
Prof. Dr. Ekrem Demirli Hoca, uzun bir süredir İbnü’l-Arabi üzerine çalışmalar yürütüyordu. Fütûhât-ı Mekkiye ve Fusûsu’l-Hikem gibi oldukça hacimli eserleri tek başına genç yaşta çevirmişti. Çeşitli kurumlarda İbnü’l-Arabi üzerine dersler verdi. Şimdilerde bir grup alanının uzman hocaları ile Klasik Düşünce Okulu’nu kurdular ve lisans öğrencileri ile klasik metinleri okuyorlar. Okuttukları çoğu metin ilgililerin ancak doktora düzeyinde karşılaşabilecekleri kıvamda. Böylelikle talebelerin hayatından 6-7 yıl kazanmayı hedefliyorlar. Kendisi ile bu okulu ve faaliyetlerini konuştuk.
Hocam, Klasik Düşünce Okulu çalışmanız hayırlı olsun. Bu okulun nasıl bir ihtiyaçtan hareketle ortaya çıktığını anlatabilir misiniz?
Klasik Düşünce Okulu ihtiyacı İslam düşüncesine olan ihtiyacımızla aynı gerekçelerle ortaya çıktı. Çağımızda, 150-200 senedir İslam düşüncesine dair akademik araştırmalar yapılıyor. Bu konuda hem Batı’da hem İslam dünyasında çeşitli yayınlar sunuluyor. Fakat hiçbir zaman, bu çalışmalar doğrudan İslam klasikleri üzerine odaklanmadı. Günümüzde Müslüman aydınlar, alimler ya da ilahiyat talebeleri İslam düşüncesinin tarihsel mirası hakkında yeterli bilgiye ve irtibata sahip değil. Bu durum bizim İslam’ın tarihsel tecrübesi hakkında yeterli bir perspektiften yoksun olmamıza yol açıyor. Biz bütün bunları dikkate alarak İslam klasiklerini daha iyi anlamak, İslam klasikleri üzerinde tartışmalar yapmak, bu eserler üzerine yazılar yazmak üzere böyle bir kurum kurmaya karar verdik. Bunu yaparken de özel kabiliyet gerektirecek ya da özel ihtisas gerektirecek Arapça metinler üzerinden değil Türkçe çevirileri üzerinden temel sorunları, temel meseleleri tartışmak üzere bir tercihte bulunduk ve geçtiğimiz sene mart ayında Klasik Düşünce Okulu’nu kurduk.
Okutulacak eserleri nasıl seçtiniz?
Temsil kabiliyeti iyi olan kitapları seçerek İslam düşüncesinin farklı disiplinlerinden ve alanlarından iyi bir seçki oluşturmak mümkün. Biz de bir senelik zaman zarfında tarihsel süreçten başlayarak, yani erken dönem metinlerinden hareketle, bir noktaya doğru geldik. Bunun içerisinde kelam, tasavvuf, İslam felsefesi, fıkıh usulüyle ilgili temel metinler var. Bu metinleri birbiriyle irtibatlarını da dikkate alarak okutmaya başladık. Mesela bir yıllık zaman zarfında 15 civarında kitap okuttuk diyebilirim. Bu böyle devam edecek. Bu işte Türkiye’de sahanın en iyi uzmanlarıyla çalışıyoruz. Çok iyi bir uzman hoca kadromuz ve talebelere rehberlik eden danışman hoca kadromuz var. Onlar da sahalarının iyi isimleri.
Hangi eserleri okuyor öğrenciler? Biraz da hocalar hakkında bilgi alabilir miyiz?
İslam düşüncesinin neredeyse tüm kurucu metinlerini okuyorlar. Her birinin ismini söylemek güç. Biz şu an Kelâbâzî’nin Et-Ta’arruf isimli eserini okuyoruz. Tasavvuf, kelam ve tevhid ilişkisini işliyoruz. Abdulkahir El-Bağdadi’nin Kitabu Usûli’d-dîn’ini okuyoruz. Rivayetler üzerinden mucize konusunu ele aldık geçen günkü derste. Bunların dışında, El-Cassas’ın El-Fusûl Fi’l-Usûl’ü, Kâtibî’nin Eş-Şemsiyye’si, Ebu Nasr Serrac et-Tûsî’nin El-Lumâ’sı, El-Cüveynî’nin Kitabü’l-İrşad’ı, Keşfü’z-Zunûn, El-Akl, Fehmü’l Kur’an, Fıkh-ı Ekber ve daha pek çok eser.
Marmara Üniversitesi’nden Ömer Türker hoca var. Klasik metinler üzerinde uzun zamandır yoğun çalışıyor malumunuz. Medeniyet Üniversitesi’nden Eşref Altaş, Mehmet Özturan var. Ayrıca Ahmet Hamdi Furat, Hasan Kaçak, Cüneyt Kaya, Abdullah Kahraman, Cengiz Çakmak gibi hocalar yer alıyor programda.
Eserleri Arapça metinlerinden değil de Türkçe çevirilerinden okuduğunuzu söylediniz. Bunun ne gibi avantajları ya da dezavantajları oluyor?
Dezavantajına henüz rastlamadık ama avantajımız şu: Bir metni kendi düşüncemiz ya da kendi dilimiz içerisinde anlamaya çalışmak gerekir. Zaten kitaplar bu nedenle tercüme edilir. Bu sayede bir metnin dil sorunlarına takılmadan metnin kendisinin bize ne dediğiyle yüzleşmeye başladık. Aslında geçmişte medreselerin ya da medreseleri takliden kurulmuş çağdaş müesseselerin en büyük açmazı burada ortaya çıkıyor. Dille uğraşmaktan ya da Arapçanın bazı incelikleriyle uğraşmaktan yazarın ne dediğine bir türlü gelinemiyordu. Biz ilk kez bu sayede talebenin dil ile ilgili sorunlara takılmadan doğrudan metinle yüzleşmesini ve oradaki düşünceyi analiz etmesini onu anlamaya çalışmasını sağlayacak bir zemin hazırlamak istedik. Ayrıca böyle bir yöntem belirlediğimiz için artık kitaplar bitmeye başladı. Eskiden, az önce ifade ettiğim tarzda eğitim veren kurumlarda metinler ilerlemezdi. Bu nedenle çok az metin okutulurdu. Biz ise metinlerin ilerlemesi ve bitmesini sağlayabilecek bir yöntem tespit etmiş olduk. Tabi burada hocaların rolünü unutmamak lazım. Eğer uzman hocalar olmazsa bir talebenin bu metinlerden aynı neticelere ulaşması ya da sağlıklı bir okuma yapabilmesi daha güç olabilirdi.
İslam nazari mirasının hafızasını oluşturmaya çalışıyoruz. Bu dersler belki de 10-15 sene sonra işlevsel olarak web ortamında kalacak ve insanlar çok farklı hocalardan istediklerinde herhangi bir metni okuma imkanı elde etmiş olacaklar.
Katıldığınız bir programda “Son 150-200 yılda evrensel çapta Muhammed İkbal haricinde bir Müslüman entelektüel çıkaramadık.” şeklinde bir ifadeniz olmuştu. Bununla bağlantılı olarak Klasik Düşünce Okulu’ndan eğitim gören bir öğrenci nasıl bir formasyonla mezun olmuş olacak?
Evet evrensel çapta ama bu İkbal’in yeterli olduğu anlamına gelmez. Benim kanaatime göre, bizim bu çalışmamız Türkiye’de din ilimleriyle ilgili lisans eğitiminin zeminini oluşturuyor. Mevcut duruma göre çok ideal bir şey olsa bile, evrensel eğitim düzeyi bakımında çok iddialı bir şeyden söz edemeyiz şu an. Çünkü neticede bir lisans talebesi var karşımızda. Eğer Türkiye’de biz lisans eğitimini, Klasik Düşünce Okulu’nun öngördüğü seviyeye yükseltebilirsek, yüksek lisans ve doktora çalışmalarının, akademik çalışmaların zemini oluşacaktır. Ama şu an bizim yaptığımız faaliyetin bütününü de değil bir kısmını yüksek lisans ve doktorada yapmaya başlıyoruz.
Bir kısmını derken ne demek istediğimi anlatayım. Biz ilk kez branş ayrımı ve üstünlüğü gözetmeksizin İslam nazari mirasının temel metinlerini her bir talebeye okutuyoruz. Yani bu ne demek? Tasavvuf, kelam, İslam felsefesi, fıkıh ya da başka branşların temel metinlerini ilk kez lisans dönemindeki bir talebe okuyor. Bununla da kalmayıp bu metinler üzerine tartışmalara giriyor ve yazı üretiyor. Klasik Düşünce Okulu’nun en önemli iddialarından bir tanesi İslam nazari mirası üzerine bir yazı yazma faaliyeti olmasıdır.
Okuma ve yazma eylemleri birlikte gerçekleşirse işe yarar değil mi?
Elbette. Bu, Türkiye’de yok denecek gibi bir şeydir. Eğer biz lisans düzeyini bu eğitim düzeyine taşıyabilirsek ve böyle öğrencileri lisans düzeyinden mezun edebilirsek yüksek lisans ve doktorada daha yüksek ve daha derin meseleleri konuşup yazabilecek bir neslin ortaya çıkmasına katkı sağlarız. Dolayısıyla temel hedefimiz budur. Yani Türkiye’de yüksek lisans ve doktorada dahi ihmal edilen bu metinlerin okunma meselesini lisansa çekmek ve böylece bir 6-7 yıl kazanma. Temel hedefimiz bu.
Şu an derslere aktif katılım gösteren ve online olarak takip eden kaç öğrenciniz var?
Talebe sayısı zaman içerisinde değişiyor. 200 civarında talebemiz vardı. Fakat hem kendilerinden beklenenleri yerine getirememek hem de başka nedenlerle şu an 120 civarında talebemiz var. Bir de web üzerinden takip eden 150- 200 arasında takipçimiz var.
Diğer şehirlerde bu projeyi uygulamak gibi bir düşünceniz var mı?
Şimdilik İstanbul dışındaki talebelere önerebileceğimiz yegane şey web üzerinden bizi takip etmeleri. Bir bakıma İslam nazari mirasının hafızasını oluşturmaya çalışıyoruz. Bu dersler belki de 10-15 sene sonra işlevsel olarak web ortamında kalacak ve insanlar çok farklı hocalardan istediklerinde herhangi bir metni okuma imkanı elde etmiş olacaklar.
Bildiğim kadarıyla sadece ilahiyat öğrencileri katılmıyor programa. Diğer fakültelerden öğrenciler de katılıyor.
Hedefimiz aslında ülkemizde sosyal bilimlerin zeminini oluşturmak veya sosyal bilimlere klasik literatürle ilgili bir zemin oluşturmak. Şu an farklı fakültelerden gelen talebeler var fakat istediğimiz sayıda değil. Biz onlar için de çok önemli bir boşluğu doldurma niyetindeyiz. Çünkü Klasik Düşünce Okulu’nu ilahiyat fakültesinin faaliyet alanı olarak ya da ilahiyat fakültesinin hafta sonu faaliyeti olarak düşünmedik. Hukuk, sosyoloji, felsefe, siyaset bilimi gibi farklı sosyal branşlarda okuyan ama İslam mirası hakkında fikir sahibi olmak isteyen kişilere de bir imkan hazırladık.
Peki, diğer sosyal bilimler fakültelerinden gelen öğrencilerle ilahiyat öğrencileri arasında belirgin bir fark oluyor mu?
İlahiyatçılar sanki biraz daha avantajlı gibi görünüyor ama o avantaj bir süre sonra kapanıyor. Çünkü neticede ilahiyat fakültesi öğrencilerinin de aşina olduğu metinler değil bunlar. Türkiye’de ilahiyat fakültesi eğitimi bu klasik miras üzerinden yapılmış değil. Dolayısıyla o fark kapanıyor. Çetin bir iş yaptığımızı herkes biliyor.
Umarız çok bereketli açılımları olur.
Çok teşekkürler, niyetimiz bu. Allah utandırmasın inşallah.