Örtünme isteği yaratılışın sesidir. Hem de içten gelen, dışa vuran en güçlü bir ses. Mini etekli bir bayanın farkında olmadan hep eteğini çekiştirip uzatmak istemesi, göbeği açık kızların badisiyle göbeğini kapatmaya çalışması, henüz tamamen sönmemiş olan fıtratın sesinden başka neyle izah edilebilir?
Gençlerin önemli meseleleri hakkında birçok kitabı olan, fikir üreten ve dert sahibi olan biri olarak, sizce gençliğin en büyük problemi ve bu problemin çözüm önerisi nedir?
En önemli meselesi inanç zafiyeti. “Neden yaşıyorum? Nereden geldim nereye gidiyorum? Niçin yaratıldım? Hayatın gayesi nedir?” vb. soruların cevabını tam olarak bulamamak. Tabii, bu sadece gençliğin suçu değil. Yıllar yılı gençlerin beyinlerini yıkayan eğitim sistemi, medya ve çeşitli menfi cereyanlar el ele vererek gençliği asli vazifesinden ve manevi değerlerden uzaklaştırdılar. “Hayata bir kez geldin gönlünce hayatını yaşa” sözleriyle gayr-i ahlaki bir hayat yaşamaya teşvik edildi gençler. Bilhassa son yıllarda görsellik arttırılarak okumak, yazmak, düşünmek unutturuldu, sefihane bir hayata teşvik edildiler. Bu konuda Bediüzaman`ın güzel bir çare önerisi var: “Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir [dinî ilimlerdir], aklın nuru fünun-u medeniyedir [müsbet ilimlerdir]; ikisinin imtizacıyla [kaynaşmasıyla] hakikat tecellî eder. O iki cenah [kanat] ile talebenin himmeti [gayreti] pervaz eder [harekete geçer].”
Din ve fen ilimlerini tahsil eden gençlik bütün problemlerinden kurtulacağı gibi ülkeyi de madden ve manen ilerletecektir. Nitekim bu uygulamanın semerelerini de görmeye başladık. Yeter ki, gençliğimiz ahlaki ve manevi değerlerine sahip çıkıp; taklidî olan imanı tahkîkîye çeviren, Allah`a, peygambere ve ahirete imanı kuvvetlendiren eserleri okusunlar.
"Her kadın örtünmek ister" diyorsunuz, bizim için özetler misiniz bu konuyu?
Örtünme isteği yaratılışın sesidir. Hem de içten gelen, dışa vuran en güçlü bir ses. Mini etekli bir bayanın farkında olmadan hep eteğini çekiştirip uzatmak istemesi, göbeği açık kızların badisiyle göbeğini kapatmaya çalışması, henüz tamamen sönmemiş olan fıtratın sesinden başka neyle izah edilebilir? Bediüzzaman “Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var” diyor. İşte bir kaç tanesi:
Ece Temelkuran: “Ben de kapanmak istiyorum”
Dünyaca meşhur modern dansçı İsviçreli Rabia Christine Brodbeck: “Başörtüsü bir tevazu simgesidir ”
Umberto Eco: “Örtü kadını zarifleştiriyor”
Modacı Cemil İpekçi: “Türban kadını özgürleştiriyor.”
Pierre Cardin: “Kapanmak kadına yakışıyor.”
Hollandalı Sigrid Van Rodeo: “Başörtüsüyle saygı görüyorsunuz”
ABD`li psikologlar Barbara Frederickson ve Tomi-Ann Roberts: “Kadın fıtratı açıklığı reddediyor”
Örtüye özenen Hülya Avşar`dan Seda Sayan ve Sibel Can`a kadar sanatçılara Reha Muhtar soruyor: “Bu sanatçılara ne oldu da türban takıyorlar?”
İşte cevap!
Prof. Nevzat Tarhan: “Kadın dişilik değil kişilik istiyor.”
Genç kuşağın doğrudan muhatap olduğu bir konu da kız-erkek arkadaşlığı meselesi. Bu konuda kimileri "size ne canım, ne olacak, bırakın insanları" diyor, kimileri de "kişilik gelişimi için kız-erkek arkadaşlığı çok önemlidir, kesinlikle teşvik edilmelidir" vurgusunda bulunuyor. Sizce ölçü ne olmalı? Bir eğitimci olarak bu konuda ne tavsiye edersiniz?
Maalesef “bırakın gençleri, kişilik gelişimi için kızlar erkeklerle arkadaş olsun” sözleriyle çıkılan yolda karşımıza “Münevver Karabulut” ve daha onun gibi niceleri çıkıyor. Her gün medyada okuyoruz. Kimi genç kızlar evlenmek vaadiyle kandırılıyor. Kimi terk edilen genç kızlar, intihar ediyor. Liselerdeki kavgaların %31`i kız-erkek arkadaşlığı sebebiyle çıkıyor. Son yıllarda kız yüzünden birbirini öldüren gençlere rastlanıyor. Ülkemizde her yıl 500 bebek sokağa terk ediliyor. İşte annesiz babasız sokağa bırakılan bu bebekler, “size ne canım, ne olacak, bırakın insanları" diyenlerin ürünü. Ve daha neler neler…
Çünkü kız-erkek arkadaş olarak kalamıyor. Aralarında ister istemez duygusallık başlıyor. Ekseri de bu duygusallık kötü neticeleri doğuruyor. Yüksek idealleri yok edip başarıyı engelliyor. "Aynı zeminde bulunan kız ve erkekler hepsi aşk hayatı mı yaşıyor, kızlarla erkekleri birbirinden soyutlayalım mı?" derseniz, tabii ki, şu an bu imkansız bir şey. Yapılacak olan, arkadaşlıkların sınırlarını iyi çizmektir. Özellikle kız-erkek arkadaşlığının nerede başlayıp nerede biteceğini bilmek büyük önem arz eder. Duygusallığın egemen olduğu gençlik çağında, yapılacak çoğu davranışların kişileri pişmanlıkla yüz yüze getirdiği inkar edilemez. Bu yüzden aklın yönlendirmelerine her zamandan çok gençlik çağında ihtiyaç vardır. Çünkü, "gençlik akıldan ziyade hissiyatı dinler, his ve heves ise kördür, akıbeti görmez."
Önünüze bir mikrofon verilse ve denilse ki: "Şu an bir tek cümle kurma hakkınız var ve söylediğiniz şey dünyanın her yerindeki insanlar tarafından duyulacak" Ne söylerdiniz?
“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden insan, kâinata meydan okuyabilir.”