
Ülkemizin en meşhur şeylerinden biri darbelerdir. Üniversite sonrası darbeleri de görmüş olduk. Hem iç siyasetin hem dünya siyasetinin o dönemini yaşamak insana gerçekten çok önemli bir birikim sağlıyor. Bu yüzden ömrümün bereketli olduğunu söyleyebilirim.
Diş hekimliği, fotoğraf sanatçılığı, milletvekilliği, sivil toplum ve daha birçok şey. Süleyman Gündüz’den bahsederken tüm bunları işin içerisine almak gerekiyor; çünkü karşımızda dopdolu bir hayat yaşayan, düşünen ve sanat icra eden biri var. Kendisiyle hayatını, duyarlı olmayı ve Kudüs’ü konuştuk.
Sizinle sadece belli konular etrafında değil, birçok konuda konuşabiliriz düşüncesi oluştu hayatınızı inceleyince. Diş hekimliği, milletvekilliği, danışmanlık ve fotoğraf sanatçılığı. Bereketli bir ömür yaşıyorsunuz diyebilir miyiz?
57 yaşındayım, doğrusu Allah bana çok bereketli bir ömür nasip etti. 1975’li yıllardan itibaren merkezinde yer aldığımız coğrafyamızda bütün gelişmelere tanıklık ettim. Devrimler, savaşlar, felaketler... Kendi özümde de romanlara konu olabilecek bir hayat sürdüm. 70’li yılların üniversite öğrencisiyim. Devrim çağlarının son dönemleriydi. Küba Devriminin ardından, benim ergenlik dönemimde Nikaragua Devrimi, İran İslam Devrimi ve Afganistan Direnişi gerçekleşti. Böyle bir atmosferin içinde yetiştim. Bundan dolayıdır ki özellikle öğrencilik dönemlerimizde dünya meseleleri yani, sınırlarımızın içinde ve sınırı aşan yerlerdeki olaylar bizim kendimizi sorumlu hissettiğimiz olaylar oldu ve ona göre bir düşünce inşa etmeye çalıştık. Türkiye’deki İslami çevrelerin etkilendiği yazarlardan ve siyasilerden bizler de etkilendik. Buna ek olarak dünya üzerinde o güne kadar devrimci mücadele vermiş olan gerek Marksist düşünceye sahip gerekse İslamcı düşünceye sahip olan insanların belki bütününün biz de bir karşılığı oluştu. Dolayısıyla benim parantezim diğer arkadaşların parantezinden daha genişti. Ayrıca ben sadece okuyarak tanıklık yapanlardan değilim, bizatihi yerinde görerek tanıklık yapanlardan oldum. Bu saydığım bir kısım vakaları yerinde gördüm. Birçok savaş, bunun yanında depremler, açlıklara tanıklık ettim. Tabii bunların hepsi insanın zihin dünyasında bir karşılık oluşturuyor. Dolayısıyla inancımızın da gereği bütün insanlığa karşı bir sorumluluk duygusu gelişiyor.
Ülkemizin en meşhur vakalarında biri de darbelerdir. Üniversite sonrası darbeleri de görmüş olduk. Hem iç siyasetin hem dünya siyasetinin o dönemini yaşamak insana gerçekten çok önemli bir birikim sağlıyor. Bu yüzden ömrümün bereketli olduğunu söyleyebilirim.
MÜSLÜMANLAR KENDİLERİNE AİT SÖZ ÜRETEMEDİLER
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a danışmanlık yaptığınız dönemde bir de Bosna’daki katliama dair derin araştırmalarınız ve yardımlarınız oldu. Bu duyarlılığı nasıl sürdürüyorsunuz?
Bugünkü gençlerin dünün dünyasına takılması değil bugünün ve yarının dünyasını anlaması gerekir. Özellikle kendi kültür havzasında ortak gördüğüm insanların böyle düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. Şüphesiz bölgemizdeki sorunların dünün aklıyla çözüme ulaştırılmaya çalışılmış olması bugünkü mevcut kaotik yapıyı derinleştiriyor. Geleceğe baktığımız zaman ise dünyanın başka bir yere doğru gittiğini görüyoruz. Son iki yüz yıldır Müslümanlar evrensel paradigmalar oluşurken kendilerine ait bir söz söylemediler. Müslümanların bugün dünya üzerinde baktığımız zaman sayısal varlığından bahsedebiliriz ancak nitelik olarak ne anlam ifade ettiği konusunda görebileceğimiz şey Müslümanların büyük bir hiç konumunda olduğudur. Bireysel olarak çok dindar olabiliriz ancak toplumsal olarak Müslümanların dünya ailesi içinde ne anlam ifade ettiği hususunda bir karşılık yok. Bu böyle olmamalı. Biz bir anlam ifade etmeliyiz. Bugün 1,7 milyar Müslüman’ın varlığından bahsediliyor. Müslümanlar yeryüzünde büyük bir yer işgal ediyor ve dünya ailesine mutlak anlamda bir şeyler söylemesi gerekiyor. Dün söylediler. En azından son 200 yıla kadar bir şeyler söylediler ve dünyada önemli değişimlere imza attılar. Bugün eğer biz Batı dünyasında Reform’dan, Rönesans’tan, Aydınlanma Çağı’ndan bahsediyorsak şüphesiz Müslümanların bunun üzerindeki etkisinden bahsetmek zorundayız.
KUDÜS MÜSLÜMANLARIN BU ÇAĞA VEREBİLECEKLERİ CEVABIN ADIDIR
Kudüs’ün sizde özel bir yeri olduğunu biliyoruz. Nedir Kudüs’ü sizin için önemli kılan?
Kudüs benim açımdan Müslümanların bu çağa verebilecekleri cevabın adıdır. Kudüs bizim için Müslüman şairlerin söylediği gibi bütün insanlığın şehri olarak görülür. Sezai Karakoç ne der, ”Gökyüzünde inşa edilip yeryüzüne indirilen şehir, Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri.” Hazreti Peygamber Efendimize (s.a.v.) ait olduğu söylenmiş olan bir hadisi şerifte de şöyle bahseder. Der ki ”Kudüs, ey Allah’ın seçtiği toprak, onun kullarının vatanı, dünya senin duvarlarından dünya oldu. Sana doğru inen çiğ taneleri bütün hastalıklara şifa getirir, çünkü onun geldiği yer cennet bahçeleridir.”
Biz aslında Kudüs’e, Kudüs’ten bu çağa yönelik bir cevabı olacak bir dilin ilhamını aramaya gidiyoruz. Çünkü biliyoruz ki Kudüs’te Müslümanlar Kudüs’ün yönetimini üstlendikleri zaman farklı inanç mensuplarının da bir arada ve özgürce yaşadıklarını gördük. Bunun teminatı Müslümanlar oldu. Özellikle yaşanmışlıkları biliyorum, bugün de orada yaşananları görüyorum, o coğrafyada olan biteni anlıyorum. Birçok olaya bizzat tanıklık ettim ve yaşananlar beni çok etkiliyor. Bir bakıyorum dostum öldürülmüş veya tutuklanmış veya ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Ama biz Kudüs’ü bir yeni bir dilin inşası olarak anlayabilir, bu çağa bir cevap olarak verebiliriz, onun için ben de Kudüs’e ilham aramaya gidiyorum.
Mutlaka okunması gereken üç kitap?
Aliya İzzetbegoviç’in Doğu ile Batı Arasında İslam, yine Aliya’nın Tarihe Tanıklığım, bir tanesi de Edwardo Galeano’nun Aynalar adlı kitabı.
İyi ki yapmışım dediğiniz bir şey?
İyi ki sanatla uğraşmışım diyorum.
Peki vazgeçilmeziniz var mı?
Yok, hayır. Ben hiçbir servet sahibi değilim, yani hiçbir malvarlığım yok, ne bir araba, ne de bankada birikmiş param var, hiçbir şeyim yok. Sadece on beş bin kitabım var. Eskiden onlar benim için çok büyük önemlilik arz ediyordu, şimdi geriye dönüp baktığımda, vazgeçemem diye görmüyorum bunları. Belki de bu biraz da menzile doğru yaklaşmış olmamızdan kaynaklanır. Vazgeçemeyeceğim hiçbir şey yok. Vazgeçemeyeceğim tek şey, elbette inancım. Ben Müslümanım ve ömrümün sonuna kadar da bir Müslüman olarak kalacağım inşallah.
Elinizde bir mikrofon var, tüm dünyaya bir cümleyle sesleneceksiniz ama bir hakkınız var. Ne söylerdiniz?
Çok zor bir soru... Barışın dilini inşa edin, savaşın değil. Selam verin. Selamın diline iltica etmek zorundayız.