15 Temmuz gecesini asla ve asla unutmayacağız. Bunu kıyamı bozmayarak, korkmayarak yapacağız. “Peki nasıl?” diye sorduğumuzda ise cevabı o geceyi iyi okuyan, analiz eden zihinlerin yorumlarından alabiliriz. Doç. Dr. Mehmet Emin Okur da bu zihinlerden biri… Kendisine “o geceyi” tekrar okumak için, 15 Temmuz dirilişini, o gecenin gençlerini ve darbeciler için olan metaforlarını sormak istedik…
Sizce 15 Temmuz nasıl bir yükseliş ve dirilişti Türkiye için? 15 Temmuz’u öncesi ve sonrasıyla nasıl okumak, anlamak gerekiyor?
Öncelikle şunu söyleyeyim: 15 Temmuz’da hainleri yenen en tesirli iki saik; bugüne kadar elitist bakışla hep önemsiz ve vasat gördükleri samimi, inanmış halk ile ezandan ve şehadetten çıkarttıkları; Peygamberimize sabaha kadar yapılan selalardı. Meselenin tarihsel boyutu ise (200 sene) Tanzimat’tan öncesine kadar gider. Coğrafyamızda yüz senede bir dünya düzeni kuruluyor. Güç ve iktidarlar değişim ve dönüşüm içinde. Haritaların yeniden çizilmesini Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra görüyoruz. Aradan yüz yıl geçti ve yeniden, yeni bir dünya düzeni kurulacak. “Yeni bir dünya” diyorlardı ya hani (tebessüm ediyor). Aslında yüz sene evvel yeni bir dünya kurulmuştu fakat yüz sene önceki bir takım hesaplar yarım kaldı. Yeni kurulan bu dünya da yarım kalan hesapları tamamlama hareketi sanki. Tarihi bir dünya mücadelesi olarak düşünmek lazım. Mesela bizdeki darbelerin hiç birisi Amerika ve NATO parmağı olmadan yapılamamıştır. Bu meseleyle alakalı da şöyle bir tartışma var malum: “Biz Avrasya grubunda mı yer alalım NATO grubunda mı yer alalım?” Bu olay göstermiştir ki biz kendi grubumuzda yer alacağız. Ne tamamen Avrasya ne tamamen NATO... Bize düşman olana düşmanız, dostluk yapmak isteyene de dostuz ilkesi uluslararası ilişkilerin en önemli reel politiğidir. Bu da güç ister; dün bu güç ve özgüven yoktu bugün hem devletimizde hem milletimizde var oldu hamdolsun. Bu anlamda özellikle gençlere tarih okuması yapmalarını, darbeler tarihini ayrıntılı olarak incelemeleri gerektiğini tavsiye etmek istiyorum.
15 Temmuz’dan sonra ülkemizin gençleri hakkındaki duygu ve düşüncelerinizde bir değişme oldu mu?
Evet, geçen ay Genç Dergisi’ne yazdığım yazımda da ifade ettim. “Çanakkale’yi küresel nitelik kazanmış bir mitoloji” diye düşünürken bir gecede bu kadar şeyin değişmesini beklemiyorduk. Pokemon avcılarının 2 saatte darbe avcılarına dönüştüğünü gördük. Bu normal bir süreç değildi; bu ilahi bir şey. Orada da söylediğimiz gibi bir insanın en değerli olan şeyi canıdır, o canını ortaya koyacak bir kıvama bu kadar ani ve çabuk şekilde gelebilmesi ancak ilahi bir mevhibe ile anlatılabilir. Korkunun içinden bir anda bu kadar sökülüp alınması ancak bu şekilde anlaşılabilir. Sanki dedelerimizin ruhu içimize kaçtı ve biz bu mücadelenin içinde onların tabiriyle söylemek gerekirse son haçlı ordusunu son durakta durdurduk.
FETÖ giriştiği hain kalkışmadan önce İslam’ın birçok kavramını çıkarları uğruna kullanmıştı, bu süreçten sonra sizce İslamî kavramlar zarar görecek mi? Ne yapmak gerekiyor?
Aldananlar da oldu ona, hakikaten hiç inanmayanlar da. Bunun şifası; doğrusunu ortaya koymaktır bence. Bunun doğrusunu ortaya koyma noktasında büyük bir çaba harcamak gerekiyor. O ortamı doğuran bilgisizlikti, cahillikti. Bunu başka bir cehaletle hiç yokmuş gibi yapsak daha şedit bir ortam oluşacak. Çünkü onların beslendiği şey o idi. Diyorlardı ki: Biz doğru dini eğitim olmadığı için, hep engellendiği için devlete girdik. Hâlbuki doğrusunu yapan insanlar da bir şekilde bastırılan insanlardı. Bununla uğraşan yapılardı. FETÖ’nün en büyük düşmanı gizli ajandası olmayan samimi Müslüman yapılardı. Kendi dışındaki inanmış gruplar, cemaatler, tarikatlardı. Hep bunlarla uğraştılar. Siyasetten başlayarak ticarete, büyük kurum ve kuruluşlara, fikir kuruluşlarına, her birine rahatça sızdıklarını gördük ama en çok bunlara sızmakta ve yönlendirmekte sıkıntı yaşadılar.
Herhangi bir cemaate ya da tarikata bağlı olanlar şu an mimlenmiş durumda mı?Sizce bu hassas konuda doğruyu yanlışı nasıl ayırt edebiliriz?
Bunu cemaate tarikata bağlı olmak şeklinde isimlendirmeyip şöyle düşünmek lazım: Örgütlü toplumdan bahsediyoruz değil mi? Aslında en çabuk tepki veren yapıları o gece hep beraber gördük, kimler olduğunu biliyoruz. Vatan Caddesi böyle kurtarıldı mesela. Saat 22.00’deinsanların orada olduğu söyleniyor. Tanklar Vatan Caddesi’ni çevirmeden insanlar tankları çevirmişler. Bunlar kimler, iyi bakmak lazım. Bu hain yapının bütün süreç boyunca uğraştığı ve kendilerine en büyük engel olan insanlar kimlerdi onlara iyi bakmak lazım. Peki 15 Temmuz bitti, geride kaldı, darbe geçti mi? Hayır. Bundan sonra İmam Şafi’nin dediği gibi doğruya ulaşmak için düşman oklarını takip ederek hain bombaların atıldığı ve saldırdıkları her değeri ortak payda ilan edip onların etrafında toplanmak lazım. Bunlar da seçilmiş meclisimiz, Cumhurbaşkanımız, hükümetimiz, bayrağımız, vatanımız ve 1400 senedir bozulmamış imanımızdır. Yine bundan sonra her şeyin çok daha şeffaf olması lazım… Devletin buradaki fonksiyonu ne olmalı, belki bir Osmanlı örneğinde Meşayih Meclisi… “Buraya tekke kurdum” diye değil, hakikaten bir geleneksel silsile itibari ile hakiki yapıların ortaya konması, devlet tarafından kontrolünün yapılması ve toplumun önünde bir ihtiyaç olarak yürümesi gerektiğini pozitif anlamda görmüş olduk. Tabii bu yanlış örneklerin de elenmesine yol açacaktır toplumda. Ali Kalkancı gibi adamlardan, neler üretilip nasıl kullanıldığını gördük. İnsanların kandırıldığını gördük. Hadisenin gizli kapaklı örtülü yasaklı yapılması halinde nereye gittiğini ve aslında bir ihtiyaç olduğunu, bu ihtiyacın da hangi devletin hangi atraksiyonları ile sağlıklı bir hale kavuşacağını düşünmek lazım. Doğru yanlışı kovacaktır fakat doğruyu ortaya çıkarıp onu korumak gerekiyor.
Hâlâ bir korku yaşıyoruz değil mi “Ya tekrar böyle bir şey olursa?” Halkın tepkisini herkes hesap etmek durumunda. Halkın eski halk olmadığını herkes biliyor. İçerde böyle bir şeye niyet eden “Semih Terziler” varsa onların karşısına ordunun içinden binlerce “Ömer Halisdemir” çıkacaktır! Bunu hiç kimse unutmasın.
Peki sizce darbe gerçekleşseydi Türkiye’de ne olurdu? Nasıl bir sabaha uyanırdık?
Şehit Muhsin başkanın çok önemli iki sözünü paylaşalım burada. Birincisi “Namlusunu halka döndürmüş tanka selam durmam.” İkincisi de “Türkiye İran olmayacak ama Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz.” Hakikaten bir şehidin bir öngörüsü tecelli etti. O halka dönmüş namluya halk selam durmadı ve bu ülkenin Suriye olmasına müsaade etmedi. Amaç bu ülkenin Suriye olması idi. Belki de Arap Baharı’nın son domino taşının düşmesi diyebiliriz buna. Bir iç savaş için bütün hazırlıklar yapılmıştı. Bütün denemeler yapılmış, güney, kuzey ona göre bir kıvama kavuşturulmuştu. Bu yarım kalan Sevr’in ve Sykes Picot’un devamıydı. Fakat halk buna tam tersi ile cevap verdi: 15 Temmuz’da Ebrehe’nin tankları karşısında ebabillerin ağzında taş bile yoktu, sadece tekbir vardı… Bugün itibari ile aynı şekilde terör hadiselerinin karşısında halkın ayaklandığını görüyoruz. Onların bir planı vardı fakat tecelli eden ve kazanan Rabbimizin planı oldu her zamanki gibi. Evet, “baş aktörün” de itiraf ettiği gibi bu bir Hollywood senaryosuydu ama filmin sonunda “Yankeeler” değil “Yerliler” kazandı.
Hocam sizin 15 Temmuz’a dair farklı metaforlarınız olduğunu biliyoruz. Biraz bunlardan bahseder misiniz?
Bazı mekânlar vardır ki bu mekânların kaderi ve tarihsel özellikleri her zaman tekrar eder: Taksim Kışlası mesela, Abdülhamit Han’a yapılanı hatırlayalım: Taksim Kışlası’ndan başlamıştı 31 Mart Hareketi. Akıncılar Üssü denilen yerin eski adını da Ankaralılar bilirler. Mürted Hava Üssü’dür. Mürtedin manası malum. Selçuklu devrinde, Ankara Savaşı’ndan dönen insanların bulunduğu yerdir. Osmanlı bölgenin adını Mürted koymuştur. Mürtedlerin, hainlerin ve isyancıların halledildikleri yerdir. Akıncılar ismi sonradan konulmuştur oraya. Bu da bir tecellidir. Benim dikkatimi çeken bir başka şey mesela köprünün tek yönünün kesilmesi… Asya’dan Avrupa’ya geçişin kesilmesi bir başka metafor diye düşünüyorum. Halk birikmiş Avrupa’ya geçecek yolu açmak için hainlerle mücadele ediyor değil mi? Bu da önemli bir metafor. Bir diğeri de şu: Şu ana kadar hiç meclisimiz bombalanmamıştı. Fakat sabaha karşı meclise bomba attılar çünkü işin ne olduğu belli olmuştu, herkes tarafından biliniyordu… Onların kendi konuşmalarında da yansıdı. Saat 04.00’ten sonra geri çekilmeler kaçmalar vesaireler başladı. Kendi de gelse yine meclis kuracak… Milletin temsil edildiği yere bomba atarak onlar şunu söylediler: ”Bizim bu ülkeyle işimiz yok artık.” Sonraki açıklamalar da bunu destekledi, mesela diyor ki “Beni nasıl yargılarsa yargılasın Batı’nın hükmüne razıyım ne olursa olsun.” İkincisi de “Batı müdahale etsin.” Bu söylemler aslında meclise atılan bomba ile paralel söylemlerdir. Bu bomba artık bu ülkede işlemin bittiğini ifade ediyorsa aslında o bomba aynı zamanda bir işarettir. Tabii başka metaforlar da var bugün. Mesela hâlâ bir korku yaşıyoruz değil mi “Ya tekrar böyle bir şey olursa?”Halkın tepkisini herkes hesap etmek durumunda. Halkın eski halk olmadığını herkes biliyor. İçerde böyle bir şeye niyet eden “Semih Terziler” varsa onların karşısına ordumuzun içinden bir tane değil binlerce “Ömer Halisdemir” çıkacaktır! Bunu hiç kimse unutmasın.