Müzik, hem kalbe ve ruha dokunan bir ses, hem de hayatın içinden anlamlar taşıması itibariyle yüzyıllardır insanları etkiliyor. Bu yönüyle kendi içinde farklı tarzlara ve tartışmalara da gebe olmuş. Günümüzde envai çeşit müzik tarzı ve enstrüman varken, burada müzik yaparak kalıcı olmak, hem Hakka hem de halka hizmet etmek gerçekten büyük nasip işi. Bizim de öyle nasipli olduğuna inandığımız bir isim var: Aykut Kuşkaya. Kendisine yeni albümü Vatan Bizimdir’i, şiir bestelerini, projelerini ve müziğini sorduk.
15 Temmuz üzerine yaptığınız ”Vatan Bizimdir” albümünüz çok beğenildi. Bu eser nasıl bir hissiyatla hazırlandı, nasıl ortaya çıktı?
15 Temmuz gecesi yaşadığımız o hain kalkışma, güçlü ve büyük Türkiye yolunda yepyeni bir İstiklal mücadelesine vesile oldu. 248 kutlu şehidimizin şahsında özgürlüğüne, vatanına, bayrağına, toprağına, devletine sahip çıkarak meydanları dolduran vatan evlatlarına selam olsun... O geceyi nesiller boyu unutmamak ve unutturmamak adına 15 Temmuz Marşı’nı besteledim. Bir de albüm yaptık.
Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet… Vatan Bizimdir dedik; tek ve büyük bir bütün olmak dileğiyle.
“Yeni bir şarkı” ile toprağımıza umut olacak ezgileri yeşertmeye çalıştık,
“Çanakkale” ile Türkiye sevdamızın kalbine doğru yolculuğa çıktık,
“15 Temmuz Marşı” ile 2016’da yeniden yazılan şanlı tarihimize şahitlik ettik.
Çünkü bu toprağa kalandık, çünkü vatan sevdasıyla yandık,
Al bayrağımıza rengini veren mübarek şehit ve gazilerimizi andık.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın (GSB) programı kapsamında usta şair Nurullah Genç’le çok güzel bir programınız var, il il geziyorsunuz. Biraz bundan bahsedebilir misiniz, neler yapılıyor bu programda?
Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) tarafından düzenlenen ve tarafımızca organize edilen sahne gösterisi olarak tasarladık. Toprağımıza umut veren ezgileri, özellikle gençlerimizin gönlüne düşürmek için çıktık yola, adına “Altıncı Mevsim” dedik.
Yirmi beş yıllık dostluğumuz bulunan kıymetli yazar-şair ağabeyim Nurullah Genç, edebiyatımızın önemli isimlerinin Vatan temalı şiirlerini kendi anlatısıyla birlikte seslendiriyor. Ben de memleket üzerine yazılmış şarkılar söyleyip, şehitlerimizi anmayı ihmal etmeden ezgilerimizi söylüyorum. Gösterinin finalinde tekrar bir araya geliyor ve yeni eserlerimiz olan “Çanakkale” ve “15 Temmuz Marşı”nı icra ederek, gençlerimize veda ediyoruz.
Kasım - Aralık aylarında “Altıncı Mevsim” ve sahnede sadece ben ve orkestramın olduğu “Vatan Ezgileri” ile pek çok ilimize konuk olduk. Sömestr sonrası ikinci dönemde de Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesindeki gösterimiz gençlerimizle buluşmaya devam edecek.
Bakanlığımıza ve Kredi ve Yurtlar Kurumu yetkililerine özellikle teşekkür etmek isterim. Bizim programımız da dahil olmak üzere; yurdumuzun dört bir yanında, vatan ve sevgisini ve milli şuuru perçinleyecek gösterilere imza atıyorlar.
Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerini sizin bestelerinizden dinlemek çok güzeldi... Biraz bu projeden bahseder misiniz, nasıl düşünüldü bu? Bir de devam edecek mi?
Kendisiyle birebir tanışmak nasip olmadı ne yazık ki. Her büyük insan gibi eserleri ve düşüncesiyle tanıdım O’nu. Tanıdıkça daha çok sevip sahiplenerek, Çile’siyle ilk tanıştığım günden bu yana eserlerini bestelemeye başladım.
Yıllardır Necip Fazıl’ı doğru anlayıp anlatmak adına; hemen her konserimde en az bir eserini, hikayesini de anlatarak paylaşırım. Hem doğum hem vefatına denk gelmesi açısından özellikle Mayıs aylarında sadece Üstat şiirlerinden bestelediğim eserlerden oluşan repertuvarla konserler veririm.
Kubbemizde hoş bir sada bırakıp gidenlerdendir Necip Fazıl Kısakürek. Albümlerimde yer alan birkaçı dahil otuzdan fazla şiirini besteledim. Bir gün müstakil bir eser olarak, tamamını yayınlamak kısmet olur inşallah.
Türkiye’de ezgi sanatçılığının ilklerinden olarak, şu anki atmosferi nasıl görüyorsunuz? Mesela maddi manevi karşılığı vardır diyebilir miyiz?
Bundan nerdeyse otuz yıl önce “İlk Cemre” ile başladı ezgilerle yolculuğumuz. Aslında ezgi kelimesinin dilimizdeki anlamı: Bir müzik parçasının başından sonuna giden ses dizesidir. Fakat öyle bir anlamı daha var ki; Ezgi yol ve gidiş demektir, ezgi tarz demektir. İşte “Ezgi Müziği” tam da bu yüzden, bizlerin yolu, gidişi ve illa ki belirleyici adıdır.
Maddi karşılığını geçeli çok oldu. Ülkemiz zor duruma düştüğünde meydanlarda hala o ezgiler ve yenileri çalınıp söyleniyor. Gurur verici olan budur. Manevi karşılığı ise önce Allah’tan, sonra ezgilerimizle büyüyen gençlerden olsun.
Henüz doğmamış bir çocuğun açlığı, dünlerin dipdiri heyecanı, hep daim aşk ile! Yine aynı sevda şarkısındayız.
Son olarak, Türkiye’de de zaman zaman yaşanan müzik tartışmaları var: Bazı gruplar veya şahıslarca müziğin haram-helal oluşundan, bir sanat olarak algılanmayışına değin tartışmalar görülüyor. Tartışmaya hiç girmeden, sadece müzik ne için yapılmalı, nasıl olması diye sormak istiyorum size.
Üstat Necip Fazıl’ın dizeleriyle yanıtlayayım:
“Anladım işi; Sanat Allah’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.”
Benim için sanat; ne şöhret, ne geçinme aracı, ne de fildişi kulelerinde oturup bol keseden ahkâm kesilecek bir tartışmadır. Evrensel olan müzik, bizim dünyamıza ait sözler içermeli ve kaliteli bir bütünlük taşımalı. Yaşadığımı, düşündüğümü ve inandığımı paylaşmaktan sorumluyum. Gayrısının hesabı ne burada, ne ahirette verilecek gibi değil.
İyi ki yapmışım dediğiniz 3 şey?
- Duygu ve düşüncelerimi müzikle ifade etmek,
- İyi dostlar biriktirmiş olmak,
- Furkan, Serra, Yaren ve Ayşe… Evlatlarım.
Müzik üzerine, muhakkak okuyun veya izleyin diyeceğiniz 3 film/kitap?
İki film: “Ray” ve “Hayatımın Şarkısı.”
Bir de kitap: “İslam Açısından Musiki ve Sema” (Süleyman Uludağ)
Bir mikrofondan tüm dünyaya seslenecek olsanız ve tek cümle hakkınız olsa, ne söylerdiniz?
“Kime kalmış bu dünya, inan ki sana da kalmaz.
Para, mal, mülk, eğlence, bu koşuşturma… Nereye kadar?”