Bülent Ata, “Asuman” isimli romanıyla ciddi bir okur kitlesine ulaşmıştı, şimdi “Rüya Dedektifi” ile karşımızda. Kitap Erdem Yayınları’ndan çıktı. Kendisiyle hem yeni kitabını hem de onunla bağlantılı pek çok konuyu konuştuk.
Dilerseniz önce Rüya Dedektifi’nin yazılış öyküsü ile başlayalım. Kitabın ismi oldukça ilginç geldi bana. Bir fikir olarak böyle bir roman yazma düşüncesi nasıl ortaya çıktı ve süreç nasıl işledi?
2013 Mayıs’ında Leyla ile Mecnun dizisinin bitmesi söz konusu edildiğinde yerine yapılabilecek bir dizi projesi olarak konuştuk. Bu fikri ve hikayeyi ekibin iyi yapacağı bir iş olarak düşünerek önerdim. Fikir şu, çözülemeyen hatta kapatılan bazı polisiye vakaları, kahramanımız Ali rüyalardan aldığı ilhamla, sezgileriyle çözmekte. Çok sevdiler ve niyetlendiler bunu çalışmaya. Ancak sonrasında yaşanan olaylar birlikte çalışma ihtimalini ortadan kaldırdı.
2014 yılında Diyanet Dergisi benden “rüya” konulu bir yazı istedi. Benim için o yazı bir işaret fişeği oldu. 2014 sonu Rüya Dedektifi’ni yazmaya başladım. Rüya Dedektifi, Asuman kitabımızla eş zamanlı yazıldı aslında. İlk önce kitabın “Rüya Yolcusu” isimli bölümünü yazmaya başladım. İlkin 10 bölüm yazdım ve bir süre ara verdim.
Olay örgüsünü karışık bir şekilde kurduğunuza dair eleştiri aldınız mı? Açıkçası kitap bittiğinde pek çok soru işareti kaldı bende.
Rüya Dedektifi, kendi okurunu davet eden bir kitap. Bu kitabın konusu bir yanı ile “zan” diyebilirim. Biçimsel olarak da bu içeriği tesis etmek istiyor kitap. Rüya Dedektifi’nin kodları var. O kodları yakalayan bir edebiyat sever kitabı merakla ve tutkuyla okuyacaktır. Ayaküstü okunacak bir kitap yok burada. Rüya Dedektifi tesiri zamanla hissedilen bir ilaç gibi. Hemen anlamak isteyenler için üzgünüm. Çıkardıkları anlam sayfalar ilerledikçe oturduğu yeri terk edecek ve en sonunda bambaşka bir yere çıkacaksınız. Buna dair eleştiriler bir bakma, görme ve algılama biçimi ile ilgili. Bu anlatım biçimi benim tercihim.
Zan kötüdür demekle yetinmedim. Zan üzere okumanın anlamı nasıl alt üst edeceğini farklı açılardan anlatarak biçimsel olarak okuru da buna dahil ederek göstermek istedim. Karanlık bir odada yedi anlatıcı ile bir fili baş başa bıraktım. Herkes zannınca bir şey anlıyor. Okur da açsın gözünü canım. Cahit Zarifoğlu’na “Şiirleriniz karışık, zor anlaşılır.” denince, o da diyor ya “Ben de biyolojiden anlamam.” Asuman mesela cins bir kitap. Cinsliği şurada, genç kızların çok sevdiği ve fakat erkeklerin nedense çok azını ilgilendiren bir kitap. Edebiyat sever erkeklerden mesela Asuman’ı hafifseyerek, çok kolay okunan bir kitap diye bahsettiklerini işittim, hatta bunu yazdılar. Kolay okunmak bir dert, zor okunmak başka bir dert. Konunun muhtevası, anlatım biçimini de beraberinde getiriyor biraz. Yoksa, ben yazarım.
Hastanede, pastanede, misafirlikte, otobüste öykü yazdığınız oluyormuş. Bu nasıl mümkün oluyor? Romanın bölümlerini de böyle mi yazdınız?
Cahit Zarifoğlu’na soruyorlar “İlham nasıl geliyor?” diye. O da, “İlham’ı havada uzanıp alıyorum.” diyor. İlham sana gelmezse, sen ilhama git. Hatta gitme, ilham her yerde. Al, başla. Ben yazarım, kahramanlarım hikayeleriyle bana gelir. Adama hastanede gelme, pastanede gelme diyemezsin. Bazen limonata ısmarlarım onlara. Bazen, serum şişesini tutarım ya da kalkıp yer veririm otobüste. Sonra başlarım yazmaya. Bazen hemen orada, bazen bilgisayarın başına geçince.
Eskiden konforlu ortamlarda yazabilen bir yazar olmayı kırmak için en olmaz yerlerde yazmayı denedim. Tuttuğum öykü ve şiir defterleri var o günlerden kalan. “Köpekler Akşamı” kitabım Ankara’nın okey oynanan, kağıt oynanan kahvehanelerinde mesela Balkan Kıraathanesi’nde defterlere yazılmıştır. Yine o kitaptaki bazı öyküler 297 ve 220 numaralı halk otobüslerinde, Akman Pastanesi’nde, Fen Fakültesi kantininde, Hacettepe Acil’de yazılmıştır. Rüya Dedektifi’ni böyle yazmadım. Yıllar içinde bilgisayarda yazmak keskin bir alışkanlığa dönüştü. Evin salonunda, ahşap bir masada, dizüstü bilgisayarda yazıldı.
Her hikaye, yazarından izler taşır mı? Polis Ali’nin başına gelmeyen kalmıyor, tam bitti çöktü derken yeniden ayağa kalkıyor. Ali sizden izler taşıyor mu örneğin?
Rüya Dedektifi iyiliğin ve kötülüğün, aşkın ve trajedinin kıyısından yürüyen insanların hikayeleri ile örülü. Organize kötülüğün bir insana neler yapabileceğinin hikayesi. Bizim, olan bitenleri hep kendi açımızdan, zan üzere okuma keyfiyetimizin hikayesi. İnsanlar Ali’nin hayatının mahvoluşunu bilerek ve bilmeyerek birlikte hazırlıyor. Kimse hayatını ve davranışlarını dipnotlarla ve sürekli kendini açıklamak zorunda kalarak yaşayamaz. Ali’nin başına gelenler, ona kurulan tezgahın herkese makul gelmesi ile acıklı bir sona doğru eviriliyor. Biz bilmiyoruz, bir kabahat, bir yafta yapıştırıp gömüyoruz Ali’leri. Meğer Ali bir tohummuş. Ali’nin yetimliği, terk edilmişliği, içerde ve dışarıda güçlü adamlarla çatışması onu bir tuzağa doğru sürüklüyor. Sürgün, iftira, tezvirat derken onu öldürmek istiyorlar. Bu olaylar onu bir anlamda tasavvufi bir yeniden doğuşa götürüyor. Gerçekten koparılmış, yeni bir gerçek bu kitap ve tabi ki baştan sona kurgu. Benim başımdan da böyle şeyler geçti mi? Bu kitabı yazacak kadar geçti hamdolsun.
Kitabı yazarken arka fonda neler çalıyordu?
Özellikle Asuman ve Rüya Dedektifi’ni yazdığım 2015 yılı benim için Hindistan - Pakistan müziklerini dinlediğim bir yıl oldu.
Yeni çalışmalarınız var bildiğim kadarıyla, onlardan bahsedebilir misiniz?
Abdülhamid ve Conan Doyle ile ilgili bir roman yazıyorum. Asuman’ın ikinci kitabı bitmek üzere. Bir öykü kitabımız var ona devam. Bitmiş bir çizgi roman var Hindiberk adında, matbaaya gitmeyi bekliyor. Yine “Anne Babanızı Nasıl Eğitirsiniz?” kitabımızın devamı, “Tahtaya Kalkma Korkusu” ve “Çocukları Ezmeden Üstüne Düşmek” de yayınevinde matbaaya gitmeyi bekliyor.
Rasim Özdenören ile ne sıklıkla görüşüyorsunuz, sizin için niye önemli biri?
Rasim abi ile 1998-2008 arası yoğun görüştük. Sonra benim TRT’de yönetici olarak çalıştığım zamanlar bu iş yoğunluğu sebebi ile görüşmelerimiz azaldı. Bana “fenafil TRT oldun” diye kızıyordu. Son iki yıldır da Rasim abinin maşallahı var, hiç yerinde durmuyor, söyleşiler, seyahatler... Benim için önemli, çünkü 1998 yılında namaz kılmaktan, öykü yazmaya kadar bana öğrettiklerini unutamam. Abilik ve ustalık yapmıştır. Bunları da gözüne sokmadan, kanadı kırık bir kuşu tedavi eder gibi yapmıştır. Karşılıksız ve Müslümanca bir duruşla. Allah ömrüne bereket versin.
KISA KISA
Rüyayı nasıl tanımlardınız?
Uykunun yazdığı şiirdir rüya.
Gün tamamen size kalacak olsa kaç saatinizi okumaya ayırırsınız?
3-4 saat.
Nasıl bir kitap okuma yönteminiz var?
Çantamda kitaplarla gezerim. O gün hangisi sararsa okumaya başlarım. Sonra ara verir bir başkasına başlarım.
Her yerde okuyabilir ve yazabilir misiniz?
Her yerde okuyamam. Tren, otobüs, uçak, kafe, bekleme salonları gibi nispeten izole kalabileceğim mekanlarda okuyabilirim. Kulaklık takıp müzik dinleyerek dizüstü bilgisayarla yazabileceğim her yerde yazarım.
Kitaplığınızın en eski ve en yeni kitabı hangileridir?
Üç Silahşörler kitaplığımın en eski misafiri. En yeni olan “Yekpare Demokrasi” 15 Temmuz’la ilgili bir kitap.
Şu an hangi kitabı okuyorsunuz?
Babam Abdülhamid.
Aynı anda birkaç kitap okuyanlardan mısınız?
Evet, yedi-sekiz kitap.
En çok sevdiğiniz ve en az sevdiğiniz kelimeleri söyler misiniz?
“İnşallah” demeyi severim. “Dönüt” denmesine gıcık olurum.
Çok arayıp da bulamadığınız kitap oldu mu?
Olmadı galiba. Çok arayıp bulduğum kitaplar oldu. Mesela Faulner’in Kutsal Sığınak kitabının Lekeli Günler ismiyle yayınlanmış bir çevirisini çok aramıştım. Bir akşam bir üst geçitte saçma sapan kitapların arasında yerde duruyordu. Aldım eve kadar heyecanla nasıl gittiğimi bilemedim.
Masanızda sürekli hazır bulunan kitaplar?
Zaman zaman değişiyor o. Bu sıra İmam Şa’rani Hazretlerinin El-Uhudü’l Kübra kitabı duruyor.
Dönüp dönüp okuduğunuz bir kitap var mı?
Dosteyevski / Karamazov Kardeşler, Hazreti Mevlana / Fihi Mafih
Kitaplığınızda ne kadar kitap vardır?
Üç bin civarı.
Kitaplığınızın en kıymetli kitabı nedir?
Çocukken aldığım hatırası olan bir iki kitap var.
En son hangi kitabı birine tavsiye ettiniz?
Rasim abiye John Fante’nin öykü kitabı, Büyük Açlık’ı tavsiye etmiştim.