
Türkiye İsraf Raporu’nun yürütücüsü Prof. Dr. Mahmut Hamil Nazik ile ülkemizin israf konusunda bulunduğu yeri konuştuk. Bunun yanında israftan kaçınmak için pratik çözüm yolları ve Ramazan ayında israfın varlığı üzerine ders niteliğinde bir söyleşi gerçekleştirdik.
Kimdir: 1962 yılında Adana’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Ev Ekonomisi bölümünü bitirdi. Aynı alanda yüksek lisans ve doktorasını tamamlayan Nazik, hali hazırda Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta.
Geçtiğimiz yıllarda kapsamlı bir israf raporu hazırlandı. Siz de bu raporun yürütücülüğü görevini üstlendiniz. Biraz o rapordan bahsedebilir misiniz? Ülkemiz israf konusunda ne durumda?
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın ve Kalkınma Bakanlığı’nın birlikte çalıştığı bir projeydi aslında. “Yurtiçi Tasarrufların Artırılması ve İsrafın Önlenmesi” isimli bu programın hedefi; temel olarak mevcut durumda yüzde 15’in altında kalan yurtiçi tasarruf oranının 2018 yılına kadar yüzde 19 seviyesine çıkarılmasıydı. İsrafın boyutlarını incelemek ve israfın yoğun olarak gerçekleştiği tüketim alanlarını ortaya koymak gibi hedeflerimiz vardı. Böylece, israfı önlemeye yönelik yapılacak iletişim çalışmalarına kaynaklık edecek bulgulara ulaşmak amacıyla Türkiye çapında görüşmeler yaparak araştırma verileri hazırladık. Bu araştırmanın sonucunda ulaştığımız verileri sizinle paylaşayım:
Ülkemizde tasarruf yapma oranını yüzde 14 olarak tespit ettik. Tasarruf yapma çabası içinde olunmamasının ve tasarrufa ayrılacak paranın nasıl değerlendirileceğinin bilinmemesinin, tasarruf yapmama nedenleri arasında olması dikkatimizi çekti açıkçası. Araştırmaya sonucu vatandaşlarımız israfı; gereksiz, aşırı tüketim, tasarruf yapmama, çöpe atma, ihtiyaç dışı satın alma olarak tanımladılar.
Kişilerin tüketmeden çöpe attıkları ekmek miktarı günde 4,9 milyon adet gibi üzücü bir rakama tekabül ediyor maalesef. Su tüketimi, enerji kullanımı alanında bilinçli davranışlar sergileyemiyoruz. Çamaşır ve bulaşık makinesi olmasına rağmen insanların %80’i çamaşır/bulaşık yıkamak için çoğu zaman makinelerini kullanmıyor. Ama diş fırçalarken suyu açık bırakmamak, gün ışığının olduğu vakitlerde ışıkları kapatmak gibi güzel alışkanlıklarımız da var. Elektrikli aletlerin fişini çekmek, bakımını yapmak gibi elektronik bilinci konusunda sınıfta kaldığımızı söyleyebilirim. Yemekleri tüketeceği kadar pişirmek, gıdaları ihtiyacı kadar satın almak gıda tasarrufu konusunda en çok sergilenen davranışlar arasında yer alıyor. Tüketicilerin giyim alışverişinden önce fiyat ve kalite karşılaştırması duyarlılığında olduğunu da gördük. Tabii bunun yanında giyim kategorisinin ihtiyaç dışı tüketimin yüksek olduğu bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Her 10 kişiden 6’sı dolabında az giydiği giysiler olduğunu, ihtiyaç dışında ürün satın aldıklarını belirtti. Geri dönüşüm işaretini toplumun yüzde 55’i doğru bilmiyor. Hatta geri dönüşüm kavramını toplumun yüzde 30’u duymamış. Kullanılmış ürünlerin işlenerek yeniden kullanıma kazandırılması olarak tanımlanan geri dönüşüm konusunda toplumsal bilincimiz oldukça düşük.
Tüketim toplumunda yaşıyor olmamızın israf etmeyi zorunlu hale getirdiği düşünülüyor. Esasında israfın temelinde ne yatıyor?
Günümüzde tüketicilerin tüketim kimlikleri bile bulunmuyor. Kişinin tüketimde ne olduğu ya da ne olması gerektiği konusunda tartışmalar o kadar yoğun ki, konuyla ilgili hemen herkes bir tanım ve sınıflandırma yapıyor. Bunlardan en önemlilerinden biri de artık aile üretimi yapılmaması, günümüz ailelerinin kendileri için geçmişte ürettikleri birçok mal ve hizmeti artık dışarıdan satın alması, ailenin üretim birimi olmaktan çıkıp tüketim birimi haline gelmesi durumu ile karşı karşıyayız.
Doğal olarak bu değişimler ailenin tüm yaşam alanları ile birlikte tüketimini de etkiliyor. Buna bir de işletmelerin gerek mal gerekse de hizmet sektörünün son derece gelişmiş teknikleri kullanarak her türlü mal ve hizmeti ev üretiminden daha hızlı çabuk ve seri şekilde sunmaları, bunu da tüketicilere etkin olarak duyurmalarını ekliyoruz. Bu da beraberinde tüketim çılgınlığını getiriyor.
Tüketimlerin sonucunu, maliyetini düşünemez hale gelip, gerçek ihtiyaç duyguları arka plana itiliyor. Davranışlar taklit, gösteriş, kıskançlık ve egoist olma yönünde değişiyor. Günümüzde akıl almaz derecede bir üretim ve tüketim döngüsünün oluştuğunu görmek mümkün. Günümüz insanı artık neyi nasıl ne biçimde tüketeceğini, bunları nasıl elde edeceğini düşünmekten, çevresinde bulunan diğer insanların bile farkına varamaz bir boyuta doğru gitmeye başladı. Dolayısı ile günlük alışverişler artık insandan insana olmaktan çok, nesnelerden insanlara oluşmaya başladı. Sonuç, artan tüketim arzuları ve çaresizlik oluyor.
Özellikle Ramazan ayının gelmesi ile israf konusunu daha ciddi ele almak zorundayız. Ramazan ve israf üzerine sizden birkaç kelam duymak isteriz.
Ramazan ayı, paylaşma, iyiyi güzeli yaygınlaştırma, yaratana daha fazla yaklaşma ayı olarak ele alınması gereken bir aydır. Ancak daha başlamadan toplumda oluşan yaygın inanış; sanki Ramazan’da kıtlık olacakmış/kıtlık varmış da Ramazan’da bitecekmiş gibi yiyeceklerin depolandığı, her şeyin yeme içmeye odaklandırıldığı bir ay olarak görülüyor. Sonrasında durum paylaşmayalım, tüketelim, daha fazla yiyelim, daha fazla gezelim, daha fazla alalım şekline dönüşüyor.
Medyayı ya da çarşı pazarı takip ettiğimizde memleketimize Ramazan bolluğu geldiği söyleniyor, sürekli olarak yeme içme, tüketme davranışı teşvik ediliyor. Bir yandan insanlar açlık, kıtlık yoklukla mücadele ediyor diğer taraftan mübarek Ramazan ayı ile birlikte alışverişe saldıran bir başka grup, Ramazan ayı boyunca birçok ailenin bir yılda yapacağı alışveriş kadarını sadece bir ayda yapıyor. Ramazan sadece aç kalma ve akşamları bunun acısı çıkarılırcasına ziyafet çekme ayı değildir. Ramazan, nefsin her türlü aldatmacalarından arıtıp; fıtratı, gereğince hareket etmeye yönelten, nefsi terbiye eden, yeniden inşa eden bir aydır.
İsrafı ortadan kaldırmanın ya da azaltmanın yolu nereden geçiyor? Bu konuya dair uygulanabilir, pratik çözüm yollarından biraz bahsedebilir misiniz?
İhtiyacınız olmayan ama satın aldığınız, kullandığınız şeyleri eleyin, evinizde, arabanızda hayatınızdaki detayları çıkartın. Küçük bir çantan var ve içine ne koyabilirsin onu düşün diye bir prensip var, bunu tavsiye ederim.
Daha azıyla mutlu olmayı öğrenmemiz lazım. Bir düşünün; bir yerlere gitmeden ya da en azından daha az sıklıkta gitmek sizi mutsuz eder mi? Her mevsimde yeni kıyafet almak yerine, kıyafetleri mevsime göre nasıl yeniden düzenleyebileceğinizi ve yeniden tasarlayabileceğinizi düşünün. Her zaman yeni satın almanız gerekip gerekmediğini düşünün. İkinci el alabilir misin? Bir arkadaşınızla takas yapabilir misin? Ez cümle aşırılık yerine yeterliliği tercih edelim.