
Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan “narsisizm” kavramı ne anlama geliyor? Narsistik kişilik bozukluğu ne demek? Narsistik özellikler ve narsisizm çeşitleri nelerdir? Profesyonellerde narsisizm nasıl kendini gösteriyor? Sosyal medya narsisizmi besliyor mu? Gerçek narsistler ve pasif narsistler arasında ne gibi farklar var? Peki, biz ne diyoruz? Bunlar ve daha fazlasını “Narsisizm” dosyamızda masaya yatırıyoruz.
Dile kolay geldiği için genelde “narsizm” olarak ifade edilen sözcüğün aslı “narsisizm”dir. Kavramın anlamına baktığımızda ise pek çok tanımlaması olmakla beraber “insanın kendisini aşk derecesinde sevmesi, egosunu yüceltmesi, varlığını her şeyin üzerinde tutması” anlamları karşımıza çıkıyor. Türk Dil Kurumu’nda (TDK) “özseverlik” halk arasında “kendini beğenmişlik” olarak geçen narsisizmin popüler psikolojideki adı ise “büyüklenme hastalığı.”
Kavramın kökenine indiğimizde ise Yunan Mitolojisi’nde geçen şu olayla karşılaşıyoruz: Narkissos isimli genç, kendisine âşık oluyor ve suya yansıyan suretine sarılmak isterken boğularak ölüyor. Narsist olarak tanımlanan kişilerde tıpkı Narkissos gibi kendilerine hayran olma hastalığı vardır. Narsisizm kavramını bu efsaneden esinlenerek ilk kullanan kişi ise Freud olarak gösteriliyor.
Narsistlerin Özellikleri
Narsisizm esasında bir kişilik bozukluğudur. Narsist kişiliklerde bencillik, egoizm, enaniyet gibi hallerin hepsini kapsayacak özellikler mevcuttur. Kibirlidirler. Kendilerinden başka kimseyi umursamazlar. Hep almayı severler, vermeyi sevmezler. Sürekli merkezde/ilgi odağı olmayı isterler. Empati yapma özellikleri yoktur. Eleştiriye açık değillerdir. Meşhur, zengin ve toplumda üst düzeyde olma gibi hayalleri vardır.
Diğer İnsanlarla İlişkileri
Çıkarları söz konusu olduğunda alçak gönüllü olurlar ve bu rolü çok güzel oynarlar, ancak çıkarları bittiğinde acımasız olurlar. Pragmatist kişilerdir. İyilik ve fedakârlık yapmazlar fakat gösteriş maksadıyla küçük davranışlarda bulunurlar. Uzaktan kibar görünseler de yakın temasta bulundukları kişilere ezerek acı verirler.
Ruh Halleri
Bulundukları her yerde kendilerini ispat etme çabası içindedirler. Başka bir otoritenin olduğu yerde kendilerini güvende hissetmezler. Onları mutlu eden şey sürekli övülmektir. Başkalarının kendilerine özel muamelede bulunmalarını beklerler. Erdem, haysiyet, onur gibi değerler hakkında farkındalıkları yoktur.
Daha Çok Kimlerde Görülüyor?
Daha Çok Kimlerde Görülüyor? Sanatçılar, siyasetçiler, akademisyenler, patronlar, yöneticiler ve iş adamlarında narsisizm daha fazla görülüyor.
Gerçek Narsisizm - Pasif Narsisizm
Narsistleri iki gruba ayırmak mümkün. Birincisi gerçek narsistlerdir ki bunlar yukarıda bahsettiğimiz gruba giriyorlar. İkinci grubu ise aslında narsist olmadığı halde narsistik savunmalarla hayata tutunan kişiler oluşturuyor. Toplum nezdinde değer görmeyen kişiler kendilerini dış görünüşleri ile kabul ettirmek istiyor. Fakat ne kadar uğraşsalar da gideremedikleri bir yetersizlik duygusu bulunuyor. Pasif narsistler gerçek narsistlere göre terapiden daha iyi sonuçlar alıyorlar.
Etnik Narsisizm
Bireysel narsisizmde kişinin kendisini üstün görmesi söz konusu iken etnik/toplumsal narsisizmde insanın mensup olduğu ırkı üstün görmesi, diğerlerini ötekileştirmesi söz konusudur. Hitler ve Yahudilerin misyon olarak benimsediği tutum etnik narsisizme girmektedir.
Küresel Narsisizm
Narsisizm bir kişilik bozukluğu olarak tanımlansa da toplum içinde yayılarak bir hayat tarzı haline geliyor. Küresel narsisizm denildiğinde akla gelen ilk örnek ABD toplumu oluyor. Dünya nüfusunun yüzde beşini oluşturdukları halde dünya kaynaklarının yüzde 25’ini tüketiyorlar. Yani her bir ABD’li dünya genelinden beş insan kadar tüketiyor.
Kişiye Özel Kampanyalar, Kişisel Gelişim Kitapları Narsisizmi Besliyor
Kapitalizmin yansımalarından birisi olan kişiye özel kampanyalardan kastedilen isme özel eşyalar, telefon şirketlerinin “size özel” diyerek uyguladığı paketler, en iyi otomobile layıksın diyen reklamlar insanın kendisine atfettiği manayı bambaşka boyutlara taşıyor. Kişisel gelişim kitaplarının “sen harikasın, sen çok güçlüsün” tarzındaki üslubu insanın benliğini kabartarak narsisizmi pompalıyor.
Profesyonellerde Narsisizm
Liderlikle narsisizm iç içe geçmiş bir yapıdadır. Liderlerin biraz narsist olması gerektiği yönünde görüşler mevcut. Doç. Dr. Salim Atay’ın “Çalışan Narsist /Örgütler Liderler Yöneticiler ve Astlar” isimli kitabının arka kapağında yer alan narsistlerle ilgili şu ifadeler dikkat çekici:
“Dünyayı değiştirecek, anlam katacak vizyon”larıyla kendilerine ve tüm topluma yol açmaya, “bağımsız düşünme ve risk alabilmeleriyle” başarılı girişimlere, “tutkulu ve karizmatik” yapıları ile insanları etraflarında toplamaya, “azim ve bitmeyen öğrenme motivasyonları” ile gelişmeye, üretmeye “tehditler karşısında tetikte duruşlarıyla” sürekliliğe ve kalıcılığa, “mizah duyguları” ile mutluluğa aracılık edebilecek potansiyele sahiptirler.”
Bir nevi olumsuz kişilik özelliklerini faydalı iş üretiminde kullanmak gibi değerlendirilebilir bu yaklaşım. Fakat narsistik liderler kurumun imkânlarını kendi egolarını büyütmek ve güçlerini geliştirmek için kullandıklarından kalıcı bir kurum kültürü yaratamayacaklardır. İstikrarlı kurumların liderlerinin mütevazı oldukları ise önemli tespitlerden birisi.
Acı Son
Narsist profesyonellerin sonunu ABD’de büyük firmaların CEO’larına bakarak görmek mümkün. Bu yöneticiler çok büyük gelirleri olan, önemli kararlar alan, korumalarla gezen, randevu alması dahi imkânsız kişilerdir. Tespitlere göre bu CEO’ların yüzde ellisi emekli olduktan sonra kalp krizi geçiriyor. Büyük kısmı hayatını kaybediyor. Emeklilikle birlikte sahip oldukları imkânları bir anda kaybeden yöneticiler boşluğa düşüyor ve bu hal onlarda buhrana sebep oluyor. Buradan da anlıyoruz ki, kişi mesleki çabası ile alçakgönüllülüğü birleştirebilse hangi konumda olursa olsun hayatını mutmain bir halde geçirebilir.
Kim Ne Dedi?
Politik Narsisizm
Alper Hasanoğlu
Alper Hasanoğlu’nun Radikal’de kaleme aldığı “Politik Narsisizm” başlıklı yazısının şu bölümü dikkat çekiyor. “Çocukluktaki narsistik yaralanma ne kadar büyükse politik hırs da o kadar büyüktür. Düşünsenize, yoksa kim bir ülkeyi yönetmeye talip olur? Bir randevudan öbürüne koşulan, özel hayat diye bir şeyin kalmadığı, gayri insani politik ilişkilerin içinde kaybolunan, samimi tek bir duygu ve düşünce kırıntısının bile var olmadığı bir dünyada neden olmak istesin bir insan? Eğer ancak iktidarın, gücü elinde bulundurmanın doyurabileceği bir narsistik açlık içinde değilse...”
Bu kısmı okuduktan sonra ister istemez yorum yapma ihtiyacı hissediyor insan. Bir ülkenin karar mekanizmasında bulunmak istemenin elbette farklı sebepleri vardır. Fakat bunu sadece narsisizme indirgemek sığ bir bakış olur. Tüm bu politik ilişkilere, özel hayatı feda etmeye, samimiyetten yoksunluğa katlanmanın daha yüce bir maksadı daha var ki o da “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” hadisini temel alan bir hayat felsefesidir. İnsanlığa hizmette bulunurken kendi rahatını feda etmekten çekinmeyen ve karşılığında sadece yaratıcısının rızasına talip olan bir anlayış varsa o da İslam’ın insanlığa teklif ettiği yönetim anlayışıdır.
Narsisizm ve Samimi Özgüven Ayrı Şeylerdir
Kemal Sayar
Psikiyatri profesörü Kemal Sayar narsisizm ve özgüveni birbirinden ayırmak gerektiğini bir yazısında şu şekilde ifade ediyor: “Her özgüveni yüksek olan insan narsistik bir yapıya sahiptir diye bir kural yoktur. Sağlıklı bir özgüveni olan insanlar, egoları tehdit altındayken eksiklerini agresif bir şekilde kapamaya çalışmazlar. Başarısızlıklarını, limitlerini ve hatalarını kabullenmekte zorluk çekmezler ve bu başarısızlıklarla yüzleşince öfkeli ve utanç dolu bir şekilde tepki vermezler. Doğru bir iş yaptıklarında ve iltifatla karşılaştıklarında sahte bir kibir takınmak yerine, daha samimi bir gurur, kendine inanç ve özsaygı sergilerler.”
Selfie, Kişilik Zaaflarına Yol Açıyor
Nevzat Tarhan
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, günlük hayatın bir parçası haline gelen selfie çekmenin psikiyatri açısından da değerlendirilebileceğini söylüyor. Kişinin her davranışı kayıt altına alarak selfie çekmesini narsistik bir doyum olarak yorumluyor.
Tarhan, özel zamanlarında selfie çekmesinin hastalık olarak kabul edilmediğini ancak kişinin her durumunu kayıt altına almasının benmerkezciliği teşvik ettiğini söylüyor. Narsistik kişilik bozukluğu olanlarda selfienin daha çok görüldüğünü ifade eden Tarhan, uygulamanın dozunu kaçırmamak gerektiği tavsiyesinde bulunuyor.
Sosyal Medya Narsist Yapıyor
Vehbi Bayhan
İnönü Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vehbi Bayhan’ın 15 bin 496 üniversite öğrencisi ile yaptığı araştırmaya göre sosyal medya gençlerde ‘narsistik kişilik eğilimi’ni artırıyor.
Bayhan’a göre narsisizmin ileri aşaması “biz ve öteki” ayrımını derinleştirerek ırkçılığa yol açıyor. Bu düşüncelerini şu sözlerle ifade ediyor: “Benim milletim ileri, benim milletim güzel, başka ülkeler önemli değil’ demeye başladığınız zaman konu ırkçılığa varıyor. Donald Trump’ın iktidara gelişine bakın, Müslümanları ötekileştirdi, Meksikalıları ötekileştirdi ve kazandı. Bireysel narsizm toplumsal narsizme ulaştığı zaman sorunlar çıkıyor. Bireysel narsist, toplumsal narsist olmaya hazır bir kişiliktir.”
Bayhan, sosyal medya kullanıcılarının gelişmeleri kaçırmama korkusu ve sürekli başkalarının ürettiklerini izlemenin yaratıcılığı öldürdüğünü savunuyor. Ayrıca takipçi ve like (beğeni) sayısını artırarak narsist kimliklerini tatmin ettiklerini belirtiyor.
Sen Hz. İnsan’sın Ama Sadece ‘Potansiyel’ Olarak
Mustafa Merter
Mustafa Merter’le narsisizm üzerine yapılan bir röportajda şu soru soruluyor ve bakınız nasıl bir cevap veriyor:
Eğitim sisteminin çocuklarımızda bencilliği artırdığını söyleyebilir miyiz?
Jean Twenge, “Asrın Vebası: Narsisizm İlleti” kitabında, “biz çok büyük bir hata yaptık; çocuklara bedelini ödemeden sen çok özelsin deyip her şeyi vermeye başladık, neticede bu nesil ortaya çıktı” diyor. Bizim modern(!) eğitimcilerimiz Amerika’yı yirmi-otuz sene geriden takip ettiği için eğitime koşulsuz kabul ilkesini özenle yerleştirmeye çalışıyorlar. Allah rızası için şu tür uyarıcı kitapları açıp okusun insanlar. Görecekler ki Amerika’nın yıllar önce yaptığı hataları biz şu an tekrarlıyoruz. Öğretmenler öğrencilerdeki aşağılık kompleksini düzeltmek için “sen çok güzelsin, çok değerlisin” gibi sözlerle onları teskin ediyorlar. Ama güzellik ya da iyilik bedava değildir. Evet, sen Hz. İnsan’sın ama sadece ‘potansiyel’ olarak öylesin.
Müziğin Bağırarak Söylenmesi Narsisizm Belirtisidir
Sümer Ezgü
Müzisyen Sümer Ezgü bir haber programında narsisizmle ilgili düşüncelerini paylaşırken müziğin artık bağırarak, çığlıkla söylenmesini narsisizm belirtisi olarak değerlendiriyor. Bu kişilik bozukluğundan sıyrılmanın çaresini ise tabiatla buluşmakta buluyor. İlkelliği gerilik olarak görmediğini aksine ilk el yani bozulmamış olmak olarak tanımlıyor. Müzisyenlerin sürekli alkış almalarını egosal bir sınav olarak değerlendiriyor. “Yazdıklarıma ben bile inanamıyorum çoğu zaman. Çünkü bu tanrısal bir ilhamdır.” diyen Ezgü, “Biz neyiz ki? Tanrısal kanalda hepimiz birer aracız” diyerek sözlerini tamamlıyor.
Yollar “Ben” Demeyene Açılmaz
Mehmet Lütfi Arslan
Narsisizmi incelediğimizde benliği merkeze almanın güç ve özgüven iddiası olduğunu görüyoruz. Ve bu durumun aşırıya kaçtığı zaman nelere mal olacağını inceledik. İnsanın benliğinin farkında olmasını, varlığını sorgulamasını farklı bir açıdan inceleyen Mehmet Lütfi Arslan’ın “Benliğini Fark Edene Yollar Açılmıştır” başlıklı yazısında geçen şu bölümü paylaşmasak bu dosyada önemli bir eksiklik olacaktır.
“Yollar “ben” demeyene açılmaz. Çünkü benliğin farkına varmak, varlığımızın kaygısına düşmek demektir. Bu asil kaygı, bizi Yaratan ile mülâki olduğumuz o şerefli mecliste ruhlarımızda hissettiğimiz “O ve biz” ayırımının bir tezahürüdür. Kaygıdan kurtulmanın yolu önce kim ve ne olduğumuzu idraktir. Bu idrak, O’nu da idrak etmek anlamına gelecek bir kapı aralar, çünkü nefsini bilen Rabbini bilmiştir.”