
TGSP’nin Gençlik Araştırması ilginç sonuçları ile gündemde. Sosyolojik bir fotoğraf hükmündeki bu kıymetli araştırma muhtemelen kısa bir müddet sonra sadece ilgililerinin ulaşacağı bir yalnızlığa terk edilecektir. Ama biz öyle olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Tüm paydaşlar araştırmanın sonuçlarından kendilerini ilgilendiren eylem planlarını üretmeli ve bir an önce harekete geçmeliler. Özellikle derdi gençlik olan sivil toplum kuruluşlarına büyük iş düşüyor. Gençlerin hayatın amacına yönelik kafa karışıklığı ve siyasi eğilimlerine ilişkin sonuçları gündemlerinin ilk sırasına taşımalılar. Yapacaklarını kendileri daha iyi bilirler ama tutacakları yolun olmazsa olmaz üç azığını buraya not edelim: Samimiyet, uzmanlık ve süreklilik. Gençler; yıkıcı değişim ve dönüşüm zamanında beklentisiz, derinlikli ve özellikli çalışmalara ihtiyaç duyuyorlar, çünkü kafaları da gönülleri de fena halde karışık. Seslensen duyulacak bir yakınlıkta ama sahih seslere kulak kabartamayacak kadar meşgul ve yoğun gözüküyorlar. Dahası bu hallerinin pek de fena olmadığını düşünüyorlar. Dosyamız gençlerle ilgili son fotoğrafı işte bu düşüncelerle önünüze koyuyor.
Ülkemizde gençlik araştırmaları ve bu araştırmalara göre yenilenen sosyal politikalar, eylem planları pek adetlerimiz arasında değil. TÜİK isimli resmi devlet kurumumuz dışında özellikle spesifik bir alana yönelik geniş katılımlı, derinlemesine mülakat yönteminin kullanıldığı araştırmalar neredeyse hiç yok. Partilerin, reklam şirketlerinin, PR ajanslarının yaptırdığı ve kamuoyu ile paylaşmadıkları hariç elbette.
Neyse ki geçtiğimiz ay Türkiye Gençlik STK’ları Platformu’nun (TGSP) “Türkiye’nin Gençleri 2018” ismiyle kamuoyuna izhar ettiği araştırma, bu önemli boşluğu doldurmaya aday görünüyor. Tabii her yıl artan ve derinleşen bir düzeyde devam etmesini umarak bunu söylüyoruz. Peki TGSP’nin bu araştırması nasıl bir metodoloji ile yürütüldü? Katılımcılar nasıl belirlendi? Hangi sonuçlar dikkat çekici? Hangileri ezberlerimizi bozuyor ve bizi şaşırtıyor? Hangileri umutlandırıyor ve hangileri kara kara düşündürüyor? Eksik yanları neler? Bu ve daha pek çok sorunun cevabını dergimizin bu sayısında etraflıca işlemek istedik.
İlerleyen sayfalarda TGSP’nin yetkilileri ile yapılmış söyleşilerin yanı sıra konu ile ilgili akademisyenlerin, yazarların analiz ve yorumlarını da okuyacaksınız. Ama biz sonuçlara biraz daha yakından bakmak istiyoruz. İşte bütün yönleri ile Türkiye’nin Gençleri:
“Vay ki Gençtim...”
Türkiye etrafı üç denizlerle çevrili, jeopolitik konumu kritik, tarihi binlerce yıla dayanan bir ülkedir bilgisi kadar net bir şekilde bildiğimiz başka bir şey daha var ki, o da şu: Ülkemizin önemli bir kısmı (her dört kişiden biri) an itibariyle 15-30 yaş arası dilimi oluşturuyor. Yani çocukluk dönemini tamamlamış; ilk gençlik, ergenlik, ilk yetişkinlik dönemindeki geniş kesim. Avrupa ülkelerindeki orandan çok daha fazla. Bu kitle geleceğin Türkiye’sini oluşturacak. Siyasete, spora, bilime, akademiye, ekonomiye yön verecek. Ve her biri anne-baba olarak daha uzak bir Türkiye’yi de inşa edecekler. İşte nüfusumuzun bu çok hayati kesimi üzerine TGSP’nin Eylül 2018’te, Genar Araştırma şirketine yaptırdığı ve 8 bin kişi ile yüz yüze anket, 250 kişi ile derinlemesine mülakat yöntemleri ile yapılan “Türkiye’nin Gençleri” araştırması çok önemli.
Rakamlarla Türkiye’nin Gençleri
* Gençlere göre Türkiye’nin en önemli üç sorunu “ekonomi, işsizlik ve terör”dür. Ekonomi ve işsizliği aynı kefeye koyarsak en önemli sorun ekonomik şartlar olarak görülüyor. Araştırmanın yapıldığı dönemde ülkemizin ekonomik daralmadan geçtiğini ve buna bağlı olarak karamsar bir ortamın oluştuğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Ayrıca gençler ileride işli olma yahut istediği işi yapma hususunda hayli karamsarlar. İş konusunda belki şunu hatırlamak gerekiyor: Herkes kendi imkanını kendisi oluşturur. Hangi bölümde okursak okuyalım, öğrenciyken yapacağımız stajlar, kuracağımız network, bir iki ufak çaba ile sunacağımız tavuklar ileride bize kaz olarak geri dönecektir.
* Gençler, kendileri ile ilgili gördükleri üç büyük sorunu şu şekilde tarif ediyorlar: İş sahası eksikliği (yine aynı konuya geldik), eğitimde yaşanan sorunlar (şu eğitim sorunumuzu da bir yoluna koyuversek), madde bağımlılığı. Bizim için en dikkat çekici kısmı madde bağımlılığını ciddi bir sorun olarak görmeleri. Bu şuna işaret ediyor: Her ne kadar bu araştırmada yalnızca bir kez uyuşturucu aldığını söyleyenler %4.1, ara sıra aldıklarını söyleyenler %1.2, sık sık aldığını söyleyenler ise %1.1 olsa bile; gençler, etrafındaki uyuşturucu kullanımının çok daha fazla olduğunu düşünerek bunu 3 büyük sorun arasında zikrediyorlar. Tabi diğer taraftan madde bağımlılığını sadece uyuşturucuya indirgememek gerekir. Gençlerin %31.3’ü sık sık sigara içtiğini, %4.9’u ise sık sık alkol kullandığını belirtiyor. Ama bizce bu oranlar daha fazla, yanıt verirken doğruyu söylemekten çekinenler de mutlaka vardır.
* Komşuluk ile ilgili soruya verilen yanıtlar hayli ilgi çekici. Araştırmaya katılan 8 bin gencin %69.3’ü Suriyeli komşu istemiyor. %10.5’i ise kararsız. Yani %80’i Suriyeli komşu fikrine sıcak bakmıyor. Farklı siyasi görüşe sahip biriyle komşu olmak istemeyenlerin oranı %27.5, farklı bir anadili konuşan biriyle komşu olmak istemeyen %34, başka bir dinden olanla istemeyen %39.7, LGBT’li bireylerle komşu olmak istemeyen ise %77.1.
* Gençlerin kendi itibar seviyelerini 10 üzerinden puanlamaları istendiğinde ortalama değer 7.06 çıkıyor. Bu sevindirici bir rakam. Özgüven yüksekliğini gösteriyor ve bu neslin özgüveninin yüksek olması pek çok olumlu gelişmeyi tetikleyecektir.
* Gençlerin %17.7’si gelecek 5 yıla karamsar bakıyor. Bardağın dolu tarafına odaklanacak olursak %83’ü iyimser bakıyor. Bu her ne kadar bizi sevindiren bir gelişme olsa da her 5 kişiden biri gelecek konusunda umutsuz. Bunu atlayamayız.
* Gençlerin %80’i dini, milli, manevi değerlerden gurur duyuyor, ama %20’si gurur duymuyor.
* Gençlerin genel hayat mutlulukları 5 üzerinden 3.23. Kadınlar erkeklerden bir miktar daha mutlu (hiç şaşırmadık) ve yaş ilerledikçe mutluluk seviyesinde düşüş gözlemleniyor. Daha tuhaf gelebilecek bir şey: Mutluluk seviyesini aylık gelirin artmasına bağlıyorlar. Aşk, sevgi, aile, iç tatminliği, huzur, doğa sevgisi, ibadet bağlılığı vs. değil yani.
* Gelecekte çalışmak istedikleri yer için %32.5’i kamuyu işaret ediyor. %38.2’si gelecekte kendi işini kurmayı, %16.1’i ise özel sektörde çalışmayı arzuluyor. Kamu için üzüntü verici bizim için sevindirici bir gelişme.
* %40’a yakın bir oranda hükümetin gençlere yönelik politikaları beğeniliyor.
* Türkiye’nin Gençleri kimlik olarak kendilerini şöyle tarif ediyorlar: %31.2 ile birinci sırada milliyetçi, %29.6 Atatürkçü, %16.8 muhafazakar, %12.6 dindar, %11 demokrat, %6.5 İslamcı, %6.3 ise laik. Esnek geçişkenlikleri varsayarsak ve aslında kavramların zihinlerde tam oturamamış olabileceğini düşünürsek kabaca muhafazakarlığı, dindarlığı, İslamcılığı ve milliyetçiliği aynı potaya yerleştirdiğimizde şunu söyleyebiliriz: Gençlerin %67’si dini hayat ile barışık ve iç içe.
* Katılımcıların %15.2’si ibadetlerini düzenli olarak yerine getirdiğini, %22.3’ü ibadetlerini yerine getiremediğini, %25’i ibadetlerini az yerine getirdiğini, %31.5’i ise ibadetlerinin bir kısmını yerine getirebildiğini söylüyor.
Sonuç Olarak
Araştırmanın bizim açımızdan dikkat çekici birkaç maddesini paylaştık, daha detaylı analizler ve diğer sonuçlar ilerleyen sayfalarda karşımıza gelecek. Genel olarak bu araştırmanın bize söylediği açık bir şey var: Gençlerin en temel problemi eğitim sistemindeki aksaklıklar, bitmeyen sınavlarla mücadele etmek zorunda kalmak, ailelerin beklentilerini karşılayamama, eğitim alınan konuda istihdam edinememe veya çalıştığının karşılığını maddi manevi görememe düşüncesi. Sorunlar dönüp dolaşıp “para”ya geliyor. Para elbette çok önemli fakat bu kadar öne çıkmaması gerekirdi, asıl meselenin anlamsızlık pompalanan bir dünyada anlamı bulma gayreti, kendimizi daha iyi tanıyıp bizden muradın ne olduğunu fark etme yolculuğunda olmak gerektiğini düşünüyoruz. Ebedî gençlik diyoruz yani.
Not: Araştırmanın PDF’sine bu linke tıklayarak ulaşabilirsiniz: https://bit.ly/2FrmI1T
Daha Detaylı Araştırmalara İhtiyaç Var 
Erol Göka
Araştırma sonuçlarına göre gençlerin %83.3’ü kendilerini sosyal medyada rahat ifade ettiklerini belirtiyorlarmış. %87.6’sı sosyal medya kullanımının kendisini mutlu ettiğini belirtmiş. Bu sonuçlar elbette yepyeni bir şey söylemiyor bize ama oranlar hayli yüksek.
Siz bu durumu genel olarak nasıl yorumluyorsunuz? Yakın gelecekte bu ilginin sonuçlarının neye yol açacağını düşünüyorsunuz? Son olarak araştırmanın diğer sonuçları hakkında altını çizmek istediğiniz bir husus var mı?
“Türkiye Gençleri” konulu araştırmayı yapanları kutluyorum. Bu sayede gençlerimizin tam profilini olmasa da kaba iskeletlerini görmek için bir fırsat yakaladık. Lakin bu araştırmanın çok ama çok sınırlı olduğunu da teslim etmek durumundayız. Kendi adıma bu araştırmadan en yararlandığım temalar, gençlerin milliyetçilik eğilimleri ve sosyal medyada ilk olarak instagram kullanmalarıydı. Görmek istediğim birçok hususu ise maalesef göremedim. O yüzden de hâlâ gençlerimizle ilgili fikirlerim onlarla ilgili kendi gözlem ve görüşmelerime dayalı olarak kaldı.
Nasıl bir gençlik çalışmasına ihtiyacımız olduğunu anlamak için “App Kuşağı” ve “İ-Nesli” kitaplarını titiz biçimde incelemeyi öneririm. Mesela “İ-Nesli” kitabında Twenge, 1995 sonra doğanların oluşturduğu bu neslin tipik özelliklerini anlatmaya çalışıyor. Bunu kendi çıplak gözlemlerine dayandırmıyor psikolog Twenge, tezlerini ülke çapında gençlerin davranışlarını izleyen bazı kuruluşların verilerinden elde edilen parametrelere bağlıyor. Mesela bunlardan bir tanesi, ABD’de, 1975’te Michigan Üniversitesi’nin öncülüğünde yürütülen her yıl en az 14-18 yaş grubundan 50 bin öğrencinin inanç, davranış ve alışkanlık değişimlerinin izlenip kayda alındığı bir program. Sadece bu değil, Chicago Üniversitesi’nin ve “Yüksek Eğitim Araştırma Enstitüsü”nün de benzer gençlik izleme programlarından faydalanıyor Twenge. Yetinmiyor; yüzlerce gençle telefon bağlantısı ve ev ziyaretleriyle doğrudan görüşmeler yapıyor.
Gençlerimizle ilgili bilmeyi çok istediğim, yöneticilerimizin mutlaka bilmeleri gerektiğine inandığım birçok konu var. Bunun için bizim de ilgili bakanlıkların ve üniversitelerin işbirliğiyle, birçok alandan araştırmacıların katılımıyla oluşturulmuş tarama ve izleme programlarına ihtiyaç var. İsteyen her araştırmacı bu programlardan gençlerimizin hallerini inceleyebilmeli, gerekirse daha ayrıntılı araştırmalar yapmalı ve öneriler geliştirmelidir.
STK Üyeliği İlişki Ölçümü İçin Yeterli Değil
Lütfi Sunar
Araştırmada en çok dikkat çeken sonuçlardan biri gençlerin STK’larla çok az ilgilendiği olduğu. Zaten daha önce yapılan araştırmalar da tüm STK’ların ve gençlik hareketlerinin gençlerin %10’una bile ulaşamadığını söylemişti.
TGSP’nin araştırmasına göre 15-30 yaş grubunda gençlerin %94.4’ü herhangi bir STK’ya üye olmadığını, üye olduğunu söyleyen %5.6’sının ifade ettiği kurumların ise %2.5’i aslında STK olmayan yerler olduğu sonucu çıktı. Nitel araştırma sonuçlarına göre çalışmaları beğenilen STK sıralaması şöyle: Kızılay, Lösev, Tema, Tügva. Gençlerin STK’lardan beklentileri arasında “maddi destek” kısmı özellikle dikkat çekiyor.
Siz tüm bu verileri nasıl yorumluyorsunuz? STK’ların daha fazla gence ulaşması hususunda ne tavsiye edersiniz?
Gençlik konusu uzunca bir zamandır biraz mit biraz da gerçeklik olarak Türkiye’de sorgulanıp duruyor. Bu tartışmalar gençlerin sanki Türkiye toplumundan kopuk, kendi başına tamamen ayrıksı özellikler gösteren bir kitle olduğu varsayımı ile karşımıza çıkıyor. Elbette gençlik pek çok açıdan farklılıkları bünyesinde barındıran bir gruptur; ancak bu farklılık onların toplumdan tamamen ayrıksı oldukları anlamına gelmez. Toplumdaki eğilimler bir şekilde gençlerde de bulunmaktadır.
Ancak son zamanlarda gençlerle ilgili “özel bir alarm” durumu söz konusu. Özellikle gençlerin tercih ve yönelimlerinin sorunlu olduğu varsayımı bu acil alarmı başlatmıştır. Dolayısıyla gençlerin fikir, tutum, tercih ve yönelimlerini anlamanın gerekliliğine dair bir hassasiyet ortaya çıkmış durumdadır. Bu hassasiyet birbiri ardı sıra yapılan çalıştaylar, sempozyumlar, arama toplantıları ve saha araştırmaları ile tezahür ediyor. Elbette gençlikle ilgili tartışma gündeminin yoğun olması konunun farklı boyutlarının açığa çıkması ve anlaşılması bakımından önemlidir. Ancak bu gündeme damgasını vuran bir “anlama sendromu” söz konusu. Gençliği bütünüyle ayrıksı bir kitle görmek ve mevcut durumda onları anlamadığımız şeklindeki temel varsayım “acilen anlama” ihtiyacını anlamanın önündeki bir engele dönüştürüyor. Zira bir sosyal araştırmada kavramlar ve perspektif iyi seçilmezse araştırma konuyu anlamamıza vesile olmayarak konudan uzaklaşmamıza sebep olabilir.
Belirli bir konuda sosyal araştırma yapmak için öncelikle alanın sınırlarının ve incelenecek meselenin iyi belirlenmesi gerekir. Bir konuda “her şeyi ölçme” arzusu genellikle araştırmaların yüzeysel kalmasına neden olabilir. Son zamanlarda yapılan gençlik araştırmalarının en önemli sorunu hemen hemen tamamının aynı perspektifle gençliğin genel eğilimlerini ölçmeyi amaçlamalarıdır. Böylece birbirine benzeyen ve dolayısıyla da aynı sonuçları ve sorunları tekrarlayan araştırmalar karşımıza çıkıyor. Halbuki genel eğilimleri yeterince görmüş durumdayız ve daha özel meselelere odaklanan araştırmalara ihtiyacımız bulunuyor.
TGSP’nin “Türkiye’nin Gençleri” araştırması bu yönden gençler arasında sivil toplum kuruluşlarına yönelik ilgi ve ilişkiyi ölçmesi bakımından bir farklılık ve özgünlük arz ediyor. Bir gençlik sivil toplum platformunun yaptırdığı araştırmada da bunun olması beklenirdi. Rapor bize gençlerin STK’larla çok az ilgilendiği; çok azının bir STK’ya üye olduğunu ve gençlerin STK’lardan beklentilerinin maddi destek almak noktasında yoğunlaştığını gösteriyor. Bu anlamda çıkan sonuçların Türkiye’de genel STK üyeliği ve STK ilgisi ile farklı olmadığını görmekteyiz. Nüfusun genelindeki eğilimler gençlerde de devam etmektedir.
Ancak bu araştırmanın çok önemli bir sorunu bulunuyor! Türkiye’de STK’larla ilgili araştırmalarda üyelik bilgisi üzerinden yapılan ilişki ölçümü maalesef alanın gerçeklikleri ile uyuşmamaktadır. Üyelik üzerinden yapılan ölçümler STK’ların halka ulaşamadığı gibi kaba bir sonuç vermektedir. Ancak bu araştırmalar Türkiye’deki genel STK yapısının üyelik üzerinden işlemediği gerçeğini göz ardı ettikleri için daha baştan sosyal gerçekliği gözden kaçırmak gibi bir probleme sahiptirler. Mesela Türkiye’deki en yaygın STK’lardan olan cami dernekleri, spor dernekleri, hemşehri dernekleri, mahalle dernekleri gibi sosyal tabanlı kuruluşlar çoğu kez resmi üyelik üzerinden işlemezler. Bu kuruluşların gerçekte, çalışan, katkı yapan üyeleri ile resmi üyelerinin sayısı birincisi lehine dengesizdir.
Öte yandan geniş bir sosyal zemine sahip cemaatsel tabanlı STK’larda da müntesip sayısı ile üye sayısı asla aynı değildir. Bu kuruluşların üye sayıları diğer STK türleri ile karşılaştırıldığında daha fazla olsa da buralarla ileri düzeyde ilişkili olanların dahi üye olmadıkları bilinmektedir. Bu tür STK’ların hizmetlerinden faydalanan, buralara katkı veren, faaliyetlerin gerçekleşmesini sağlayan ve mekanlarını kullananların üye olmamalarının arkasında çoğu kez üyeliğin sadece resmi bir prosedür olarak görülmesi ve formel üyeliği aşan bir ilişkinin bulunması mevcuttur. Dolayısıyla Türkiye’de STK’larla ilişkiyi ölçen bir araştırmada üyelik bilgisinin yanı sıra bir STK’ya katkı yapma, gönüllü olma, bir STK’nın hizmetinden faydalanma, bir STK ile temasta olma gibi bilgilerin de sorgulanması gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında gerçek fotoğraf daha doğru bir biçimde görünecektir.
STK’ların gençlere erişim sorunu henüz gerçek boyutlarıyla tespit edilebilmiş bir sorun değildir. Bu anlamda yapılacak her analiz hedefini bulmama riskiyle karşı karşıya olacaktır. Ancak özellikle yaygın STK’ların gittikçe bürokratikleşerek toplumsal tabanlarından uzaklaşmakta oldukları tespit edilebilir. Bu da STK’ların özel olarak gençlere ulaşma problemi kadar topluma ulaşma problemleri olduğunu bize gösterir.
Sorunları Yanlış Yerlerde Arıyor Olabilir miyiz? 
İsmail Kılıçarslan
Son zamanlarda sıkça tartışılan “din yorgunu gençler”, “ateizme ve deizme doğru artan ilgi” gibi konularda, TGSP’nin “Türkiye’nin Gençleri” araştırması gösterdi ki kendine ateist veya deist diyenlerin oranı toplamda %2’yi geçmiyor. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz? Bu tartışmalar yersiz miymiş?
Yersiz değil, çok yersizmiş. Tartışmayı son derece yanlış bir yerden yürütmüş yürütenler. Bunu da sanırım bilerek yapmışlar. Kendi mikro iktidarları “Gençler deizme yöneliyor.” cümlesiyle pekişecek ya, ondan sanırım. Hatta kızgınlığım da şudur. Benim gibi insanları da yanlış yönlendirmiş bu anlamsız tartışma. Birden deizm ve ateizm gibi şeyler üzerinden tespitler yapmaya çalışmışız.
TGSP araştırması gösteriyor ki gençler arasındaki asıl sorun ateizm ya da deizm değildir. Çok temel üç sorunla karşı karşıyayız. Birincisi, gençlerin yarısından çoğunun mutluluk kaynağı olarak para, güç ve statüyü görüyor olması. Bu sonuç muazzam bir sekülerleşmeye işaret ediyor. İkincisi, gençlerin yüzde 6,7’si “Hiç kimse beni anlamıyor.” diyor. Bu korkunç yüksek bir rakam. Ve üçüncüsü gençlerin yüzde 20’ye yakınının “Sık alkol içerim.” cevabı. Çok ciddi bir alkolizm sorunu yaygınlaşıyor demektir bu durumda.
Buyursunlar “Deizm ve ateizm gençlerimizi tehdit ediyor.” diye analiz kasan ultra mücahit hocalarımız bu alanlarda çalışsınlar. Ama çalışmazlar. Zira onlar “zaten dindar ailelerin zaten dindar çocuklarına başka bir çeşit dindarlık önermekle” meşguller. Kendi mikro iktidar alanlarını genişletmekten başka bir dert taşıdıklarını da sanmıyorum böylece. Hadi amiyane ve sert söyleyeyim: “Bağcılar’a girse 10 dakikada söküp takılacak adamlara alim muamelesi yapıyor olmamızın vebali de, bu gençlerin vebali de hepimizin boynunadır. Ödeyemeyeceğiz bu vebali.” Hadi daha da sert söyleyeyim: “Ehli Sünnet’i yahut Kur’an’ı müdafaa ettim ya daha ne yapayım.” diyerek hesaptan kurtulacaklarını zannedenler çok yanılıyorlar. O alkolik gence temas edebilecek zemini bulamayan adam Ehli Sünnet’i yahut Kur’an’ı müdafaa edemez. Net.
Sert İdeolojiler Tehdit Edici, Muhafazakar Dindarlık Hâlâ Umut Verici
Ergün Yıldırım
Araştırma sonuçlarında sizin en çok dikkatinizi çeken hususlar neler oldu hocam? Ümitvar mısınız, endişeli misiniz?
“Türkiye’nin Gençleri” araştırması bizi gençlerle ilgili daha fazla endişeli olmaya sevk ediyor. Her şeyden önce otoriter bir siyasal kimliğin gençler arasında yükseldiğini gösteriyor. Çünkü hem milliyetçiliğin hem de Atatürkçülüğün en yüksek temsil ideolojileri çıkması bunun göstergesi. Bunun kökeninde de güvenlik ve gelecek kaygısı yer almaktadır. Nitekim araştırmada da ortaya konduğu gibi gençler en önemli sorunlar arasında işsizlik ve terörü görmektedirler. Bunların çözümünü otoriter ideolojik kimliklerde görüyorlar.
Bu sonuçlar toplum için kaygı verici. Çünkü sert ideolojiler toplumları her zaman iç gerginliğe, kutuplaşmaya ve çatışmaya davetiye çıkarır. Oysa demokrasi ve hukuk devleti bilincini benimseyen yurttaşlar için uzlaşma, beraberlik ve farklılık ile birlikte yaşanmaya elveren kimliklerin daha fazla tercih edilmesi gerekir. Bundan dolayı medeni yurttaşlık bilincinin gençlerde geliştirilmesi gerekir. Soğuk savaş dönemi sert ideolojik kimliklerle başa çıkabilecek yöntemler üzerine düşünülmelidir.
Elbette araştırmada öne çıkan gençlerin kimlik profilinde muhafazakar, İslamcı ve dindarların üçe ayrılarak tanımlanması da ciddi bir sorundur. Çünkü siyasal bağlamda bu üç kimlik oldukça geçirgen bir nitelik taşır. Hatta bu açıdan baktığımızda da muhafazakar dindar kimlik gençler arasında hâlâ önemini koruyor. Bu da ülkemizin gençliği açısından umut verici bir durum.