Gerçek ve yaşanmış bir macerayı bizzat yaşayanın dilinden okumaya var mısınız? Eğer öyleyse Adem Özköse’nin yeni kitabı “Kaçak Yolcu” çıktı. Türkiye’den başlayarak, İran, Pakistan ve Afganistan’a uzanan, olayları tüm gerçekliğiyle yaşamak için de “kaçak” yollarla yapılan bir yolculuk bu... Bir solukta okunacak, okurken aynı zamanda zulümleri, mazlumları, Veziristan coğrafyasını gösterecek Kaçak Yolcu’yu Adem Özköse’ye sorduk...
Kaçak Yolcu hayırlı olsun. Öncelikle ilk merak edileni, neden bu yolculuğu kaçak bir şekilde yaptığınızı sormak isteriz...
Pakistan elçiliği Türkiye’den Veziristan’a yoğun şekilde direnişçi gittiğini öne sürerek yaşı genç olanlara bir dönem vize konusunda zorluk çıkarıyordu. Ben de kitapta anlattığım kaçak yolculuğum öncesi vize alamamıştım. Fakat inat edip yola düştüm. Çünkü dünyanın en çok merak edilen topraklarından biri olan Veziristan’ı, orada yaşayan insanların hikâyelerini, Afganistan’daki Türkiyeli direnişçileri kaleme almayı istiyordum. Bugünden baktığımda büyük bir risk alsam da iyi ki hayatımın en öğretici yolculuklarından biri olan bu kaçak yolculuğa çıkmışım diyorum.
Kitapta çok özel bir macera var. Bu macera sizce okuyanları nasıl etkileyecek?
Okuyuculardan aldığım geri dönüşlerden Kaçak Yolcu’nun okuru yabancı olduğu bambaşka bir dünyaya götürdüğü fark ediyorum. Bu dünya bizim şehirlerimizden, yaşadığımız hayattan oldukça farklı… Kitabın en dikkat çeken mesajı ise insanın bıkmadan usanmadan hayallerinin peşinden gitmesi gerektiği… Çünkü insan ancak hayalleriyle geleceğe uzanır. Hayat bir cesetse bu cesedin ruhu hayallerdir.
“İNSANI ÖLÜMDEN ECELİ KORUYOR”
Kaçak Yolcu’da her bölümde ayrı bir serüvene çıkıyoruz. Ancak sizde farklı tesirleri olan olaylar olmuştur. En çok etkileyen, hâlâ unutamadığınız özel bir anınızdan bahseder misiniz?
İran’dan Pakistan’a geçerken sınırda askerler tarafından yakalanmamız, Veziristan’da geçirdiğim günler, cephede tanıştığım insanlar hepsi benim için unutulmazdı. Fakat beni en çok etkileyen tabii ki ölümle burun buruna geldiğim bombalar altındaki anlarımdı. Bir ara artık meleklerin gelip beni götüreceklerini bile düşünmüştüm. Zannımca hayat benim için sona ermişti. Fakat İbn-i Arabi Hz.’nin buyurduğu gibi “İnsanı ölümden eceli koruyor.”
Kitapta anlattığınız Veziristan Türkiye’de pek fazla bilinmiyor. Veziristan hakkında bilgi alabilir miyiz?
Veziristan bölgesi özgürlüklerine düşkün insanların yaşadıkları dağlık bir bölgedir. Veziristan’ın yerel halkını Peştunlar oluşturuyor. Veziristan ayrıca hep direnişin kalesi olmuştur. İngilizler Veziristan’ın yerel halkı olan Peştunlar için “Patan” derler. Patan vahşiler, yabaniler anlamına gelmektedir. Hind Alt Kıtası’nın her yerinde hâkimiyet kuran İngilizler sadece Veziristan’da hâkimiyet kuramamışlar ve bu bölge tarihi İngiliz kaynaklarına “Korkunç Eyalet” olarak geçmiştir. Veziristan ayrıca Osmanlı Hilafeti boyunca da İstanbul’a hep sadık kalmış, İngiltere Veziristan’ı işgal edince Sultan Abdülhamid Han Mekke Valisi aracılığıyla Veziristan’daki Peştun aşiretlere silah ve para yardımında bulunmuştur.
“Yolculuk var olmaktır” diyorsunuz. Var olmak için, yola devam mı?
Düşünen insan için var olmak başlı başına bir meseledir. Yolculuk da bu anlamda insana birçok şey katıyor. Ben her yolculuk sonrası zihnimdeki birçok soruya bulduğum cevaplarla geri döndüğümü hissederim. Yolculuk kendinizle yüzleşmenizi, farklı kültür ve topluluklar arasında karşılaştırma yapmanızı, hayatı daha net görmenizi sağlar. Her insanın mutlaka yeryüzünde bir rıhlesi olmalı. Bu rıhle daha sonra iç yolculuğa dönüşmeli. Çünkü insan ne kadar uzaklara giderse gitsin yine kalbine, kendine döner.