05.08.2017 01:20
B-İlginize
3623
“Gerçeği insanlarla ölçerek değil, insanları gerçekle ölçerek tanı!” Hz. Ali
“Bir insan, zamanın bir saatini bile boşa harcayabiliyorsa, hayatın değerini anlayamamış demektir.” / Charles Darwin
İnançlı öğrencilere evrim teorisini nasıl öğretmeli? Din ve evrim teorisi karşı karşıya geldiğinde, profesyonel bir öğretmenin tavrı nasıl olmalı?
Biyoloji sahasında Allah’a veya evrim teorisine inanmak, ikisi bir arada düşünülemeyen ve tartışmaya sebep olan konulardandır. Araştırmalara göre bu durum dini inancı olan öğrencileri olumsuz etkilemektedir.
Araştırmacılar, lisans eğitimi alan öğrencilerden yarısının kendisini “dindar” olarak tanımlaması üzerine, eğitimcilerin bu konuya nasıl yaklaştıklarını daha derinden analiz etmek istediler. Çalışmaya, 12 üniversitede görev yapan, kendini agnostik, ateist, katolik, yahudi ve sorgulayan olarak tanımlayan hocalar katıldılar.
Sahasında ilk olan söz konusu araştırmaya göre, Arizona Üniversitesi’nde görev yapan biyoloji hocalarının çoğunluğu, ders programlarındaki hedefin, öğrencilerin “evrim teorisini kabul etmeleri” yerine, “evrim teorisini anlamaları” için yardım etmek olduğunu belirttiler.
Verileri kaleme alan Sara Brownell, “etkili biyoloji eğitimi” konusunda da yetkin birisi olarak bu sonucu şaşırtıcı bulduklarını ifade etti: “Evrim konusu biyolojinin anahtar konularından biridir. Bana göre, eğer öğrencilerin kabul etmesini istemiyorsak bunu neden öğretiyoruz. Hücrelerin potansiyel zarı vardır ve bunu öğrencilerin kabul etmesini istiyoruz. Neden evrim olayı bundan farklı olsun. Fakat hocalarımız bile durumu böyle görmüyor, anlaşılması gereken ve kabul edilmesi gereken diye ikiye ayırıyor.”
Hocaların, ne dini görüşleri ne de evrim hakkındaki farklı yaklaşımları tartışmamayı tercih etmeleri üzerine araştırmacı Elizabeth Barnes da şu değerlendirmeyi yaptı: “Eğer evrimi kabul etmek Allah inancını inkar etmeyi gerektiriyorsa, bir hoca öğrencilerden bunu yapmalarını beklememelidir. Evrim kavramı biyolojinin temel kavramıdır ve dini inanç ile çatışmak zorunda değildir. Bilim, bizim test edebildiğimiz doğal dünya ile ilgili soruların cevabını verir. Yaratıcının varlığını ya da dünyayı nasıl meydana getirdiğini test edemez.”
Ayrıca sonuçlara göre, hocaların genelinde, konuya hakim olmamaktan ve tartışma yönetimini bilmemekten kaynaklanan engellemeler mevcuttu. Kendileri de bu iki konunun birbiriyle çatıştığına inandıkları için, dindar öğrencilerle bunu teati etmek yerine sadece evrimle ilgili genel bilgileri vermekle yetinmekteydiler. Oysa, dindar öğrencilerin bakış açılarına yer vererek konunun duygusal bileşenlerine de eğilmek gerekliydi.
Hatırlıyorum da, Mersin Atatürk Lisesi’nde okuduğum yıllarda biyoloji hocamız evrim konusunda kendisine soru sorulunca, sert bir şekilde çıkışmıştı: “Bilim bir bütündür, öyle evrim teorisini atayım başka şeyleri kabul edeyim olmaz!” Bu cümleler hiç aklımdan çıkmadı. Burada bilimsel olarak yanlış bir hipotez dayatılmakla beraber, önemli bir pedagojik hata da söz konusuydu: Yeni pencereler açıp aydınlatmak yerine, öğrencinin zihnine düğüm atmak! Kim bilir kaç öğrenci, yanlış tavırlarla sunulan yetersiz bilgiler yüzünden, gönlünde direnç geliştirip dümeni başka sahillere çevirip gitmişti.
Şüphesiz Darvin, İncil’de tasvir edilen muhteşem dünyanın, ancak kendi geliştirdiği “doğal seçim (natural selection)” kavramıyla açıklanabileceğini söyleyerek, Tanrı’nın varlığına meydan okumuş ve bilimle dinin yollarının ayrılmasına öncülük etmişti. Böylece materyalisttik dünya görüşü ve pozitivizm güçlenirken, sonraki önemli zihinsel devrimler de birbirini takip etmişti.
Alman asıllı tarih ve biyoloji filozofu Ernest Mayr, “Darvin’in Modern Bilime Etkisi” isimli önemli çalışmasında, iki önemli değişimden daha bahseder:
-Darvin’in teorileriyle, evreni nihai bir amaca yönelik var eden ilahi iradeye sığınmanın gereksiz olduğu fark edildi.
-İnsan ve maymunun ortak bir ataya sahip olması, insanoğlunun diğerlerinden üstün, benzersiz bir varlık olduğu inancını yok etti.
Sonraki yüzyılda, Batı felsefesinin gelip dayandığı varoluşçuluk bunalımına şaşırmalı mı? Anlamı kaybetmekten daha acı ne ola ki?