• Reklam
  • Künye
  • İletişim
  • ABONE OL!
  • GENÇ'e Yazı Gönder
  • Atölye Çalışmaları
    • Yazı Atölyesi
    • Fotoğraf Atölyesi
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS
Kısa yoldan ABONE olmak

logo

  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
Anasayfa
  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!
  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!
  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!
  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız
  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!
  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart
  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!
  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!
  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!
  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık
  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!
  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!
  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!
  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var
  • ANASAYFA
  • Bir Soru Bir Cevap
  • İbadetler Birbirlerinin Yerini Tutabilir mi?

İbadetler Birbirlerinin Yerini Tutabilir mi?

13.10.2011 17:47
Bir Soru Bir Cevap
7315
Osman Nuri Topbaş

Efendim; âyet-i kerîmede bildirildiği üzere, insanlar ve cinler Cenâb-ı Hakk’a ibadet etmek için yaratılmıştır. Peki, insanın namaz, oruç,  zekât, hac gibi farklı ibadetlerle mükellef tutulmasının sebeb-i hikmeti nedir? Bir ibadet, diğerinin yerini tutabilir mi? Bizlere bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu suâlinize müşahhas bir misalle cevap vereyim:

İnsanın farklı ibadetlerle mükellef tutulması, tıpkı bir insanın, ömrü boyunca sadece bir gıdâ ile yetinmeyip farklı yiyeceklerle  beslenmesi gibidir. Nasıl ki insan vücûdunun sıhhat ve selâmeti için pek çok gıdâ ile beslenmesi zarûrî ise, bunun gibi  rûhun da gerçek huzuru tatması için bütün ibadetlerin feyz ve rûhâniyetine ihtiyacı vardır. Zira her ibadet, rûha kuvvet ve hayâtiyet  veren ayrı bir vitamin mesâbesindedir. Bunun içindir ki namaz ve oruç, kişi akıl-bâliğ olunca kendisi için farz kılınmış; zekât, belli  seviyede bir mülkiyete sahip olunca zarûrî sayılmış; yine gerekli vasıflarını taşıyan her mü’minin ömründe en az bir defa haccetmesi emredilmiştir.

Burada şu hakikati de belirtmek lâzımdır ki, Cenâb-ı Hakk’ın, yoktan yarattığı biz kullarının ibadetlerine aslâ ihtiyacı yoktur. Hem  uhrevî kazanç hem dünyevî sevap bakımından ibadete asıl ihtiyacı olan bizleriz. Nitekim bütün mahlûkât, hayatları boyunca Cenâb-ı  Hakk’a ibadet etse, bu O’nun şânını bir nebze dahî artırmayacağı gibi, bütün mahlûkât O’na ibadetten gâfil kalacak olsa, yine bu,  O’nun şânından bir zerre dahî eksilmeye yol açmaz.

Her ibadet, taşıdığı mânâ ve vasıflar itibâriyle;

- İnsanda îmânın kemâle ermesine,

- Mârifetullâh’ın, yani Cenâb-ı Hakk’ı kalpte tanıyabilme idrâkinin seviye kazanmasına,

- Mü’minin rûhen tekâmül edip kalben olgunlaşmasına,

- Kulun Rabbine yakınlaşarak O’nunla dost olmasına vesîle olur.

Nitekim huşû içerisinde edâ edilen bir namaz, kalbe ihsan duygusunu ve Allah ile beraberlik şuurunu nakşederken; âdâbına riâyetle  utulan bir oruç, açların hâlinden anlamayı telkin ederek gönülde merhamet ve şefkat duygularını inkişâf ettirir. Diğer taraftan da yarım günlük bir açlık bizleri, Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerinin kadrini derinden derine düşünmeye sevk eder. Sanki iki kefen parçasına bürünerek büyük bir hiçlik içerisinde îfâ edilen hac ise, insanı daha bu dünyada iken uhrevî bir iklime sokarak, kişiye  mahşer ânının küçük bir provasını yaşatır. Velhâsıl, Allah rızâsı için yapılan her ibadet, aynı zamanda insan rûhuna apayrı gıdâlar  verir. Bu gıdâların her biri, birbirini tamamlayıp âhenkli bir bütünü oluşturan unsurlar mevkiindedir.

Bu sebeple, kâmil bir mü’minin bir ibadete ağırlık verip diğerlerini hafife alması, hele hele de terk etmesi aslâ söz konusu olamaz.  Yani hiç kimse, “Ben namaz kılmıyorum, ama kalbim çok temiz!”, “Ben içki içiyorum, ama orucumu da tutuyorum!” gibi sözlerle  kendini savunma hakkına sahip değildir. Bunlar, gerçek bir îman şuuruna ve kulluk âdâbına yakışmayan, dînî idrâkteki sakatlık ve  noksanlığı açıkça ortaya koyan gâfilâne sözlerdir.

Nitekim Hazret-i Ebû Bekir t’ın halîfeliği döneminde, sadece ibadetlerden biri olan zekâtı vermeyi reddeden bâzı müslümanlara kat’iyen tâviz vermeyip üzerlerine ordu göndermesi de bu hususta çok mânidardır.

Öte yandan, bir ibadetin eksikliği bile, kişinin hâl ve davranışlarındaki noksanlıklarla dâimâ kendini gösterir.

Meselâ namazı ihmâl eden bir kimsenin Cenâb-ı Hakk’a yakınlığı azalır. Orucu ihmâl eden, katı kalpli, merhamet ve şefkat yoksulu  olur. Allâh’ın ihsânı olan mal ve mülkten sadaka, infak ve zekât vermeyen kimsenin malının bereketi kaybolur, kalbi taşlaşır, cimri,  bencil ve egoist biri hâline gelir.

Meselâ şu hâdise, zekât ve infâkın gönülde hâsıl ettiği güzel tesiri ifâde etmesi bakımından ne kadar ibretlidir:

Bir sahâbî, Peygamber Efendimiz’in yanına giderek kalbinin katılığından şikâyet eder. Âlemler Sultânı Efendimiz r, ona şu tavsiyede  bulunur:

“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakiri doyur, yetimin başını okşa!” (Ahmed, II, 263, 387)

Yani her ibadetin insanın kalbine kazandırdığı ayrı bir feyz ve rûhâniyet vardır. İnsan da, ancak dînin emrettiği ibadetleri lâyıkıyla  yaptığı ölçüde “gerçek mü’min” ve “kâmil insan” vasfını kazanabilir.

Burada Hazret-i Mevlânâ’nın şu îkazını da hatırlamak yerinde olacaktır:

“Hak’tan gayrıyı hedef tutan ibadet, suçtur. Gösteriş için kılınan namaz, dıştan temiz ve saf görünürse de içi gizli şirkle bulanmaktadır.  Nasıl ki, içine bir damla necâset düşen bir menbâ suyu, lezzet ve sâfiyetini kaybederse, hasta ve gâfil kalple yapılan ibadetler de böyledir.”

Suâlinizin ikinci kısmını teşkil eden; “Bir ibadetin, diğerinin yerini tutup tutamayacağı” hususunda da, yine müşahhas bir misalle cevap vereyim:

Bir bardak suyu masanın üstüne bırakıp, bir arkadaşınızdan o su hakkında sizi bilgilendirmesini isteseniz, o arkadaşınız, suyun  sıcak mı soğuk mu olduğunu anlamak için bardağa dokunur, temiz mi kirli mi olduğunu anlamak için bardağa etraflıca bakar ve acı  mı tatlı mı olduğunu anlamak için de tadına bakar. Yani bir bardak suyun mâhiyetini idrakte bile her uzvun farklı bir fonksiyonu vardır  ve hiçbiri, diğerinin yerini tutamaz. Aynen bunun gibi her ibadetin dînî hayatta birbirini tamamlayan ayrı bir vazifesi vardır ve hiçbir  ibadet diğer bir ibadetin boşluğunu dolduramaz.

Bu sebeple nasıl ki insan vücûdundan hiçbir uzuv, bir diğerinin yerini tutamazsa, bir kulun da kâmil bir mü’min olabilmesi için bütün  ibadetlerinde huşûya riâyet etmesi, hiçbir ibadetinde ihmal ve aksaklık göstermemesi lâzımdır.

Mevlânâ Hazretleri’nin naklettiği şu misâl, bu hakîkate ne güzel işâret etmektedir:

“Anlayışlı, hâl hatır, yol yordam bilen birisi, gaflet içinde bulunan bir sağır ahbâbına:

«–Komşun hastalanmış, haberin var mı?» dedi

Gâfil sağır, bunun üzerine kendi kendine ziyâretinin muhâsebesini yapmaya başladı:

«Diyelim ki komşumu ziyârete gittim. Bu sağır kulakla, o hasta dostumun ne dediğini nasıl anlayabilirim? Hem insan hasta olunca,  sesi de kısık, zayıf ve yavaş çıkar. Bu durumda onun sözlerini hiç anlayamam. » diye düşündü. Sonra:

«Fakat komşudur, çâresiz gitmem lâzım. Aksi hâlde herkes beni ayıplar, îtibârımı kaybederim.» diyerek gitmeye karar verdi.

Ardından da şöyle bir plân yaptı:

«Ben onu ziyârete gittiğimde, dudaklarının kımıldadığını görürsem, ne dediğini tahmin etmeye çalışıp hastaya duymadığımı belli  etmem. Zaten o da içinde bulunduğu ıztıraptan dolayı bunun farkına varmaz. Evvelâ:

“–Nasılsın ey benim dertli komşum?” derim. O da bu suâle elbette:

“–İyiyim, hoşum!” diyecektir. Ben de:

“–Allâh’a şükürler olsun!..” derim. Sonra:

“–Ne yemek yedin?” diye sorarım. O:

“–Şerbet içtim, yahut mercimek çorbası yedim.” der. Ben de:

“–Âfiyetler olsun!” derim. Sonra:

“–Peki, hekimlerden kim geliyor? Seni kim tedâvi ediyor?” diye sorarım. O da:

“–Filân geliyor.” diye cevap verir. Ben de gönlünü almak için:

“–O hekimin ayağı çok uğurludur. İyi ki onu çağırmışsınız; o gelince işler yoluna girdi demektir.” derim, diye aklınca soru ve cevapları  hazırladıktan sonra kalktı, hasta komşusunu ziyarete gitti.

Her ibadetin, insan rûhuna verdiği gıdâ ayrıdır. Bunların hepsi de birbirinin tamamlayıcısıdır. Bunlardan birinin eksik olması, tıpkı bir  binanın temel sütunlarından birinin eksik olması gibi tehlikelidir. Bu sebeple insanın, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği bütün ibadetleri îfâ  etmeye gayret göstermesi zarûrîdir.

Aynen tasarladığı gibi ilk önce:

“–Nasılsın ey benim dertli komşum?” dedi. Binbir acı ve ıztırap içinde kıvranan hasta, inleyerek:

“–Çok fenâyım, sanki ölüyorum.” dedi. Ancak bunu işitmeyen sağır, derhâl daha evvel içinden kurduğu cevabı yapıştırdı:

“–Allâh’a şükürler olsun!..”

Hasta, bu söze son derece incindi, canı iyice sıkıldı. Komşusunun tezatlı hâlinden bir şey anlayamadı:

«Demek ki bu komşu, benim ölmemi istiyor!..» diye düşündü. Bundan habersiz olan sağır, ikinci suâlini sordu:

“–Bu gün ne yemek yedin?”

Zaten canı sıkılmış olan hasta, kızgınlıkla:

“–Zehir, zakkum!” dedi.

Sağır:

“–Âfiyetler olsun!” deyince, hastanın öfke ve kahrı büsbütün arttı. Çünkü hasta, olgun kişilerden değildi.

Bundan sonra sağır:

“–Derdine çâre bulmak için hekimlerden kim geliyor? Seni kim tedâvi ediyor?” diye sordu.

Hastanın öfkesi had safhaya gelmişti. Tahammül edemeyip büyük bir gazapla haykırdı:

“–Kim olacak, Azrâil geliyor! Haydi beni daha fazla çıldırtmadan defolup git buradan!” dedi.

Fakat gâfil sağır, adamın söylediklerini duymadığı gibi, onun hâlinden de ne durumda olduğunu anlamıyor, habire tasarladığı  cevapları sıralıyordu. Hafif hafif başını sallayarak hastaya bu defa:

“–Onun ayağı çok uğurludur. O geldiği için sevin, neşelen!” cevabını verdi ve vazifesini yerine getirmenin memnûniyetiyle hastanın  yanından ayrıldı.

Evden çıkarken:

«İyi ki, böyle bir ziyareti gerçekleştirdim de îtibârımı korudum. Hem de bir zavallı hastanın gönlünü almış oldum.» diyordu.”

Velhâsıl, insan vücûdunda kulağın yerini göz, gözün yerini kulak tutamayacağı gibi, hiçbir ibadetin yerini de bir diğeri tutamaz. Her ibadetin, insan rûhuna verdiği gıdâ ayrıdır. Bunların hepsi de birbirinin tamamlayıcısıdır. Bunlardan birinin eksik olması, tıpkı bir  binanın temel sütunlarından birinin eksik olması gibi tehlikelidir. Bu sebeple insanın, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği bütün ibadetleri îfâ  etmeye gayret göstermesi zarûrîdir.

Cenâb-ı Hak, niyet ve amellerimizi, rızâsına muvâfık eylesin. Cümlemizi, sırât-ı müstakîm üzere yürüyen, sâlih ve sâdık kullarından  kılsın…

Âmîn…

BU YAZIYI BEĞENİN:

Yazar Hakkında

Osman Nuri Topbaş

1942 yılında İstanbul Erenköy’de doğdu. Babası Musa Topbaş, annesi de H. Fahri Kiğılı'nın kerîmesi Fatma Feride Hanım’dır. İlk eğitimini Erenköy Zihni Paşa ilkokulunda tamamladı. İlkokul yıllarında özel Kur’an eğitimi aldı. 1953 yılında İstanbul İmam -Hatip Okulu’na girdi. O yıllarda bu okul, Osmanlı’nın ulu çınarlarının bakiyyeleri sayılan M. Celaleddin Ökten, Mahir İz gibi üstadların, Nureddin Topçu gibi Bat...

Fikrinizi / Yorumunuzu Bizimle Paylaşın...

Son Manşetler

  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart

  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!

  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!

  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık

  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!

  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!

  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • Tümü

Benzer Yazılar

Niyetlerimiz Hâlis Olsun
Niyetlerimiz Hâlis Olsun
Muhterem Efendim, bir müs...
Huzurlu Aile Yuvası
Huzurlu Aile Yuvası
Ailede huzur için nelere ...
İslâmofobi Değil, İslâm Fazîleti
İslâmofobi Değil, İslâm Fazîleti
Bugün dünyada "İslâmofobi...
Eşitlik Maskesiyle Kadın İstismârı
Eşitlik Maskesiyle Kadın İstismârı
Son yıllarda önce "Kadın ...

Genç Dergisi 194. Sayı

POPÜLER YAZILAR

  • Son Eklenen
  • Çok Okunan
  • Haber Merkezi

Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

Kötülere Karşı Farkındalık Şart

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

Genç Dergi Mayıs Sayısı Çıktı! 8431120

Bagamoyo Afrika... 4919021

Kasım Sayımız Çıktı! 3480418

Hangi Filmi Neden İzleyelim? (Özel Çalışma) 1186889

En Güzel Cuma Hediyeleri! 287341

10 Soruda Sen Kimsin? 275545

Leyla ile Mecnun Fuzuli mi? 165989

31.12.2024

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

01.12.2024

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

01.11.2024

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

02.10.2024

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

01.09.2024

GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

31.07.2024

GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

20.06.2024

Dertle Yüzleşince Dertler Yüzleşince

Tüm Videolar

Video GENÇ

En Önemli Yetenek: Sunum!
Takip Edin

GENÇ Twitter Akışı

@gencdergi kullanıcısından Tweetler
TÜM FOTOĞRAFLAR

FOTOĞRAF GALERİSİ

  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
TÜM YAZILAR

GENÇ BİLİM

  • Yazmak Üzerine Bir Swot Analiz
    İnsanlığın tekâmül süreci...
  • Adâb-ı Muâşeret Hastalıkları ve Edebî İyilik Hâli
    Âdâb-ı muâşeret hastalıkl...

GENÇ FACEBOOK AKIŞI

Genç Dergi

İLETİŞİM

Reklam
ABONE OL!
Künye
Yazarlar
İletişim

GENÇ'ten

GENÇ'e Yazı Gönder
Yazı Atölyesi
Fotoğraf Atölyesi
Psikolojik Danışman
Ödüllü Test










GENÇ Bilişim © 2006 - 2025 . Tüm Hakları Mahfuzdur.
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS