Nisan 2017 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Yazıya ve yazma sürecine dair bir yazı kaleme almışsın. Genç bir kalem olarak, yazma süreci ile ilgili tespitlerin son derece isabetli. Yazma sürecinde öncelikle düşünme ve düşünceyi demlendirme aşaması ile ilgili vurguların, öte yandan bu ‘demlenme’nin dahi bir kıvam gerektirdiğine, yoksa yazının ya acılaştığı veya yazıdan kopuşun yaşandığına dair tespitlerin önemli. Yazarı tohuma benzetmeni de gayet başarılı buldum. Neticede, nasıl yazılması gerektiğini ve nasıl yazılamadığını gayet başarılı bir şekilde ortaya koyduğun bir yazı var karşımızda. Bu sebeple, tebriklerle ‘Ayın Yazısı’ olarak seçilmeyi elbette hak ediyor.
Bu tespitleri ‘Yazı Atölyesi’nde diğer genç arkadaşlarımın da okumasını isterim doğrusu.
Diğer yazına gelince; yazmaya dair bir yazının ardından başlangıç olarak ümit verici. Ama biraz daha ‘demlenme’ süreci, sonra üzerinde biraz daha işçilik gerekiyormuş; bende oluşan kanaat bu. Yazmanın sürecini bu şekilde doğru okuyabildiğine göre, devamını ve daha da iyilerini bekliyoruz senden.
Ayşegül Öztoprak
Yazı, yazmak ve süreç üzerine düşünüyorum bazen. Kimi zaman düşüncemin nesnesi tamamıyla yazı, yazmak ve süreç olurken, kimi zaman da aklıma gelen, beni heyecanlandıran bir fikri yazmak ve bu yazı için doğru zamanı tespit etmek oluyor.
Kuşkusuz iyi bir yazı yazmak için fikrin de bir demlenme süreci var. Cümleyi yeniden kurabilecek olsaydım, fikrin demlenme sürecini sadece iyi yazı yazmak noktasında dile getirmezdim. Çünkü en az kitabeti kadar, hitabeti, pratiği için de zaman mühim. Hatta daha iyi bir fikir olması sürecinde bile, heyecanla koşar adım ilerlemek yerine, heyecanla demlenmesini beklemek gerekiyor çoğu zaman.
Bence kitabetin püf noktası da buradaki bekleme sürecinde. Böyle düşünmemin nedeni acele edip yazmaya koyulduğum ve yarıda bıraktığım yazı çabalarım ile, beklerken sadece demlenmemiş, acımış yahut soğumuş, bu sebeple de yazmaya gerek duymadığım yazı çabalarım sanırım.
Süreç sadece yazının demlenme süreci değil elbette. Bir de yazarın demlenme süreci var ki, ben yazarı çaya değil, tohuma benzetmeyi yeğliyorum. Şöyle ki, herkeste kalem tutma yetisi var, ama kimi toprağını bulamıyor, kimi suyunu; kiminin suyu fazla geliyor, kimini gübresi… Neticede günü, güneşi ve diğer tüm şartları tam olan insanlar yeşeriyor, ama meyve verme istidadı olmuyor. Kış geliyor, kırağı çalıyor belki de.
İşte böyle yazı, yazmak ve süreç üzerine düşünürken birden meseleler farklı mecralara kayıyor. Yazarların alanına girmeye cüret etmem gerekiyormuş gibi oluyor. Nasıl yazar olunur sorusuyla daha alakalı meseleler düşünüyorum.
Hayır dostlarım, bir gün yazar olma iddiasını taşımıyorum. Keyifle okunacak bir şeyler yazma iddiasında da değilim. Yazmayınca keyfimi kaçıran cümlelerimi sıralıyorum.