
TGSP’nin “Türkiye’nin Gençleri” araştırmasının koordinatörü, TGSP Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Özdinç idi. Kendisi ile süreci, araştırmanın metodolojisini ve hedefini, ayrıca bazı sonuçların nasıl yorumlanabileceğini konuştuk.
Bu araştırma nasıl bir metodoloji ile yürütüldü? Araştırmanın sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?
TGSP olarak özellikle gençler için çalışan STK’lar, akademisyenler ve kamu yöneticilerinin çalışmalarına zemin sağlamak; gençlerin ihtiyaçlarını, sorunlarını ve beklentilerini doğru tespit edebilmek için böyle bir saha araştırması yapma gereği duyduk. Araştırma, Türkiye genelinde 8 bin gençle yüz yüze anket ve 250 gençle derinlemesine mülakat yöntemiyle gerçekleştirildi. Bugüne kadar yapılmış en kapsamlı gençlik araştırmalarından biri sayılabilir. Tabi bunlar ham veriler, önümüzdeki süreçte bu verilerin işlenmesi ve ihtiyaca yönelik yol haritaları oluşturulması için birçok ek çalışma planlıyoruz.
Sizin araştırma sonuçlarında en çok dikkatinizi çeken ne oldu? Ayrıca hangi sonuçlar sizi şaşırttı?
Derinlemesine mülakatlarda katılımcılara yöneltilen “Genel olarak düşündüğünüzde mevcut hayatınızda memnun olduğunuz veya olmadığınız konular nelerdir?” sorusuna katılımcılar genel olarak “memnun değilim” şeklinde yorumlarda bulunmuşlar. Gençlerin bu hissiyatına neden olan başlıca faktörler ise, ekonomik durum, işsizlik, yalnızlık, aile baskısı, sınavlar ve olumsuz hayat şartları şeklinde sıralanmış. Yani memnuniyetsizlik bu çağın rüzgârı sanırım. Önünde kurulan kimi değirmenler de bir geleceği öğütür gibi.
Diğer yandan şaşırmama neden olan sonuçlardan biri, gençlerin kendi sorunları arasında madde bağımlılığını üçüncü sırada görmeleri. Evet, tehlikenin farkındalar! Deizm, ateizm meselesi de var. Bir dönem ne abartılmıştı. Sonuç gençlerde deizm %1. Gündemdeki bazı konular ya toplumdaki karşılığı bilinmeden tartışılıyor ya da kasıtlı olarak oluşturuluyor. Bu da iyi niyetli değil. Bir de şaşırma değil de hayal kırıklığı diyelim. Hayatta mutlu olmak için en önemli faktörleri sorduk “aşk” %4’le sonuncu sırada çıkmış. Gençliğin başındaki duman dağılmış galiba. Biz de İsmet Özel’in merhemiyle koşalım mı yaraya? “Aşk yazılmamış olsa da adımın üzerine/adımı aşkın üstüne kendim yazarım.”
Araştırmanın bence en ilginç sonuçlarından biri, gençlerin %83’ü gelecek 5 yıla iyimser bakıyor. Gençler geleceğe dair ümitvar iken biz de onlardan umutlu olmalı mıyız? Tam tersi sürekli şikayet ediyoruz ya “gençler şöyle kötü, şöyle ilgisiz, şöyle apolitik...” gibi.
Bu sevindirici fakat %83 iyi bir oran gibi gözükse de kalan %17’ye odaklanmak gerektiğine inanıyorum. Gençliğin patolojisi karamsar olmaktır ve bu her beş gençten birine sirayet etmiş durumda. Dikkate almayabilirdik ama kendini yalnız hissetme oranları ve mutlu olmak için paranın ailenin önüne geçmesi gibi sonuçlarla birlikte değerlendirdiğimizde tablo düşündürücü hâle geliyor. Hayatının baharında kışı düşünüyorsa bir genç, bunu görmek gerekiyor.
Araştırma “gençler şöyle kötü, şöyle ilgisiz, şöyle apolitik...” asla demiyor, tam tersine “zamane gençleri” söylemini boşa çıkaracak çok sonuç var. Sorun tespitinde ilk üç sırada ekonomi, eğitim ve terörü öne süren bir kitle nasıl ilgisiz ve apolitik olabilir? Farkındalar ve en az büyükler kadar “gerçekçi”. Sadece büyüklerinin kullandığı dili kullanmıyor ve bilgiye çok daha çabuk ulaşıp tüketmiş oluyorlar, hepsi o kadar :)
Gençler arasında en çok izlenen 3 dizinin (Çukur, Diriliş Ertuğrul, Söz) şiddet, kavga ve mücadele merkezli olmasını neye bağlamak gerekir?
Şiddet, kavga ve mücadeleyi sadece gençlere bakarak değerlendirmek eksik olur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de şiddet eğilim düzeylerinin toplumun her katmanında arttığını iddia edebiliriz. Bu; yaşam tarzı, tüketim alışkanlıkları ve insan ilişkilerinin değişimiyle alakalı. Günümüzde kapitalizm, bir tüketim katalizörü olarak bireyselleşme kültürünü yayarak kendi hâkimiyet alanını genişletmeyi kafasına koymuş. Büyük stratejik planda diziler araçlardan yalnızca biri. Bu elbette fıtrata uygun düşmüyor. Sağlık, biyo-psiko-sosyal iyilik hali olarak tanımlanır. Burada ne biyolojik, ne psikolojik ne de sosyal bir iyiden bahsedebiliriz. Yani sağlıksızız ve bunun ilacı eczanede değil.
Araştırmada iki ayrı segment ortaya çıkıyor. Buradaki modern ve geleneksel ayrımı nasıl yapıldı ve bu iki segmentin ayırıcı vasıfları nelerdir?
Araştırma kapsamında gençlerin dindarlık düzeyi, gençlerin mutlu olmasını sağlayan faktörler ve gençlerin siyasi kimliği temel alınarak bu ayrım yapılmış. Buna göre; geleneksel gençlik daha mutlu ve ekonomik durumdan daha memnun, modern gençlik kendisini siyasi yelpazenin solunda, geleneksel gençlik ise sağında tanımlıyor. Modern gençlik içerisinde en baskın siyasi görüş; milliyetçilik ve Atatürkçülük, geleneksel gençlik içerisinde; milliyetçilik, muhafazakarlık ve dindarlık. Geleneksel gençlik hükümet politikalarına karşı daha olumlu yaklaşıyor ve iki segmentte de gençler sosyal medya kullanmaktan mutlu ve bu alanda kendilerini rahat ifade edebildiklerini belirtiyorlar.
Araştırmanın yine bana sorarsanız en ilginç sonuçlarından biri katılımcıların %69.3’ünün Suriyeli bir komşu istememesi, aynı soruya %10.5’inin de karamsar cevap vermesi. Aslında %80’i Suriyeli komşu fikrine sıcak bakmıyor. Siz bu sonucu nasıl yorumluyorsunuz?
Sosyal mesafe ölçeği olarak ortaya konan bu sonuçların dikkatlice not edilmesi ve ilgililerin bu konuda eylemlerini yoğunlaştırması çok önemli. Aynı ölçekte “başka ırk, renk ve milletten insanların komşu olma” durumuna olumsuz bakanların oranı %32 iken konu “Suriyeliler” olunca bu oranın %70’e fırlaması burada bir sorun olduğuna işaret ediyor.
Kolay değil, 5-6 yılda toplam nüfusta hissedilir bir artış yaşandı. Dil ve kültür farklılığından dolayı kültürel entegrasyonun sağlanamaması, iletişim sorunları ve göçten bağımsız son dönemde yaşanan ekonomik sorunlar da eklenince, genelleştirmeden söyleyelim, misafirlerimiz bir günah keçisi olarak görülmek istendi. Bunlar elbette gerçeklerle örtüşmüyordu ama bunu tetikleyen en önemli faktör de medya oldu. Dolayısıyla sonuç: Sosyal ve ekonomik sorunların müsebbibi potansiyel suçlu bir kitleyi kim komşusu olarak görmek ister ki? Algı yönetimi şiddetle üzerinde durulması gereken bir konu!