
Geçti dost kervanı
Eğleme beni
Ansızın yola çıkma kararı. Ve bir an önce otobüse yetişme telaşı. Koştur koştur. Vakitsiz çıktım. Birkaç dakika ile kaçırdım otobüsü. Daha erken davranmalıydım. Neyse ki bir saat sonrasına yer bulabildim. Bir saatle çok şey kaybetmem inşaallah.
Yola çıktık şükür. İçimde daha yolun başında bir hasret. Evin sıcaklığını, evdekileri özledim. Kış günü yolculuk zor. Hafif hafif kar yağmaya başladı. Sadece kar mı? Fırtına da var. Bu gidişle bu yol zor biter. İşte tipi bastırıyor. Sahi hiç çıkmasa mıydım bu yola?
***
Yola çıkmak böyle bir şeydir. Güçlü bir iradenin cezbesine kapılan yolcu, kendini alamaz yola girmekten. Daha önce birkaç kez fırsatlar elinden kaçmıştır belki. Ama kısmet demiştir buna. Hayra yormuştur. Nihayet yola girmiştir işte.
Aslında en baştan çıkılan bir yolculuğun süreğidir bu. Başka bir deyişle yolcu olduğunun farkına varmaktır. Veya hakiki yola, hakikate götüren yola çıkmaktır. Yol, hakikatlere sarılmaktır. Barışı olmayan bir savaştır da denilmiştir. Hakikate ulaşmayı irade etmek, yolda kalmayı sürdürmek önemlidir bu yolda. Bir taraftan iradeyi daha güçlü bir iradeye bağlamak.. Yolda kalmanın, yol almanın öncelikli şartıdır bu.
Yolcu başlangıçta tereddütler yaşayabilir. Bu kaçınılmaz gibidir. İnsanın sahip olduğu çoğu şeyden feragati söz konusudur zira. Alıştığı çoğu tattan uzaklaşması gerekecektir. Rahata düşkünlük, her şeyi keyfine göre yapma dönemi bitmiştir. Çünkü yolcunun hiçbir şeye sahip olmaması, hiçbir şeyin ona sahip olmaması esastır.
Elbette kendinin hoşuna gitmeyecektir bunlar. İç dünyasından isyanlar yükselecektir. Sürekli olumsuz ilhamlar alacaktır. Girdiği yol çiledir yani. Baştan ayağa meşakkattir. İlerledikçe zorluklar da artacaktır.
***
Yola çıkmadan önceki gerginliğim, yerini dinginliğe bıraktı yavaş yavaş. Rahatladım. Zaten böyledir, diye düşündüm. Önemli olan şu koltuğa oturabilmektir. Sonrası nispeten kolay. İşte içecek servisi de başlıyor. Yolculuğun en çok sevdiğim tarafıdır bu. Yanında kek de varsa, tamam. Dışarıda soğuk iliklerime işlemişti. Çaydan iyisi yoktur şimdi.
Çay faslından sonra hafif bir uyku çöküyor gözlerime. Tipi iyice bastırıyor. Ne kadar gittik bilmiyorum. Çığlıklarla uyandım. Şoföre bağırıp çağırmalar.. Araba az daha kayıyor, yoldan çıkıyordu. Şoför son derece serin kanlı. Toparlıyor. Hiçbir şey yokmuş gibi yola devam ediyor. Neyse ki ucuz atlattık. Benim düşüncem, böyle gitmektense durup beklemek daha güzel.
***
Yolcu daha yolun başında bir iç huzuru yaşamaya başlar. Yanlış yoldan dönmüş, gerçek yola girmiş olmanın sevincini yaşar. Çeşitli ikramlara da kavuşur bu arada. Yoldaki coşkunluğunu da artırır bu nispeten. Ancak kaygan bir zemindir burası. İçinin entrikalarına kanabilir. Ayağı kayabilir. Bütün bu ikramlara kapılmamalıdır. Yoluna bakmalıdır. Henüz yola yeni çıkmıştır ve yol oldukça uzundur. Uyanık bulunmalıdır.
En başta iradeyi güçlü bir iradeye bağlamaktan söz etmiştim. Bunun bir tarafı “kılavuz”la da ilgilidir. Kılavuzun yetkin ve yeterli olması önemli. En az bunun kadar benim ona bağlılığımın seviyesi, ona olan güvenim de önemli. Yoksa yol alamam. Yolda kalırım. İyi bilmeliyim ki, bir menzilden öbürüne emin adımlarla götürecek odur beni. Varacağım menzile güvenle ulaştıracak.. Bu ehliyete sahip çünkü.
Öte yandan yolcunun kişisel çabası, duruşu, davranışları menzilleri kat etmek açısından önem taşır. Üzerindeki ağırlıklar yürüyüşünü ağırlaştıracaktır örneğin. Yola çıkmadan gönlünde biriken is, pas ve kirlerden arınmadıkça gerçek anlamda yol almak kolay olmayacaktır. Kalbinde O’nun dışında yük adına ne varsa... Bütün bunları yakıp kül edecek olan, hiç kuşkusuz O’nun yüce ismini hatırlamaktır. Bütün zihnini O’nda yoğunlaştırarak. Bir de O’na dönüşündeki samimiyeti, ona olan bağlılığıyla göstererek. Çünkü yol, kaygısız bir biçimde O’nunla olmak, kendini O’na kulluğa zorlamaktır. Daha ileri bir aşama, kovsa da sevgilinin kapısında yatmaktır.
***
Daracık bir yola girdik. Yolda buzlanma var. Önümüzde uzun bir konvoy oluşmuş. Galiba devam etmemiz imkansız. Burada durup beklemekten başka çaremiz yok gibi. Kimse ilerde neler olduğunu da bilmiyor. Ne gelen var artık, ne giden. Zifiri karanlık. Uzaktan körsek ışıklar görünüyor. Orada bir menzil var ama bizim varacağımız yer olmadığı belli.
Saatlerdir bekliyoruz. Ben diyeyim beş saat siz deyin altı saat. Sabır ve tevekkülden başka yapacağımız bir şey yok. Beklemek beklemek. Kaloriferler yeterince yanmıyor. Dışarısı buz gibi. Eksi bilmem kaçlarda. Ayaklarım dondu adeta. Sabır, sabır. Gecenin karanlığında Allah’a sığınmaktan başka yapabileceğim bir şey yok. Çaresizim.
***
Bu yolda, sabır, tevekkül, haline rıza gereklidir. Önüne türlü türlü engeller çıkacaktır. İç dünyasından kaynaklanan engeller olacaktır. Çünkü o doğup büyüdüğü toprağa bağlıdır nihayet. Oradan beslendikçe, ondan kopuşu da kolay olmayacaktır. Tamamen o sıfatlardan kurtulması da söz konusu değildir zaten. Önemli olan O’na ulaşmasına engel olan kötü niteliklerden kurtulmaktır.
İnsanda kötülük adına neler yoktur ki? Büyüklenme, gösteriş, kıskançlık, kendini beğenme, ihtiras; bütün bunlar ruhunun karanlık dehlizleridir. Hepsi birer yol kesicidir. İşte burada sadece O’na ihtiyaç bilinci oluşmalı, külliyen O’na yönelmek, O’nu gözetmek şuuruna ermelidir.
Öte yandan dışardan gelen engeller olacaktır. Çünkü bir taraftan sosyal yaşamı devam edip gitmektedir. Öyle ya, zaten çıktığı yolda insana karşı şefkat ve merhamet dolu bir kalbe sahip olmak amacı da yok muydu? Üzerine her türlü pislik atılsa da, yalnızca iyi şeylerin yetiştiği toprak gibi olmalıdır. O halde toplum içinde kalmalı ancak iç dünyasında inziva halini sürdürebilmelidir. Çilelere göğüs germesini bilmelidir. Direnişini sürdürmelidir. O’na dayanmalı, O’ndan gelene boyun eğmelidir.
***
Ortalık aydınlandı. Hafif hafif kıpırdanmalar başladı. Belki sekiz dokuz saattir buradayız. İşte ağır ağır da olsa gidiyoruz. Ve şu daracık yoldan kurtuluyoruz.. On saat sonra çok şükür çıktık oradan. Biraz mola verdik. Tekrar yola revan olduk. İşte otoban. Artık kuşlar gibi uçuyoruz.
Allah Allah! Az önceki karlı, kapalı hava geride kaldı. Güneş bütün güzelliğiyle gülümsüyor şimdi. Sanki burası başka bir dünya. Sıcaklık, eksi onlardan, onlara, on beşlere fırladı. Her yer günlük güneşlik. Karın izi bile kalmadı. Sağımızda solumuzda portakal bahçeleri. Uzayıp giden yemyeşil bahçeler. Kesinlikle burası başka bir dünya. Ve dün o karakışı yaşayan, ayakları buz kesen biz değildik. Üzerimizdeki bütün kıyafetler bir angarya artık. Menzile ulaşmak o kadar da imkansız değil gözümde.
***
Bütün bu zorlukları, sabırla aşan yolcu artık yeni doğuşlar yaşamaktadır. Kalbinde bir aydınlama, gönlünde doyumsuz bir huzura kavuşmuştur. Artık bu yeni doğuş, bu aydınlık hem eşyaya bakışını keskinleştirecek, hem hakikat yolundaki yürüyüşünü hızlandıracaktır. Şimdi hamlık geride kalmış, bir olgunlaşma hali bürümüştür benliğini.
Yolcu bir de sarp yokuşu aşmış, en önemli merhaleye gelmiştir. Bu “hakiki sevgi”ye ulaşma merhalesidir. Bu sevgi vuslat yolunda en büyük azık olacaktır ona. Hakikate götürecek asıl yol bu derûni sevgidir. Nam-ı diğer aşk..
Kalbi bütün hastalıklardan kurtulduğunda, saf bir sevgi orada yer bulacaktır kendine. Hatta bütün varlığını kuşatacaktır. Aşkın hakim olduğu gönül, kuşlar gibi uçacak, her şey gözünden silinip gidecektir. Vuslat hasreti kalpte tutuşacak, hatta alev alev yanacaktır. Dili hep O’nu söyleyecek, göz ne yana baksa O’nun anlamını görecektir…
***
Yirmi dört saat sonra ben de varacağım yerin ilk ışıklarını görüyorum. Sıkıntılı da olsa, gerçekten hayatımın en güzel yolculuklarından biri oluyor bu. Dünya telaşından, kaygılarından uzak bir gün yaşıyorum. En azından bir kitabı bölüp parçalamadan okuma fırsatı buluyorum. Huzur içinde kapatıyorum kitabı: Tasavvuf, İslam’da Manevi Hayat; Ebu’l-Ala Afifi.
***
Bu yolun sonu iki noktaya çıkar. Birincisi “varlığın göz bebeği” mertebesine ermiş “mükemmel bir insan” olmak ve “seçkinler kervanı”na katılmak. Diğeri kendi varlığının sonlu olduğunu anlayıp her şeyde “Sevgili”nin varlığını görmek ve “hakiki kulluk” bilincine ulaşmak.