. Yani biraz ideal noktadan bakıyorum konuya. Bu da bence tek bir kişinin yapacağı iş değil. Sağlam bir ekiple; özellikle gençlerin de içinde olacağı bir ekiple yapılmalı. Bu konuda girişimlerim, fiilî ve kavlî dualarım var. Allah nasip ederse olur. Bu ihtiyaca cevap benim kalemimden olmasa bile mutlaka bir başkasının kalemiyle verilecektir diye düşünüyor ve temenni ediyorum.