
İLKE İlim Kültür ve Eğitim Derneği, Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın yürütücülüğünde Sivil Toplum Kuruluşlarını yakından ilgilendiren bir rapor hazırladı. “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” başlıklı rapordan hareketle biz de Lütfi Hocayla konuşmak istedik. STK’ların ve çalışanlarının özellikle önemli bilgiler elde edeceğini düşünüyoruz. İLKE Derneği’nin Kurumsal Yönetim Akademisi’nin bir ürünü olan çalışmayı yine İLKE Derneği’nden temin edebilirsiniz.
İslami STK’ların değişimi hangi eksende olmuştur? İslami olmalarından hareketle, değişim merkezinin dini durumlar olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu soruyu şöyle cevaplayalım: Bütün kuruluşlar bir toplumsal yapı içerisinde hareket ederler ve bir çevre içerisinde mevcudiyetlerini sürdürürler. Dolayısıyla çevre koşullarındaki değişim, kuruluşların yapılarında, faaliyetlerinde ve alanlarında değişimlere de yol açar. Türkiye’de her zaman hızlı bir toplumsal değişim var; ama son 20 yılda çok daha çalkantılı, geniş çaplı, derin bir değişim süreci yaşandı. Genel olarak toplumdaki, siyasetteki, kamu sistemindeki değişim doğal olarak STK’ları da etkiliyor. Öte yandan sivil toplum kuruluşları aynı zamanda, belirli açılardan da yapısal özgünlüğe sahipler. Çünkü çoğunlukla bir misyonun ortaya çıkarttığı, bir amacın, bir hedefin ortaya çıkarttığı kuruluşlardır. Aynı zamanda gönüllü insanların görev aldığı kuruluşlardır. Çoğu kez İslami sivil toplum kuruluşları söz konusu olduğunda cemaatsel bir zeminle ilişkili olmaları söz konusudur. Dolayısıyla “buradaki değişim ve dönüşüm diğer kurumlardakine benziyor mu benzemiyor mu?”, “hangi açılardan bir değişim yaşanıyor?” ve “bu değişimin temel saikleri nelerdir?” gibi sorulara cevap aramak lazım.
Bu konuları araştırdığımızda da karşımıza yine çevre koşullarına uyum; toplumda, politikada, ekonomide yaşanan değişimlerle ilişki halinde bir yapısal farklılaşma eğilimi ortaya çıkıyor. Bunun aynı zamanda misyonla da ilişkisi var tabii. Çünkü İslami amaçları kendilerine başlangıç noktası ve hedef olarak tanımlayan kuruluşların bu amaçlara erişebilmek için belirli faaliyetleri yerine getirmeleri gerekiyor. Bu faaliyetleri gerçekleştirmek için de dış dünyadaki pek çok farklılaşmayı algılayıp, yorumlayıp ve çözümleyip buna uygun yenilikleri adapte etmek lazım oluyor. Dolayısıyla İslami kuruluşlar bu anlamda, sizin sorunuzda belirtildiği gibi, bir bakıma kendi amaçlarını ve hedeflerini yerine getirmek için belirli değişimleri yapma çabası içerisindeler. Özetleyecek olursak bir taraftan dış koşullara uyum, hayatiyeti devam ettirme bir taraftan da değişen şartlar içerisinde amacını gerçekleştirebilme arayışı, İslami kuruluşlarda bir değişim sürecini başlatıyor.
İSLAMİ KURULUŞLAR FORMALLEŞİYORLAR
Kurumsallaşma kavramıyla İslami STK’ların iç içe olmaları, birbirlerini özümsemeleri mümkün mü?
Sadece İslami kuruluşlar değil sivil kuruluşların da ticaret şirketi gibi ya da kamu kurumları gibi bu anlamda bütünüyle formalleşmeleri mümkün değil. Mümkün olanlar büyük sermaye gruplarının hayırseverlik faaliyetleri için kurdukları vakıflar olabilir sadece. Ya da belirli bir kaynağın tahsisi ile belirli bir faaliyeti profesyonel bir şekilde yürütmeye yönelik kuruluşlar böyle olabilirler. Ama genellikle toplum tabanlı kuruluşların bu düzeyde formalleşmeleri mümkün değil. Buna kurumsallaşma değil formalleşme diyoruz. Hatta zaman zaman aranır da değil, iyi bir şey de değil. Yani çünkü çoğunlukla bir misyon odaklı yola çıkan bu yapılar, aşırı formelleşme söz konusu olursa misyondan uzaklaşma, ilişkilerde resmileşme, bürokratikleşme ve yapı içerisinde gittikçe temel motivasyonu kaybetme durumu söz konusu olabilir. İslami sivil toplum kuruluşlarında bir formalleşme eğilimi söz konusu. Diyelim ki bazı İslami sivil toplum kuruluşlarında çalışanlar mesai şartlarından, zaman zaman mesailerinin üzerinde çalıştıklarından ya da görev alanları dışındaki işleri yapıyor olmaktan veya ilişkilerin çok profesyonel olmamasından şikâyet edebilirler. Ama geçmişle kıyaslandığında bugün kuruluşların gelmiş oldukları yer ciddi bir biçimde profesyonel ağırlıklı çalışmaların yürütüldüğü, formel kuralların, kaidelerin ve sistematiklerin gittikçe yerleştiği bir yapı olmuş vaziyette. Eğilim de bu yönde. Gitgide İslami kuruluşlar enformellikten uzaklaşıyorlar; cemaat temelli ilişkilerden gittikçe daha açık daha sosyal gönüllülük temelli ilişkilere doğru eviriliyorlar. Profesyonellerin yapı içerisindeki sayısı ve konumu gittikçe artıyor ve gelişiyor.
KAPALI YAPILARA ŞÜPHELİ BAKILIYOR
İslami STK’ların kökte cemaat/tarikat vb. bir hareketle anılmaları veya beslenmeleri, faaliyetleri ve gelişimleri için bir handikap mıdır?
Bütün sosyal durumlarda olduğu gibi avantajları ve dezavantajları var. Dezavantajları şöyle; toplumun geneline hitap etme yönünde bir dezavantaj oluşturuyor. Avantajı da şudur; organize olmuş bir grubun, organize bir faaliyeti şeklinde ortaya çıkma imkânı oluşturuyor, aslında bu dezavantajları bertaraf edip avantajları çoğaltma yönünde bir yönelim söz konusu olabilir. Fakat yaptığımız incelemede şunu görüyoruz, çoğunlukla cemaat ve tarikat temelli kuruluşlar zannedildiği gibi, eskisi kadar kapalı yapılar değiller artık; daha fazla topluma açık, genel katılıma açık, daha fazla kamusal alana hitap eden faaliyetler gerçekleştiren yapılara dönüşmüş vaziyetteler. Cemaatsel yapı içerisinde kapalı faaliyet yapmanın, ağırlıklı olarak toplum tarafından gittikçe yadırganır hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. Son birkaç yıl içerisinde yaşanan hadiselerden ötürü kapalı yapılara karşı şüpheler, endişeler artmaya başladı. Buna mukabil en kapalı yapıların bile gittikçe kendilerini topluma ve kamuoyuna açtıklarını, şeffaflaşmaya başladıklarını; faaliyet bültenleri yayımlamaya, internet sitelerinin gittikçe faaliyetleri daha fazla yansıtır hale getirdiklerini; dışardan bağış toplamaya başladıklarını ve genel kitleye yönelik eğitimler, yardımlar ve diğer çalışmaları yapmaya başladıklarını görüyoruz. İslami STK’lar aşırı kamusallaşmanın getirdiği birtakım problemlerle yüzleşseler de şu anda şeffaflaşmanın avantajları dezavantajlarından fazla.
GÖNÜLLÜ İNSAN AZALDI, EĞİTİMLİ PROFESYONEL İNSAN ARTTI
Nitelikli ve vasıflı insanların, eğitim anlamında ilerlemiş kişilerin İslami STK’larla daha az ilişki kurduğunu görüyoruz. Bu neden olabilir?
Aksine geçmişle kıyaslandığında, İslami kuruluşlarda gittikçe cemaatçi adam tipinin arka plana çekildiğini hatta zamanla ortadan kalktığını, yerine cemiyetçi, daha fazla eğitimli insan tipinin geldiğini görüyoruz. Yani cemaatçilikten cemiyetçiliğe geçiş söz konusu. Azalan eskinin adanmış insanı, artan eğitimli profesyonel uzmanlar. Zira belirli türden faaliyetleri belirli türden çalışmaları gerçekleştirebilmek için yabancı dil bilen, nitelikli eğitimler almış, alanında uzmanlaşmış insanlara ihtiyaç var. Bu türden insanlar gittikçe sayıca artıyorlar, daha merkezi bir konuma geliyorlar.