• Reklam
  • Künye
  • İletişim
  • ABONE OL!
  • GENÇ'e Yazı Gönder
  • Atölye Çalışmaları
    • Yazı Atölyesi
    • Fotoğraf Atölyesi
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS
Kısa yoldan ABONE olmak

logo

  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
Anasayfa
  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!
  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!
  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!
  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız
  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!
  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart
  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!
  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!
  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!
  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık
  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!
  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!
  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!
  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var
  • ANASAYFA
  • Bir Soru Bir Cevap
  • Gönül Dergâhından Hikmetler: Kelimeler

Gönül Dergâhından Hikmetler: Kelimeler

01.12.2016 02:01
Bir Soru Bir Cevap
4691
Osman Nuri Topbaş

Hazret-i Mevlânâ Mesnevî’sinde şöyle bir hâdise nakleder:

“Bir adam dört kişiye bir miktar para verdi. «Bu para ile işinize yarayanı alın!» dedi. Dört kişiden biri; «Bu parayı engür’e verelim.» dedi.

Öbür arkadaşı Arap idi. «Aksilik etme! Ben engür istemem, ineb isterim!» dedi.

Onlardan birisi Türk idi. «Ben ineb istemem, üzüm isterim.» dedi.

Rum olan bir başkası; «Bırakın bu lâfları! Bu para ile istafil alalım.» dedi.

Derken dört kişi birbirleri ile çekişmeye başladılar. Çünkü isimlerin mânâlarından haberleri yoktu. Onlar ahmaklıklarından, birbirleri ile boş bir münakaşanın içerisine girmişlerdi. Çünkü bilgiden mahrum, bilgisizlikle dolu idiler.”

İnsan, kelimelerle düşünür, lisân ile tefekkür ufkunu genişletir. Bu hikmete binâendir ki Cenâb-ı Hak, Âdem’i yarattıktan sonra, onu meleklerin gıpta edeceği bir kıvâma eriştirmek için, kendisine eşyânın isimlerini tâlim buyurmuştur.

Çünkü her kelime, insanın gönül dünyasını şekillendiren bir yapı taşı mesabesindedir. Her kelime, insana anlatılmak istenen maksadın zihin dünyasında resmedilmesidir. Dolayısıyla kelimelere yüklenen mânâlar değiştikçe, gönüller ve zihinler farklılaşmaktadır.

Mevlânâ Hazretleri yukarıdaki kıssasına şu sözlerle devam eder:

“Orada çeşitli dil bilir, sır sahibi üstün bir er bulunsa idi onları uzlaştırır, barıştırırdı. Onlara derdi ki:

«Ben bu para ile hepinizin istediğini alırım. Hiçbir art düşünceye kapılmadan, hile yoluna sapmadan gönlünüzü bana verirseniz, bu paranız, istediğiniz şeylerin hepsini yapar. Bu paranızla dördünüz de murâdınıza erersiniz. Dört düşman uzlaşır, birleşir. Sizin her birinizin sözü ayrılık belirtir, savaş doğurur; fakat benim sözüm uzlaştırır, birleştirir.»

Yazık ki; Türk, Rum, Fars ve Arab’ın kavgasından engür ve ineb şüphesi çözülemedi. Mânâ dillerini bilen bir Süleyman gelmedikçe, bu ikilik ortadan kalkmaz.”

Çünkü aslında hepsinin kullandığı lafızlar farklı olsa da, ifâde ettiği mânâ tekti. Nitekim “istafil” Rumca, “ineb” Arapça, “engür” Farsça üzüm demekti. Yani dördünün de istediği, aslında aynı şeydi.

Demek ki aynı dili kullanabilmek, birbirini anlayabilmek, uzlaşabilmek ve kardeş kalabilmek, çok mühim hasletlerdir. Aynı yolun yolcuları, sırf farklı dil ve üslûplar kullanmaları sebebiyle bâzen anlaşmazlıklara düşebilirler. Bu itibarla bir toplumu birbirine düşürmek isteyenlerin kurdukları en tehlikeli tuzaklardan biri de o toplumun diliyle oynamaktır.

Nitekim günümüzde de İslâmî literatürde müsbet mânâsı bulunan bâzı kelime ve mefhumların, bir kısım çevrelerce menfî mânâlara çekilmek istendiğini, kendi menfaatleri ve idealleri doğrultusunda bu kelimeleri istismâr ettiklerini görmekteyiz. Bununla hedeflenen, aslında gönüllerdeki İslâmî hassâsiyetlerin zayıflatılmasıdır. Fakat kimsenin dînî kelime ve mefhumları itibarsızlaştırmaya hakkı yoktur.

Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

“Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler)…” (el-Mâide, 13)

Din, dilde yaşar ve yaşanan dile gelir. Meselâ, zihin ve gönül dünyamızda “cemaat” kelimesi, Allah rızâsı için bir araya gelen güzîde bir topluluğu ifâde etmektedir. Müslüman aslâ ferdiyetçi, hodgâm ve bencil olamaz. Mü’min, mutlakâ İslâm cemaatinin bir mensubu, müdâvimi ve mütemmimi olmak zorundadır. Nitekim Fâtiha Sûresi’nde hep tekrarladığımız;

“Ancak Sana kulluk eder ve ancak Sen’den yardım dileriz.” (el-Fâtiha, 5) niyâzı da mü’minlere “cemaat” şuurunu telkin etmektedir.

Mesela cemaatle kılınan namaza yirmi yedi misli ecir verilmektedir. Cuma ve bayram namazları ferdî olarak kılınamaz. Yine hac, mü’minlerin ictimâî bir kongresi durumundadır.

Diğer taraftan bir mü’minin, kendisi dışındakilerden de mes’ûl olması, bu mes’ûliyet duygusuyla dâimâ vakıfların kurulması, ictimâîleşmenin bir yansımasıdır. Bu yönüyle cemaatler, toplum için birer rahmet vesilesidir. Fakat bunun aksine cemaatler, fesat çıkarmak maksadıyla kuruluyorsa, bu merduttur ve Allâh’ın gazabını çekecek bir hâdisedir.

Yine “imam” kelimesi, o cemaate söz, fiil ve davranışlarıyla önder olan kimseyi ifâde eder. Mü’minlerin imâmı, Peygamber Efendimiz’dir. Îmanlı yüreklerin takip ettikleri gönül, Habîbullah Efendimiz’dir. Zira O r, bütün insanlık için, yegâne üsve-i hasenedir. Kendisine “İmâmü’l-Harameyn” denir. Yani en mukaddes iki mekânın önderi olduğu bildirilir.

Diğer taraftan Cenâb-ı Hak:

“…Bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” (el-Furkân, 74) âyet-i kerîmesinde buyrulduğu üzere, hem takvâ üzere yaşamamızı hem de takvâda örnek teşkil edecek bir önderlik sergilememizi telkin buyurmaktadır.

Nitekim Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri de, vakfettiği camisinde imamlık yapacak kimselerin, (çok sâlih) ve (toplumu irşâd edici) olmasını vasiyet etmiştir. Günümüzde bu kelimenin bazılarınca istismâr edilmiş olması, onun aslî mânâsını değiştiremez.

Yine “hizmet” kelimesi, Allah rızâsı için yapılan her türlü çalışmayı ifâde eder. Nefsin ve şeytanın hizmetkârı olmak, aslâ hizmet olarak adlandırılamaz. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allâh’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?” (el-Câsiye, 23)

Yine “cihâd” mefhumu, Allâh’ın verdiği her türlü imkânı yine O’nun yolunda sarf edebilmenin adıdır. Meselâ tebliğ hizmeti, aynı zamanda “büyük bir cihâd”dır. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Kâfirlere aslâ boyun eğme! Ve bu (Kur’ân) ile onlara karşı bütün gücünle büyük bir cihâd et!” (el-Furkân, 52)

Âyet-i kerîmedeki bu “büyük cihâd” emrinin, henüz mü’minlerin müşriklerle mücâdele edecek maddî güçlerinin bulunmadığı Mekke döneminde gelmiş olması, cihâdın en mühim mânâlarından birini ortaya koymaktadır ki, o da, Kur’ân-ı Kerîm’in yaşanarak tebliğ edilmesidir. Zira o dönemde mü’minlerin hiçbir maddî gücü yoktu. Ellerinde yalnız Allâh’ın kelâmı vardı. Onlar sadece Kur’ân’ı öğreniyor ve onu yaşayarak tebliğ ediyorlardı.

Bir mütefekkir şöyle der:

“Bir milleti değiştirmek istiyorsanız önce kelimelerini değiştirin!”

Bugün aziz milletimize yapılan en büyük kötülüklerden biri de, İslâmî kimliğe sahip bu gibi kelimelerin mânâlarıyla oynamak olmuştur.

Nasıl ki yakın tarihimizde, “sadeleştirme” adı altında, bin yıldır Türkçemize mâl olmuş bulunan Kur’ân kültüründen gelen kelimeler dışlanarak yerine uydurma ve nesebi gayr-i sahih kelimeler ikāme edilmek istenmişse, bugün de İslâmî kelime ve mefhumların mânâları çarpıtılmak sûretiyle, aynı cinâyetin bir benzeri işlenmeye çalışılmaktadır.

Memleketimizde bir zamanlar “şerîat, tarîkat, şeyh, tekke, mürşid, mürit, zikir, cihad” gibi dînin özünden neş’et etmiş kelimeler, menfî mânâlar yüklenerek âdeta zihinlerde mahkûm edilmişti. Bugün de -yukarıda birkaç misalini verdiğimiz kelimeler- sırf onları kötü emellerine âlet ederek istismar eden bir zümre yüzünden karalanmaktadır. Hâlbuki o kelimelerin muhtevasına giren, gayet düzgün, istikâmet sahibi kesimler de mevcuttur. Dolayısıyla sapla samanı karıştırmamak gerekir. Kötü örnekleri var diye iyilerini ayrı tutma hassâsiyeti gözetmeden bütünü reddetmek, ya gâfilâne ya da art niyetli bir anlayıştır.

Bir misâl kabilinden zikretmek gerekirse, Peygamber Efendimiz’e, ihlâs ve takvâ ile kurulan Kuba Mescidi’nde namaz kılması, buna mukâbil, münâfıkların nifak ve fitne temelleri üzerine kurduğu Mescid-i Dırar’ı da yıkması emredilmiştir. Dıştan bakınca bunların her ikisi de mesciddir, ancak içten bakınca aralarında doğu ile batı, cennet ile cehennem kadar fark vardır. Zira Kuba, mü’minleri bir cemaat olarak ilâhî huzurda birleştiren bir mescid iken, Dırar Mescidi münâfıkların İslâm ümmeti arasına nifak sokmak için yaptıkları bir yapıdır.

Nitekim âyet-i kerîmelerde bu hâdise şöyle nakledilmektedir: “(Münafıklar arasında) bir de (mü’minlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, mü’minlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûl’üne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik, diye mutlakâ yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.” (et-Tevbe, 107)

“Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur...” (et-Tevbe, 108)

Bugün de fitne-fesat ehli aynı oyunu; hizmet, himmet, cihâd, cemaat, imam, sohbet, hicret vb. kavramlar üzerinde oynamaktadır. İslâmî kavramlar olarak hayat bulan kelimelerin, gönüllerdeki ulvî mânâları kirletilmemeli ve bu hususta ayırt edici ve hassas davranılmalıdır.

Yüce Rabbimiz; vatanımız, milletimiz ve ümmet-i Muhammed üzerinde tuzak kurmak isteyenlere fırsat vermesin. Maddî-mânevî değerlerimize sahip çıkma hususunda bizlere ve nesillerimize yüksek bir şuur, idrâk, firâset ve basîret ihsân eylesin.

Âmîn!..

BU YAZIYI BEĞENİN:

Yazar Hakkında

Osman Nuri Topbaş

1942 yılında İstanbul Erenköy’de doğdu. Babası Musa Topbaş, annesi de H. Fahri Kiğılı'nın kerîmesi Fatma Feride Hanım’dır. İlk eğitimini Erenköy Zihni Paşa ilkokulunda tamamladı. İlkokul yıllarında özel Kur’an eğitimi aldı. 1953 yılında İstanbul İmam -Hatip Okulu’na girdi. O yıllarda bu okul, Osmanlı’nın ulu çınarlarının bakiyyeleri sayılan M. Celaleddin Ökten, Mahir İz gibi üstadların, Nureddin Topçu gibi Bat...

Fikrinizi / Yorumunuzu Bizimle Paylaşın...

Son Manşetler

  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart

  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!

  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!

  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık

  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!

  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!

  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • Tümü

Benzer Yazılar

Niyetlerimiz Hâlis Olsun
Niyetlerimiz Hâlis Olsun
Muhterem Efendim, bir müs...
Huzurlu Aile Yuvası
Huzurlu Aile Yuvası
Ailede huzur için nelere ...
İslâmofobi Değil, İslâm Fazîleti
İslâmofobi Değil, İslâm Fazîleti
Bugün dünyada "İslâmofobi...
Eşitlik Maskesiyle Kadın İstismârı
Eşitlik Maskesiyle Kadın İstismârı
Son yıllarda önce "Kadın ...

Genç Dergisi 194. Sayı

POPÜLER YAZILAR

  • Son Eklenen
  • Çok Okunan
  • Haber Merkezi

Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

Kötülere Karşı Farkındalık Şart

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

Genç Dergi Mayıs Sayısı Çıktı! 8431320

Bagamoyo Afrika... 4919180

Kasım Sayımız Çıktı! 3490758

Hangi Filmi Neden İzleyelim? (Özel Çalışma) 1187334

Bkz: Doğu Türkistan 442511

En Güzel Cuma Hediyeleri! 287488

10 Soruda Sen Kimsin? 275903

31.12.2024

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

01.12.2024

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

01.11.2024

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

02.10.2024

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

01.09.2024

GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

31.07.2024

GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

20.06.2024

Dertle Yüzleşince Dertler Yüzleşince

Tüm Videolar

Video GENÇ

En Önemli Yetenek: Sunum!
Takip Edin

GENÇ Twitter Akışı

@gencdergi kullanıcısından Tweetler
TÜM FOTOĞRAFLAR

FOTOĞRAF GALERİSİ

  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
TÜM YAZILAR

GENÇ BİLİM

  • Yazmak Üzerine Bir Swot Analiz
    İnsanlığın tekâmül süreci...
  • Adâb-ı Muâşeret Hastalıkları ve Edebî İyilik Hâli
    Âdâb-ı muâşeret hastalıkl...

GENÇ FACEBOOK AKIŞI

Genç Dergi

İLETİŞİM

Reklam
ABONE OL!
Künye
Yazarlar
İletişim

GENÇ'ten

GENÇ'e Yazı Gönder
Yazı Atölyesi
Fotoğraf Atölyesi
Psikolojik Danışman
Ödüllü Test










GENÇ Bilişim © 2006 - 2025 . Tüm Hakları Mahfuzdur.
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS