Bazen küçücük bir iyilik başka gönüllerde etkisi uzun süre devam edebilecek mutluluğa dönüşebilir. Farkında olmadan gösterdiğiniz küçücük bir ilgi başka gönüllerde tahmin edilemez harikalar meydana getirebilir. Sizin çok basit gördüğünüz hadiseler başka gönüllerde hayata tutunmanın diğer adı olabilir.
Avuçlarımızdan hızla akıp giden yirmi dört saatlik günlerin içinde, bu küçücük iyilikleri, bu küçücük ilgileri bekleyen o kadar çok kişi var ki. Onlar kah huzurevlerinde merhaba bekleyen yaşlılar oluyor, kah bir köyde kitap bekleyen çocuklar.
İnsanların çoğunun kendi derdine düştüğü bir yüzyılda, başkalarının derdiyle dertlenenlerden söz ediyoruz. İnsanlık adına yapılabilecek faaliyetleri sadece konuşmayıp bunlara öncü olanlardan söz ediyoruz. Kısaca öncü gönüllülerden bahsediyoruz. Öncü gönüllüler hemen hemen hepimizin yapabileceği cinsten örnekler seriyor önümüze. Her geçen gün gönlünü kaybeden bir dünyada, onların çalışmaları ışık oluyor, derman oluyor, fer oluyor bizlere. İnsanlığın ızdıraplarını yüreğinde hissedebilecek gönüller bunlar...
Ben de gönüllü olmak istiyorum ama nereden başlamalıyım diye mi düşünüyorsunuz? Dileriz ki bu sayımızda sunduğumuz öncü gönüllüler, sizlerin gönlünde de bir ışık yakar, gönüllü olma yolunda bir başlangıç olur. Hudutsuz olan gönül aleminize, bu fedakarların yaptıkları gibi bir dert düşürebilirsek kendimizi bahtiyar addedeceğiz...
Yaşlılara Saygı Allah`a Saygıdır
Elif Yılmaz (17) ve Arkadaşları
Konya`da, Mahmut Sami Ramazanoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi`nde okuyan Elif Yılmaz ve arkadaşları, "Müslüman yaşlılara hürmet ve ikram Allah`u Teala`ya saygıdandır." hadisi şerifini kendilerine düstur edinerek, iki haftada bir huzurevi ziyaretleri yapıyorlar. Bu ziyaretleri yapmaktaki amaçları huzurevindeki teyzelerimizin/amcalarımızın gönüllerini almak, onları mutlu etmek ve hayır dualarını almak. Ellerinde çiçekler, yüzlerinde tebessüm, yanlarına gidiyorlar. Ziyaretlere başladıktan sonra bunun önemini çok daha iyi anlamışlar Elif ve arkadaşları. Oradaki büyüklerimizin sevgiye, ilgiye ve küçük bir gülümsemeye çok ihtiyaçları olduğunu söylüyorlar.
Elif Yılmaz`ın kendi dilinden, huzur evinde çok etkilendiği bir anısını dinleyelim: “Birkaç ziyaretten sonra teyzelerimizden bazılarının isimlerini öğrendik ve daha sonraki ziyaretlerimizde onlara isimleriyle hitap ettik. Bu onları öyle mutlu ediyor ki; isimlerini unutmadığımızı gördüklerinde gözlerinin içi gülüyor. Hepsi de farklı farklı, çok samimi dualar ediyorlar ama hepsinin duasında aynı olan bir cümle var: `Allah sizleri hayırlı evlat eylesin, anne baba hakkını unutmayanlardan eylesin.` Onların bu dualarını hiçbir şeye değişmem.”
Tek Seferlik Değil, Hayat Tarzı Olmalı
Ayşegül Dursunoğlu, (24)
Ayşegül Dursunoğlu, 24 yaşında. Dertli bir insan. Kermesler düzenliyor. Hayır işleriyle en yoğun şekilde haşır neşir olduğu zaman öğrencilik zamanlarıymış. Bunun nefis terbiyesi için müthiş bir fırsat olduğunu söylüyor. Kendisini bu tür hayır işlerine teşvik eden, hatta bu işlerin öneminin çok farkında olmadığı zamanlarda onu kermeslerde vs. çalışmaya zorlayan annesini her daim minnetle anıyor.
Kampüsünün yakınlarında bulunan gecekondu bölgesinden başlamış, dertlere derman olmaya. Ders çıkışları ve resmi tatiller gibi bulduğu her fırsatta bir şeyler yapmanın gayretine düşmüş. Ona göre aslında insanlar fakir ya da zengin degil, ihtiyaç sahipleri ve ihtiyaç sahiplerine dağıtmak üzere dünya malının emanetçisi olanlar diye ikiye ayrılıyor. Annesinden kendisine geçmiş bir alışkanlık olarak evde ihtiyaç fazlasını tutmuyor. Bu konuda şunları paylaştı bizlerle: “Bu bir alışkanlık haline geldi, artık yapmazsak rahatsızlık duyar hale geldik, elhamdülillah. Bir çeşit hobi, vakit doldurma değil yaptıklarımız. Hayat tarzı olmazsa pek yürümüyor, verimli olmuyor zaten. Mesela evde bir şeyi kullanmıyorsam kullanılacağı bir yere veririm. Halbuki genelde yersiz kaygı ve korkularla saklamak, depolamak yoluna gidiliyor..."
Muhtarlıklar ve belediyelerle, ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesi ya da mekan bulunması gibi konularda ortak çalışarak yaptığı çalışmalar da var: Aş evleri vesilesiyle yemekleri evlere ulaştırma, gelinlik çağa gelen kızlara çeyiz hazırlama, okul çağını geçmiş gençlere okuma yazma öğretme, kermeslere neyi iyi yapabiliyorlarsa (reçel pişirmekten, el sanatlarına kadar) onlarla katılma. Buralardan elde edilen gelir genellikle eğitim için harcanıyor. Bunun yanında ikinci el giysilerden, mobilyalardan mutfak eşyalarına kadar her şey elden geçirilip, tamir ettirilip yenileniyor.
Hizmette Emeklilik Yoktur
Adil Altınkaya, (53)
Adil Altınkaya 1955 Kütahya doğumlu. İki çocuk babası. Görme engelli. Çocuk yaşta bu engelle karşılaşmasına rağmen azmini ve gayretini hiç yitirmemiş. Hacettepe Üniversitesi`nin İngiliz Dili Bölümü`nden mezun. On yedi yıl Devlet Planlanma Teşkilatı ve Turizm Bakanlığı`nda görev yapmış. 80`li yıllardan bu yana âmalar arasında Kur`an-ı Kerim`in okutulup yaygınlaştırılması yönünde çalışıyor. 1995-1996 yıllarında Antalya`da temin edebildiği kabartma yazıcı ile bu çalışmalara başlamış. Türkiye`deki kabartma Kur`an-ı Kerim üretimine ilk adım atan kişi diyebiliriz kendisine. Braille alfabesi ile Kur`an-ı Kerim hazırlıyor. Dünyadaki âmaların %70`i anlayabiliyor bu alfabeyi. Bugüne kadar bin Kur`an-ı Kerim basımı yapmış. Göğsünü gererek ve şükrederek ifade ediyor bunu. Ankara`daki iki arkadaşıyla birlikte, hatasız bir şekilde Kur`an-ı Kerim basımına devam etmekte azimliler.
Bu azim ve gayretleriyle ilgili şunları söylüyor: “Gözleri görenler için söyleyeceğim o ki, düşünceleri büyük olsun. Sadece Türkiye çapında çalışmalar değil, Azerbaycan, Kosova, Türkmenistan gibi birçok ülkeyi içine alan hedefleri olsun. Biz bu hizmeti diğer ülkelere yaymak için çalışmalara başladık. Genç kardeşlerimiz de bu noktada daha gayretli olsunlar. Bazı dostlar der ki: Hizmette emeklilik yoktur. İnsan gerçekten gücü yettiği âna kadar hizmet etmeli ve çalışmalı diye düşünüyorum. Bu yüzden de aynı gayret ve neşe içinde yola devam inşallah diyorum.” (Adil Altınkaya`dan çalışmaları hakkında geniş bilgi almak için: 0212 671 07 00 / 143)
Derdimiz Sürekli Dertli Olabilmek
Hatice Sarı, (21)
Bir mum gibi başkalarını aydınlatırken kendisi eriyip gitmek isteyen, başka insanlar için seve seve kendini feda etmeyi düşünen birisi Hatice Sarı. Daha önceki sayılarımızda çeşitli faaliyetler yaparken gördük kendisini. Tam bir Genç Gönüllüsü, dert insanı. Üniversitede okuyor. Dersleri dışında ise yapmadığı yok... Önce birkaç hafta cezaevine “genç bir gönüllü” olarak girmiş. Orada neler yaşamış, neler hissetmiş oraya girdiğinde; bilinmez. Hayatı boyunca unutmayacağı dersler almış ama. En çok da cezaevinde doğan çocukların o ağlamaklı ve bir o kadar da kendine güvensiz olan bakışları... Sanki kazınmış bunlar yüreğine. Oradakiler Hatice gibi diferansiyel denklem hesaplamasını yapamıyorlarmış ama (kendi deyimleriyle) hayatın tokadını çok ağır yemişler.
Sonra ne olduysa cezaevinin kapısı kapanmış ona, ama denir ya Allah bir kapıyı kapatır diğerini açar diye. Öyle olmuş; şimdilerde bir vakfın sokak çocuklarıyla alakalı projesinde görev almaya hazırlanıyor “genç gönüllü” arkadaşlarıyla. Deniz Feneri’nin genç gönüllülerinden kendisi ayrıca. Faaliyetlerine, kendisine yardım edenlere müteşekkir. En çok da Yaradanına, onu bunları yapmaya vesile kıldığı için.
Şimdilerde gönlünde farklı hayalleri var; mesela uzaklara su götürmek istiyor. Bugüne kadar gördüğü, derlediği, arşivlediği insan fotoğraflarına, o Afrika’nın siyah insanlarına yakından bakabilmenin duasında. Uzaklara su ve ekmek götürebilmek için dua ediyor Rabbine. Hatice Sarı`nın kendi ifadeleriyle “Derdimizin adı; “dertli olabilme” derdi… Bu hayatta dertli olabildiğimiz ölçüde, kendimizden çok başkalarını düşündüğümüz ölçüde, iki taş arasına sıkışan minik kediyi çıkarmaya gönüllü olduğumuz ölçüde, ama yaptığımız her işi Allah (cc) adı için yapabildiğimiz ölçüde varız.”
Başbakan Olmak İstiyorum
Mustafa Halil Emrecik, (18)
Mustafa Halil Emrecik, 1990 Adana doğumlu. Ümraniye İlçe Öğrenci Meclisi`nin İl Komisyon Başkanlığını yürütüyor. Başkanlık yaptığı 300 kadar okulun beklentilere cevap yetiştirme gayretinde. Öncülüğünü yaptığı en büyük etkinliklerden birisi Filistin`e yapılan yardım kampanyası. Bu kampanya sürecinde arkadaşlarının büyük ilgisiyle karşılaşmış. Belediye, şirketler vb. yerlere gidip fakir öğrenciler için yardım toplamışlar. Halil, iyi bir şeyler yapabilmenin formülünü şöyle özetliyor: “Eğer iyi bir şeyler yapmak istiyorsanız gençlerle çalışmaktan çekinmeyin. Gerçekten en iyi fikirleri bu kardeşlerimizden edineceğimizin garantisini verebilirim.”
Halil ve arkadaşları, Resullah Efendimiz`in dünyaya teşriflerini de coşku içerisinde kutlamışlar. Bu hafta içerisinde huzur evlerine güllerle yaptıkları ziyaretler büyük ilgiyle karşılanmış. Şu an bir umre organizasyonu planlıyorlar. Bu organizasyon kapsamında durumu iyi olmayan ve başarılı olan arkadaşlarına sponsor arama çabası içerisinde olduklarını belirtti. Hedefinde neler var sorusuna ise bakın nasıl cevap veriyor: “Büyüklerimizden aldığım hizmet ruhunu aksettireceğim bir bölümde ilerlemek istiyorum. Şu an aklımda tek düşünce ve istek var; BAŞBAKAN olmak. Vatanıma, milletime ve bana inanan, güvenen kişilere yakışır bir şekilde hizmet etmek tek gayem.”
Viyana`da Genç Gönüllüler Her Yerde
Filistinli bir yetim bir çocuğun aylık masrafının 45 euro olduğunu biliyor muydunuz? Viyana`da Tuba Sonuç ve Yasemin Bozkurt, aylık düzenli olarak on iki tane yetim çocuğun ihtiyacını, öğrencilerin az da olsa samimi bir gönülle yapmış oldukları yardımlar vesilesiyle karşılıyor. Sevim Güler bir doktor. Viyana`da tıp öğrencisiyken almış olduğu ilmin zekatını verme amacıyla oluşturduğu bayan gruplarında özellikle bilinmesi zaruri olan hastalıklar ve ilaçlar konularında seminerler veriyor. Hatice Uslu ise öğrenim süresi boyunca çocuklara, gençlere ve bayanlara yönelik eğitim faaliyetlerine tabiri caizse kendini adamış. Yabancı bir arkadaşına hiçbir maddi karşılık talep etmeden Türkçe dersi verdi. Esin Yurdagül ise hastanelerde dini destek, ruhsal bakım anlamına gelen her dine ait bölümü bulunan Seelsorge isimli kuruluşun İslam`a ait olan bölümünde vakit buldukça üniversite hastanesindeki müslüman hastaları ziyaret ediyor, onların hal hatırlarını sorup, herhangi bir ihtiyaçları olduğunda gidermeye çalışıyor. Hacire Arslan, Betül Uluca, Elif Sivrikaya, Güliz Gerdan Tutan`ın gayretleriyle kurulan Kubbealtı Çocuk Kulübü, Viyana`daki Türk çocuklarına yönelik gerçekleştirilen bir egitim ve kültür projesi. Bu çalışmayı başlatan arkadaşlar ellerindeki imkansızlıklara rağmen ortaya yüreklerini koyup tüm gayretleriyle çalıştılar ve küçük başlayan bu çalışmanın büyüyüp daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladılar. Her yıl çocuklar için iftarlar, bayram programları, piknikler, ağaç dikme kampanyası ve uçurtma şenlikleri düzenleniyor. (ww.kubbe6.net) adresinden faaliyetlerle ilgili her türlü bilgiye ulaşabilirsiniz.) Viyana`da Tıp ögrencileri tarafindan kurulmuş olan Schifa Derneği, sağlık alanında bilgilendirici seminerler, ilk yardım kursları ve kan verme kampanyalarıyla gönüllü hizmet vermeye devam ediyor. Schifa Derneği`nde aktif çalışan Emine Biçer üniversiteli ögrenciler arasında kan verme kampanyaları düzenliyor. Kampanya tarihinin ve yerinin ayarlanmasından kampanya için ön kayıt işlemlerine ve hatta kampanya sırasında kan verecek olan arkadaşlara desteğe kadar hepsini gönüllü olarak yürütüyor. Seher Katib, Viyana`da Tıp Fakültesi`nde okuyor. Kendisi Filistinli. Heyecanlı ve hareket dolu bir arkadaş. Viyana üniversitelerinde sigara içmenin yasaklanması için afişler asma, seminerler düzenleyerek insanları bilgilendirme ve fuarlarda standlar kurma gibi çalışmalar yapıyor. Çalışmalarının semeresini çok fazla sigara içilen enstitülerde bile sigaranın yasaklanmasıyla almaya devam ediyor.
Bir Işık Yakıp Bin Yüreğe Girmek
Recep Kaim, (23)
Recep Kaim, 1985 Düzce doğumlu. Marmara Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği hazırlık sınıfında okuyor. Kendisi gibi üniversitede okuyan arkadaşlarla birlikte “Dar-ul Erkam” adında bir grubun kurulmasına öncülük etti. İnsanların faydalanabileceği kalıcı projeler üretmek için istişarelerde bulunup, çeşitli faaliyetler yapıyorlar. Bu düşünce mesailerinin sonucunda, büyük bir kitap toplama kampanyası düzenlediler. Beş bin civarı kitabı cezaevleri, huzur evleri, çocuk esirgeme kurumları, kimsesizler yurdu, okul kütüphaneleri, dernek ve vakıf kütüphanelerine gönderdiler. Amaçlarını şöyle özetledi Recep Kaim: “İnsanlara faydalı olabilmek, bir ışık yakıp bin yüreğe girmek, hayatında hiç kitaba sahip olmamış kişilere bir kitap dahi olsa ulaştırabilmek, karanlığa bir ışık daha yakmak.”
Engelliler Alan Değil Veren Eldir
Faruk Ocak 1974 Kars doğumlu. Orta üçüncü sınıfta çabuk yorulma, merdiven çıkmada zorlanma gibi şikayetlerle doktora gittiğinde daha önce hiç duymadığı Friedreich Ataksi teşhisiyle geri döndü. Genetik bir hastalığa yakalanmıştı. Bu hastalık, hastanın bacaklarını aça aça geniş bir yüzeyde sarhoş gibi sallanarak yürümesine sebep oluyordu. Faruk Ocak, kendisini hayata küstüren, insanlardan uzaklaştıran bu hastalığı kabul sürecinde epey zorluklar yaşadı. Sarhoş gibi yürümesinden dolayı insanların ona bakmaları ve ondan utanmaları, kendi başına kalmasına sebep oldu. Evde kaldığı bu süre içinde engellilerin kurdukları internet siteleri ile irtibata geçti. Oradaki diğer engellilerin hayat mücadelesi kendisine güç ve kuvvet verdi ve bir şeyler yapabilmenin gayretini düştü. Bahattin Şeker`in desteği ile engellilerin dertlerini araştırdı ve çareler aramaya başladı. Bu amaçla bir dernek kurmayı planladı. Daha sonra, kuracakları bu derneğin, sadace engelli insanların yardımına koşan değil, bütün insanlara el uzatan bir dernek olmasını istedi. Yani yardım bekleyen engelli yerine yardım eden engelliler. Bu fikrin ardından Dolunay Derneği kuruldu ve engelliler yardım için uzanan elleri bekleyenler değil, yardım eli uzatanlar olmaya başladı. Faruk Ocak şu an Dolunay Eğitim Kültür Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği`nin başkan yardımcısı ve engelliler birimi başkanı. Yaptığı çalışmalarla ilgili şunları söylüyor: “Görevim zor ve anlamlı. Yaptığımız işte planladığımdan geride olsak da, kendimize koyduğumuz hedefe doğru ilerliyoruz. Yapmam gereken ilk iş Kars`ta bir engelli bilgisi oluşturmaktı; bu nedenle yaptığımız bazı organizasyonlarda yarışmalar düzenleyerek okul çağındaki insanlara engellilerin dünyasını anlatmaları için resim, şiir ve kompozisyon yarışmaları yaptık. Bu yarışmada dereceye girenlere çeşitli hediyeler verdik. İhtiyacı olan öğrencilerin okul masraflarını karşıladık, onlara giyecek temininde bulunduk, ÖSS, LGS kursları ve bu sınavlara hazırlık dergileri verdik, engellilerin sorunlarını birinci ağızdan dile getirmek ve çözüm yollarını konuşmak amacıyla şehrin yöneticileriyle bu şehirde yaşayan engellileri bir yemekli toplantıda bir araya getirdik ve sorunların doğrudan yöneticilere ulaşmasını sağladık. Üniversite öğrencilerine burslar verdirdik ve öğrencilerin barınmaları için evler tuttuk. Engellilerin ihtiyaçlarına gücümüz ölçüsünde el uzatmaya çalıştık. Bu amaçla akülü ve manuel sandalyeler koltuk değnekleri, gücümüz nisbetinde sağlık harcamalarına destek olduk ve Ramazan ayında ihtiyacı olan ailelere yardımlarda bulunduk. Kurban Bayramı`nda bize destek verenlerin adına kestirdiğimiz kurbanların etlerini ihtiyaç sahiplerine dağıttık. Asıl amacım bu şehrin engellilerin yaşayacağı dünyadaki ilk sıralardaki il olması için elimden geleni yapmak.”
Ankaralı GENÇ’lerin Farkı
Kübra Gül Erdoğan öncülüğünde yaklaşık kırk genç arkadaş, Gönüllü Yüz sayımızdan sonra Ankara`da gönüllü gençlik hareketi başlattılar. Projeler geliştirerek yola koyuldular. İlk projeleri “Yuvada Gülen Yüzler” başlığındaydı. Berna Duman, Gülşe Görkem Sevim, Tuba Soy, Büşra Bozkurt ve Pınar Kuşoğlu`nun başı çektiği bir grup, SÇHEK`e bağlı yuvalara ziyaretler düzenlediklerinde, çocukların maddi anlamda tüm ihtiyaçlarının fazlasıyla karşılandığını, mahrum oldukları şeyin içtenlikle ve sevgiyle açılacak kucaklar olduğunu farkettiler. Şu an, gruplara ayrılarak haftada iki gün yuvalardaki ve sevgi evlerindeki çocuklara her konuda destek veriyorlar. Çocuklarla birlikte faaliyetler düzenliyorlar. En son Ankara`daki yuvalar arasında öykü yarışması düzenlediler. Bu yarışma sayesinde yetenekli birçok çocuk keşfedildi.
Diğer projeleri ise “Huzurevlerinde Şenlik Var” başlığıyla yürütülen huzurevi ziyaretleri. Huzurevlerine giderek hem onlar hem de oranın saygıdeğer sakinleri şenleniyor, eğleniyorlar. En son gerçekleştirdikleri ziyaret esnasında, arkadaşlarının icra ettiği ney taksimi ile huzurevi daha bir huzurlu olmuş.
Aydan Adak, İlknur Altınbaş, Hatice Yavuz ve Elif Kapusuz`un başı çektiği diğer grup ise Ankara Hastahane`sindeki lösemili çocukları ziyaret etmişler. Ellerinde hediyeler, yüzlerinde gülücüklerle çocuklarla hemhal olmuşlar.
Ankaralı genç gönüllüler geçtiğimiz ay her sene düzenlemeye karar verdikleri hatıra ormanı oluşturma projesini gerçekleştirmişler. Gönüllü gençler ve STK ortaklığında Haymana Bölgesi`ne Prof. Dr. Sabahatin Zaim adına bir hatıra ormanı oluşturmuşlar. Artık onların da bu dünyada dikili bir ağaçları var.
Bitti mi? 23 Nisan dolayısıyla 10 tanesi Şırnak 27 tanesi İç Anadolu Bölgesi`nden olmak üzere 37 çocuğu Ankara`daki geziye davet etmişler. Bu çocuklar şehir hayatını hiç görmemiş, yürüyen merdvenle ilk defa karşılaşan, metroya bindiğinde şaşkınlık yaşayan, siz buğdayınızı nerede öğütüyorsunuz diye soran Anadolu çocuklarıymış. Bu çocukların konaklamaları gönüllü ailelerin yanında olmuş ve böylelikle her biri ile daha samimi olma fırsatı bulmuşlar. İçlerinden birisi: “Biz şehir insanını böyle bilmezdik, sanırdık ki, şehirin soğukluğu ve resmiyeti onlara da yansır” demiş. Genç gönüllüler bu yanlış kanaati yıkmaktan dolayı çok mutlu. Anlaşılan, 23 Nisan Ankara ve gönüllü gençler açısından tam bir bayram olmuş.
Gül Baba`nın İzinde
Ahmet Barışçıl-Macaristan
Ahmet Barışçıl 1980 Bingöl doğumlu. 1999 yılında İmam Hatip lisesini bitirdiğinde istediği bölüme giremeyeceğini gördü. Ama pes etmedi. 2000 yılında eğitiminin devamı için Macaristan`a gitti. Çeşitli zorlukları göğüsleyerek burada okumaya başladı. Macar insanının gönlünde Gül Baba Türbesi`nin ayrı bir yeri olduğunu gördü. Anlatılanlara göre Gül Baba, Macaristan`a geldiğinde gül fidanları dikmiş, insanlara her sabah gül dağıtmış. Bu yüzdendir ki gülle anılır olmuş ve Gül Baba ismini almış. Osmanlı`dan kalan manevi elçi Gül Baba, orada hizmetin ve gönüllülüğün sembolu olmuş Ahmet için. Gül Baba`nın açtığı yolda, karınca kararınca gayret göstermeye başlamış. Zamanla kendisine çok büyük bir hizmet kapısının açıldığını görmüş. Oradaki gençler Ahmet`teki güzelliklere meftun olmuşlar ve her geçen gün kendisini daha yakından tanıma ihtiyacı duymuşlar. Ahmet oradaki arkadaşlarıyla samimi ilişkiler kurmuş ve birkaç sene içinde yüzden fazla kişinin hidayetine vesile olmuş. Şu an Macaristan`da arkadaşlarıyla birlikte birçok gönüllü faaliyetin içinde bulunuyor. İslam`ı anlatıyor, güzellikleri paylaşıyor. Zaman zaman onlarla birlikte İstanbul`a geliyor, tarihi zenginliklerimizi gösteriyor. Arkadaşlarıyla beraber kurdukları Hanif İslam Kültür Vakfı ile daha organize faaliyetlere imza atmaya başlamışlar. Mesela on beş tane kitabı Macarca`ya çevirmişler. Diğer yandan hapishanelerde Cuma Namazı kıldırma programları düzenliyorlar. Yüzden fazla Macar’ın hidayetine vesile olan Ahmet’in gülümseyerek anlattığı bir hidayet hikayesi var: “Bir ablamız beni aradı ve çeviri kitaplarımızı okuduğunu bildirdi. Ben de Cuma Namazı`nda mescide gelirsiniz, namazdan sonra daha rahat görüşebiliriz dedim. Namaza geldi ve akabinde çok uzatmadan Müslüman olmak istediğini söyledi. Bunun şartları nedir diye sordu. Aklımdan bir muzplik geçti. Ciddi bir şekilde şunu dedim: ‘100 Euro getiriyorsunuz, üç tane pul getiriyorsunuz, kısa özgeçmişinizi yazıyorsunuz, sonra sizi sınava tabi tutacağız ama şu an kontejanımız dolu, boşalınca size bildiririz.’ Ablamız ciddi sandı ve biraz düşündü. İçinden başarabilirim der gibiydi. Bu sırada diğer arkadaşlar gülünce, birden şaka yaptığımızı anladı ve rahatladı. Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu.” Ahmet Macaristan`da insanların gönlüne girmeye, Gül Baba`nın izinde hidayete vesile olmaya devam ediyor. Zaman zaman geldiği ülkemizi çok özlese, İstanbul`a geldiğinde sabah ezanları gözlerini yaşartsa da, gurbetteki yaptığı çalışmalarla kendisini teselli ediyor. İnsanların İslam`a girmeleri ona güç ve kuvvet veriyor. Son olarak, gönüllülükle ilgili şunları söylüyor: “Bütün kuvvetimle iddia ediyorum ki; gönül yolculuğu öyle bir yolculuktur ki insanın katedebileceği son sınırları bir çırpıda kateder.”