
Bir hayat tarzı olma yolunda ilerleyen “minimalizm” son zamanların yeni trendi olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın önde gelen yayınları bile artık bu konuda içerikler hazırlıyor. “Az çoktur” diyen, tüketim çılgınlığına karşı sadeliği öneren minimalizmi inceledik.
MİNİMALİZM NEDİR? KISACA TARİHİ SÜREÇ
Minimalizm kavramının köküne baktığımızda “bir şeyin inebileceği en alt sınır” anlamında kullanılan Fransızca “minimum” sözcüğü ile karşılaşıyoruz. Türkçeye “sadecilik” olarak çevrilen minimalizm aslında modern bir sanat akımı olarak ortaya çıkmıştır. 1913’te Rus ressam Kazimir Malevich beyaz zemin üzerine siyah kare yaparak minimalizmin ilk sinyallerini vermiştir.
Aşırı sadeliği savunan, az şeyle çok şey ifade etme amacında olan minimalizm, 1960’lı yıllarda ABD’nin New York kentinde kendini göstermiştir. “Minimal Art” yani minimal sanat olarak ifade bulan bu akım resim ve heykel alanında ortaya çıksa da dünyaya yayılışı müzik ile olmuştur. Ardından edebiyattan sinemaya mimariden fotoğrafçılığa geniş bir skalaya etki etmiştir. Günümüzde ise ev dekorasyonu, tekstil, teknolojik aletler, internet siteleri, logo ve ambalaj tasarımları dahil her alanda varlığını göstermektedir.
Minimalizmin sloganı ise Türkçeye “Az çoktur” olarak çevrilen “Less is more.” Eski bir İngiliz şiirinde geçen bu söz Alman mimar Ludwig Mies van der Rohe ile şöhretini bulmuştur.
ZEN FELSEFESİ VE KAPSÜLLER
Tarihi bilgileri yokladığımızda 60’lı yıllarda Zen Felsefesinin batıda yayılmaya başlaması ile minimalizmin ortaya çıkışı tesadüf olmamalı. Her ne kadar batıda ortaya çıkmış olarak kabul edilse de minimalist yaşam stilinin geçmişinde biraz daha gerilere gittiğimizde Zen Felsefesini buluyoruz. Zen, Budizm’in bir kolu olarak Hindistan’da doğuyor, Çin’de kökleşiyor ve ardından Kore’ye oradan da Japonya’ya geçiyor.
Japonların sadeliği ve işlevselliği öncelediğini biliyoruz. Çoğu zaman bir minder, halı ve sehpadan oluşan evlerinin yalın dekorasyonu bir yana dinlenme maksatlı hizmet veren “Kapsül Oteller” dahi tabuta benzeyen bir oda, az atıştırmalık, kıyafetleri temizlemek için küçük bir alandan oluşuyor. Bu otellerin amacı müşterileri için denge ve sadelik sunmak. Japonların az eşya ile sade yaşamalarının önemli bir sebebi de zen felsefesi yanında sürekli ve şiddetli depremlerin coğrafyanın gerçekliği olduğunu da göz önünde bulundurmak lazım.
MİNİMALİZM HER YERDE
Minimalizm sadece eşya odaklı bir akım değil. Yemek, giyim, ev eşyası, sosyal ağlar, ilişkiler, hobiler, zaman, hedefler gibi hayatın her alanında sadeleşmenin önemini vurguluyor. Sunulan her yemeği yemek zorunda değilsin, abur cuburlara vücudunun ne ihtiyacı var, yemezsen ne kaybedersin diye soruyor. Sosyal ağlarda kullanılmayan hesapları kapatmayı, takip etmenin hiçbir anlamı olamayan insanları takipten vazgeçmeyi öneriyor. Her an değişen moda karşısında iradeli durmayı, vitrinde görülen her kıyafeti almamayı, dolabı şu durumda giyerim bu durumda takarım denilen ama hiç kullanılmayan eşyalarla doldurmamayı tavsiye ediyor. Bir gün lazım olur diye bekletilen eşyaların aslında hiç lazım olmadığını, lazım olduğunda da kargaşadan bulunamadığı için kullanılamadığını hatırlatıyor. İnsanı yoran, tüketen, enerjisini alan ilişkileri yürütmek zorunda olmadığını söylüyor. Hobi olarak belirlenen, zevk alınan işleri bir elemeden geçirmeyi, bir anlık heveslerle hareket etmemeyi telkin ediyor. Evet, minimalizm hayatın her alanında söyleyecek sözü olan özü savunan bir akım olarak son zamanların en popüler akımlarından birisi.
KARAR YORGUNLUĞU
Karar verme yorgunluğu, insanın karar vermesi gereken konuların sayısı arttıkça ve karar verme süresi uzadıkça verdiği kararların kalitesinin düştüğünü açıklayan bir psikoloji deyimi. Sadeciliği benimseyenler günlük hayatta sürekli karar vermemizi gerektirecek önemsiz ya da ikincil derecede öneme sahip şeyleri yavaş yavaş hayatın dışına itmek gerektiğini savunuyor. Başlangıç noktası ise genelde gardıroplar oluyor. Hava durumu, iş, gezme, ortam, akraba, aile gibi çeşitli etkenler göz önünde bulundurarak her gün ne giyeceğine karar vermek insan ömrünün ciddi bir bölümünü alıyor. “Kapsül Gardırop” adı verilen birbiriyle uyumlu renk ve tarzlarda, uzun süre şunu şuna uydursam derdi olmayan bir gardırop öneriliyor. Steve Jobs, Bill Gates, Mark Zuckerberg, Barack Obama gibi ünlüler kapsül gardırop kullanarak en azından bu alanda karar yorgunluğundan kurtuluyorlar.
Burada da “yüzde 1 iyileşme” adı verilen yöntemi teklif ediyorlar. Yani her gün yüzde 1 değişim hedeflemek suretiyle uzun vadede hedefe ulaşmak. Milimetrik adımlar ne işe yarar demeden itibar edilirse ciddi değişiklikler ortaya çıkacağının dünya genelinde pek çok örneği olduğunu gösteriyorlar.
GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA MİNİMALİZM NEDEN BU KADAR İLGİ GÖRÜYOR?
Çünkü insanlar ruhlarını tüketen tüketimden yoruldu. Kapitalizmle birlikte bitmek tükenmek bilmeyen reklamların etkisinde kalarak en gereksiz malzemeleri bile ihtiyaçmış gibi algıladı. Yıllardır mutluluğu alışverişte arayan fakat alışveriş yaptıkça ruhunda boşluklar oluşan ve o boşluğu doldurmak için tekrar tüketime yönelen sonra yine tatminsizlik yaşayan kısır bir döngünün içine girdi. Modern hayat bunaldıkça harcayan, harcadıkça bunalan bir insan modeli ortaya çıkardı.
Madde içinde boğulmaya başlayan, yaşam alanını depoya çeviren insan sadeliği, sükuneti, az ve öz olanı özlediği için minimalizmi bir çıkış olarak gördü diyebiliriz. Dinginliği, dolayısı ile huzuru minimalist yaşam felsefesini benimsemekte buldu. Çünkü minimalizm, ihtiyacın olmayan şeyi sırf almak zorunda hissettiğin için alma diyerek dayatılan anlayışa karşı farklı bir şey önerdi. Bir nevi eşyanın tutsaklığından özgürleşmenin kapılarına yol gösterdi.
HÂSIL-I KELÂM NETÎCE-İ MERÂM
Olayların/olguların nihayetinde muhafazakâr bakışa bağlanması her ne kadar demode görülse de hadiseleri, fikirleri, akımları İslam süzgecinden geçirmeyi biz Müslüman kimliğimizin gereği olarak görüyoruz. Dosya konumuzu enine boyuna inceledikten sonra “hâsıl-ı kelâm netîce-i merâm” bölümümüzde mümkün mertebe bunu yapmaya gayret ediyoruz.
Kapitalist sistemin gönüllü ya da gönülsüz köleliğini yapan modern insana minimalizmin bir ferahlık sunduğu yadsınamaz. Batıda ortaya çıkması ve tüm dünyaya yayılarak “trend” haline gelmesi tüketime doymuş, huzuru arayan insanlık için sevindirici.
SAMANLIKTA KAYBETTİĞİNİ MEYDANDA ARAMA
Müslümanlar olarak samanlıkta kaybettiğimizi meydanda gün ışığında aramak gibi bir zaafımız var. Minimalizm konusunda da durum böyle. Kadim kültürümüze baktığımızda sade yaşamak için öyle çok argüman var ki. Üstelik uygulandığı takdirde sadece bu dünyada değil öte dünyada da saadeti getirecek nitelikte.
Allah Rasulünün hayatı bu anlamda da en güzel örnek. Hz. Ömer’in şahit olduğu Rasulullah’ın yüzüne çıkan hasır izleri mesela. “Sizden kim nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur” hadisi şerifi mesela. “Âdemoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur: İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız ekmek ve su.” hadisi şerifi mesela.
Tasavvuf geleneğimizde zühd anlayışı içinde “bir lokma bir hırka” ilkesi vardır ve esasında bu bir ölçüdür. İnsana ihtiyaçlarını bu ölçüye göre sınırlandırmasını ve hayali ihtiyaçlar peşinde koşturmamasını tavsiye etmektedir. İsraf ekonomisi yerine ihtiyaç ekonomisini teşvik etmekte olup ihtiyaçları kontrol altında tutmayı telkin etmektedir. Tembelliğe değil asli ihtiyaçlardan sonrasını infak etmeye yönlendirmektedir.
GELENEKSEL SADELİK - BATI MİNİMALİZMİ
Son zamanlarda you-tube kanalları arasında minimalist yaşam hakkında bilgiler veren, sadeleşmek için yöntem ve teknikler gösteren kanalların revaçta olduğu aşikâr. Bu kanallardan birisinde batı minimalizmi ile Anadolu insanının sade hayat anlayışı karşılaştırılıyor. Bu karşılaştırmada Anadolu insanının kadim değerlerine bağlılığından ziyade sık yaşanan savaşlar nedeniyle yoksulluk içinde oldukları için sade bir hayat yaşadıkları savunuluyor. Yani Anadolu insanı özel tercihinden dolayı değil mecburiyetten dolayı sade bir hayat yaşadı deniyor. Bu savın kendi içinde açıklamaları var elbet. Lakin her ne kadar yoklukla imtihan edilse de, zor günler görse de Anadolu insanının kodlarında tutumlu olmak, israf etmemek, aza kanaat etmek, nimetin bereketi için şükretmek vardır.
Duayen tarihçi Mehmet Genç, Osmanlı’nın batıdaki gelişmelere vakıf olduğunu lakin toplum dengesinin bozulmasını istemediği için kapitalizmi, küreselleşmeyi bünyesine almadığını söylüyor. Bugün kapitalizmle beraber zihinler bulanıklaşsa da “Anadolu İrfanının” galip geleceğine, insanımızın mayasındaki itidali koruyacağına inanıyoruz.
Biz biliyoruz ki “bir numara büyük alalım gelecek yıl da giyer” diyen, aynı kıyafetle üç çocuk büyüten annelerimiz hâlâ burada. Giydiği kıyafet yıprandığında önce minder kılıfı sonra toz bezi en son da paspas yapan ninelerimiz hâlâ yaşıyor. Adına karavan hayatı demesek de nohut oda bakla sofamız var.
Ne mutlu ki bizim suyumuz dökme değil, kaynak suyu. Çağlamaya, çağlar aşmaya devam edecek.
Doğru Bilinen Yanlışlar
Minimalizm boş bir odada tek bir halı üzerinde uyumak, tek kaşık tek tabakla ya da gardıropta üç parça kıyafetle yaşamak olarak algılansa da öyle değil. Evdeki bütün eşyaları çıkarıp sonra en baştan sade ve beyaz mobilya ile ultra beyaz Norveç evleri gibi döşemek için yığınla para harcamak hiç değil. Tüketime kafa tutan bir akımdan da böylesi bir önerme beklenemez zaten. Asli ihtiyaçları merkeze alan minimalizmi eşyaya az insana çok değer vermek diye özetlemek mümkün.
Neden Minimalizm
Bu akımı benimseyenler sırf trend bu diye minimalizmin hayat felsefesi olarak seçilmesini istemiyorlar. Onlara göre minimalist yaşam stilini tercih etmek için belli bazı sebepler var bunlardan ilki sınır koymak. Hayatın hemen her alanında sınırsız seçeneklerle karşı karşıya olan insan sınırlı tercihler yapmak durumundadır. Bu sebepten sadeleşmiş bir hayat tercih yapma işlemini kolaylaştırarak gereksiz vakit ve enerji kaybına sebep olmayacaktır.
Diğer bir sebep ise stres olarak görülüyor. Hayatın yoğunluğunda her şeye yetişme stresi, sürekli değişen moda karşısında ekonomik stres, kalabalık eşyalar arasında aradığını bulamama stresi ve daha fazlası. Sadelik demek stres kaynaklarını kurutmak demek.
Başka bir sebep gerçekçi olmak. İktisatta kullanılan “Pareto İlkesi” burada örnek veriliyor. Nedir bu Pareto İlkesi? Yüzde 80 - yüzde 20 kuralı diyebiliriz. Pareto, İtalyan kaynaklarının yüzde 80’inin nüfusun yüzde 20’sinin elinde olduğunu fark ediyor. Bu durumun hayatın pek çok alanında hâkim olduğunu gözlemliyor. Mesela zamanımızın yüzde 80’i tanıdıklarımızın yüzde 20’si ile geçiyor. Günlük hayatımızın yüzde 80’inde kıyafetlerimizin yüzde 20’sini kullanıyoruz. Minimalistler gerçekçi ol ve bir gün lazım olur tuzağına düşme, lazım olmayan şeyleri biriktirme ve sadeleş diyorlar.
Özetle trende uymak için değil; nesnelerin esiri olmamak, dayatılan bir hayat yerine yalın bir hayat ile özgürleşmek için minimalizmi hayat tarzı olarak seçin diyor.
Dikkat Çeken İki Minimalist ve Birkaç Belgesel
Minimalizmden bahsederken şu iki ismi anmadan geçmek olmaz. Joshua Fields Millburn ve Ryan Nicodemus. Yüksek gelirler elde eden, şirketlere danışmanlık yapan bu isimler minimalizmle tanışıyorlar ve hayatlarını tamamen değiştiriyorlar. Amerika’yı gezerek minimalizmi anlatıyorlar. Bu alanda kitaplar yazıyorlar. Türkçeye yeni çevrilen “Minimalizm/Anlamlı Bir Yaşam” kitabı da bunlardan birisi. Siteleri “theminimalists.com” minimalizm serüvenlerini anlattıkları bir mecra. Ayrıca “Minimalism” adında bir belgesel çekerek tüketim alışkanlıklarının doğurduğu sorunlara çözüm odaklı bir yaklaşımda bulunuyorlar.
Üretim bedeli, tüketim çılgınlığı, ucuz iş gücü, sömürülen emekler ve bunlara karşı nasıl direneceğiz gibi bir gündeminiz varsa şu belgesellere göz atmanızı tavsiye ederiz.
Al Jazeere Türk’ün hazırladığı “Yaşasın Alışveriş” belgeseli modern insan neden çılgınlar gibi tüketiyor, bu gidişin sonuçları neler sorularına cevap veriyor.
“Story of Stuff/Şeylerin Hikayesi” kaynakların kullanımını, üretime geçişi, tüketim ve geri dönüşümünü anlatan bir belgesel.
“The True Coast/Gerçek Bedel” belgeseli ucuz iş gücünü, sömürülen insan emeğini ve bunca ürünü nasıl bu kadar ucuza alınabiliyoruz sorusunu cevaplıyor.
Bu kısır döngüden çıkmak, sistemin bir parçası olmaktan kurtulmak için neler yapılabilir diye düşünenler ise “Minimalism” belgeselini izleyebilirler.
Faruk Günindi: Sade Yaşamak Maddi Bağlarla Aramıza Mesafe Koymaktır
Minimalizm yani sadecilik akımını incelerken Türkiye’de bu alanda farkındalık oluşturmak için ciddi emekler veren ve batı minimalizminin aksine Kur’an’ı referans alan Sade Hayat Derneği’ni gündeme almamak olmaz. Dernek başkanı Faruk Günindi bir röportajında “Sade hayatın tanımını yapar mısınız?” sorusuna şu şekilde cevap veriyor:
“Bizler maddi bağlarla dünyaya kayıtlıyız. Sahip olduklarımızla kendimizi bu âleme ait hissediyoruz. Fakat ne kadar sahip olduğumuzu hissedersek, aslında o kadar onun esiri oluyoruz. Sade yaşamak, bu maddi bağlarla aramıza mesafe koymakla başlıyor. İhtiyaçlarımızı yeniden gözden geçirerek sahip olmamız gerekenleri tekrar ele alıyoruz. Ayrıca sade yaşamak manevi ağırlıklardan da kurtulmakla oluyor. İnsanın temel gayesini unutmaması gerekiyor. Gerçek mutluluğa ulaşabilmesi için benliğinin gösterdiği yönde gitmek yerine onu ıslah edip bu manevi yüklerden kurtulması, azla yetinmeyi, elinde olana şükretmeyi hatta başına gelene razı olmayı ve sabretmeyi öğrenmesi gerekiyor. Bunlar her zaman ve yerdeki insanın kalbinin tatmin olması için gerekli şeylerdir.”