
Büyüklere söz söylenebildiğini bilmiyordum, büyüklerin haksız olacağını, büyüklerin bir çocuğun beyninde büyüyüp de ur olacağını bilmiyordum, bilsem o gün o camide sıkıp yumruğumu dişimi sıkıp konuşurdum, derdim “ey yaşlı dev kadın git bir yerde öl”, belki böyle demezdim, çocuklar öl demez kimseye. Bu yüzden bir şey demeden camiye alışmayı bekledim. Kaburga kemiklerim sızladı, bu kez sol taraf.
-Camiye yılda bir kez getirilip,
camiye alışkın olması beklenen çocuklara/çocukluğuma-
Birinci cami. Minaresindeki merdivenlere sıkışıp kaldığım cami. Yaşım altı buçuk. Buçuklar önemli o zamanlar. Annemin dizinin kenarı, şişman teyzenin bacağının altı... Bir nevi ezik büyüme provaları. Annem ramazan geldi deyip merhametli elleri ile başımı örttü. Örtmedi tabi gözlerimi, göz kapaklarım kendiliğinden örtüldü. Uyku, teravih, namaz, tatlı… Böyle diye uyudum. Yok yok götür bu çocuğu camilere alışsın dedi komşumuz duydum. İnerken minarenin merdivenlerinden; ter, rehavet, baş dönmesi... Ay deyince yaşlı teyzenin birisi kenara çekilmek istedim. Her istediği olmuyor insanın böylece öğrendim. Düştüm biraz ve biraz ezildim. Merdiven ve minare döndü bir müddet zihnimde. Kaburga kemiklerim işte tam şurada çifter çifter, böylece alıştım yerlerine… Camiye hayır nasıl alışabilirim henüz.
İkinci cami. Mahalledeki küçük şirin cami. Annem az daha büyüdüm diye caminin kapısında örttü başımı, elleri merhametliydi hâlâ öyle. Hanımlar için ayrılmış yan bölmeye geçince kirden meşine dönmüş ruhlarını büyükler tek tek yuyup gözyaşları ile serdi secdeye. Büyüklerim caminin halılarında yüzlerini temizledi. Ben de temizleyecektim yanımda duran o benden iki yaş büyük kız buçuksuz yaşıyla gülüverince. Ben de güldüm gülmek istemedim hayır. İnsanın her istemediği de olmuyormuş böylece öğrendim. Tir tir titredim o yaşlı kadın yan yan bakıp sesinin en sert tonuyla bağırınca. Büyüklere söz söylenebildiğini bilmiyordum, büyüklerin haksız olacağını, büyüklerin bir çocuğun beyninde büyüyüp de ur olacağını bilmiyordum, bilsem o gün o camide sıkıp yumruğumu dişimi sıkıp konuşurdum, derdim “ey yaşlı dev kadın git bir yerde öl”, belki böyle demezdim, çocuklar öl demez kimseye. Bu yüzden bir şey demeden camiye alışmayı bekledim. Kaburga kemiklerim sızladı, bu kez sol taraf.
Üçüncü cami. Kapıdan çıkarken sırtımın ortasında hissettiğim ağrının camisi. Yaşım ağrıların psikolojiye etkisini bilecek kadar. Buçuklar önemli değil. Annem kızgın. Git başını kendin ört dedi. Yakışmıyor annemin eşarbı ya neyse. Ellerim merhametsizce dokundu örtüye. Örttüm. Caminin kapısından girince hani fena da değilmiş burada olmak şu minber şu teravih şu namaz uzun gerçi. Usvetun hasenetun. Düşününce ağrıdı başım. Örnek almadığım geldi aklıma. Pavlus falan. Tanrı oğlu İsa’yı kurgulayan kişi. Ne işi var Pavlus’un benim namazımda. O filmi izlemeseydim ah her uzatılan kitabı okumasaydım. Sonra “çekil” dedi birisi sanırım Pavlus değildi. Belki çekilirdim belki. Ah derdim özür dilerim biraz gencim görmedim. Konuşamadan daha sırtıma indi ilk koltuk değneği. Ben burada zor duruyorum ayakta sen çekilmiyorsun, çekilmiyorsan cami mami dinlemem indiririm merteği. Döndüm baktım kadın özürlüydü. Dayak yediğim için oh olsun diyebilirdim. Demedim. Camide çekil diye bağıran herkes bundan sonra benim için özürlüydü. Özür namazı kılmalı mıyım; böyle kötü şeyler düşününce caminin orta yerinde namazda ramazanda… Kaburga kemiklerim ağrırken bu kez arkada bak tam şurada.
Dördüncü cami sakalı şerifi ilk kez öptüğüm camii. Annem dedi sen de başını ne zor örtüyorsun. Tamam da anne ya liseden biri görürse böyle büyük başörtü falan. Biri görürse böyle anneannem gibi derse. Çok uzun oldu bu örtü, örtüyor cazip olan ne varsa. Anne ellerin merhametli midir hâla. Saçıma dokunmayalı çok oldu da. Camiye gitmeden de ağlayabilirim. Oturmadan duaya daha üç ihlastan sonra gözyaşlarımda boğulabilirim. Boğulmadım çünkü bu gün sakalı şerif geldi camiye. Saçımın onca teline bir küçük tel kanat gerdi. Gidip öpersem ve sürersem iki gözüme Allah belki? Belki Allah affederdi bir tel hürmetine kaburgalarım gibi eğrilmiş kâküllerimi ve onun hürmetine liseden kimse görmeyiverirdi bu gece. Bu lisedekilerle niye tarağın dişlileri, duvarın tuğlaları gibi değiliz. Bütün müminler kardeşse hey siz niye bu gün burada ramazanda bu camide yanımda değilsiniz. Peki bugün burada yanımda olanlar neden sakalı şerifi öperken eziyorlar beni. Hem ezilecek kadar küçük bile değilken. O değil de niye hanımefendiler niye arbedeye dönüştürdünüz çok mu seviyorsunuz Resulullahı. Hadi bırakın şu itip kakmayı. Yoksa kırılacak tam orta yerinden kaburgalarım yine. Bu kez kalbimle…
Beşinci cami. Ayakkabılıkları kilitli dolaplardan oluşan cami. Annem bir şey demeden saçlarımı örttüm. Giyindim. Anne dedim içimden sen de keşke burada olsan. Annem ağladı. Dedim “anne kapatmak zorundayım camide yasak”. Camide yasak değil ama anneni düşünüp ağlamak. Biraz böyle biraz keder biraz mukadder. Keşke kilitli dolapları olmasaydı dedim konumu değiştirdim. Birbirimize saygılı olalım camiye merhamet ve yardımlaşma dürtülerimiz harekete geçsin diye geliyoruz, çocukları uzaklaştırmayın sevdirin hanım teyzecim bakın sonra camiye uğramıyor yeni nesil, gece var diye güneşten vazgeçilir mi, gölge ediyor diye bir selvi kesilir mi, çocukları Efendimiz gibi alıp başımıza koyalım. Böyle söyledi imam içimdeki çocuk yekindi. İçimdeki çocuk caminin kilitli dolaplarından başını uzatıp bir derin oh çekti. Camiye ucube gibi giydirilip gönderilen kız çocukları çıktı dolaptan. Her şeye para bulan annelerinin onlara pembe bir eşarp almamasına kızarak. Cami avlusuna bırakılan çocuklar çıktı. Tarağın dişlileri, duvarın tuğlaları çıktı dolaptan. Kaburga kemiklerim ve kalbim çıktı. Buçuklu yaşlarım ve bikarar duruşlarım çıktı. En sevgilinin hadisleri çıktı. Asrısaadette kendilerine bir saf ayrılan, camide büyüyen, camide şekillenen çocuklar çıktı.
Altıncı cami. Günün beş vakti bitince uğranılan cami… Ömrün beş mevsimi geçince gelinen cami… El kadar sabilerin kuş olup da pervazlarına sokulduğu cami… Hani musalla taşı olan. Henüz gitmedim. Ama gideceğiz hepimiz. Lütfen acele etmeyiniz. İteklemeden yavaş yavaş. Şuralardan geçiniz. Niye ezmiyorsunuz birbirinizi yine. Hadi diyorum bak çocuklar önden gidiyor. Hani nerde kaldı Resullullah sevginiz. Ölmek için ölüp de sevdiğinize kavuşmak için bir kez daha şol fakiri ezebilirdiniz. Camiye alışmadıysam da alıştım ezilmeye. Aferin cemaati müslimine!