• Reklam
  • Künye
  • İletişim
  • ABONE OL!
  • GENÇ'e Yazı Gönder
  • Atölye Çalışmaları
    • Yazı Atölyesi
    • Fotoğraf Atölyesi
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS
Kısa yoldan ABONE olmak

logo

  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
Anasayfa
  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
  • SÖYLEŞİ
  • KÜLTÜR & SANAT
    • Sinema
    • Kitap
    • Gezi
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KAFALARDAKİ SORULAR
  • ARŞİV
  • ABONE OL!
  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!
  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!
  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!
  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız
  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!
  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart
  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!
  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!
  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!
  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık
  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!
  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!
  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!
  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var
  • ANASAYFA
  • Bir Soru Bir Cevap
  • İlim, Hikmet Ve İrfan Arasında Nasıl Bir İrtibat Bulunmaktadır?

İlim, Hikmet Ve İrfan Arasında Nasıl Bir İrtibat Bulunmaktadır?

20.07.2016 11:59
Bir Soru Bir Cevap
3496
Osman Nuri Topbaş

İlmin hikmetle aydınlanmış bir gönül süzgecinden geçirilerek hazmedilmesi îcâb eder. Ancak bu takdirde ilim, bir üst safha olan “irfân”ın neşv ü nemâ bulacağı, âdeta bereketli bir toprak haline gelir.

İnsanlığın ilim diye bugüne kadar övüp durduğu şey, ekseriyetle eşyanın bilgisini zihne nakletmekten ibâret kalmıştır. Hâlbuki bir ambarda üst üste eşya yığmak gibi bilgileri zihinde istiflemek, onların ziyan edilmesinden başka bir şey değildir. Zîrâ ilmin safhaları vardır ve onun ilk safhasında kalarak o bilgileri nefsânî menfaatlere alet etmek veya onun zâhirine, yâni kabuğuna takılıp kalmak, kişiyi gerçek huzur ve saâdete ulaştıramaz.

Dolayısıyla ilim, sadece akıl ve zihin hamallığından ibaret kalmamalıdır. Bunun için ilmin hikmetle aydınlanmış bir gönül süzgecinden geçirilerek hazmedilmesi îcâb eder. Ancak bu takdirde ilim, bir üst safha olan “irfân”ın neşv ü nemâ bulacağı, âdeta bereketli bir toprak hâline gelir.

Cenâb-ı Hakk’a vâsıl etmeyen, tefekkürde incelik ve derinlik kazandırmayan, Rabb’in aşk ve muhabbetini tattırmaya yaramayan mâlumatlar, ancak kuru bilgi kalabalığından ibârettir. şâir Fuzûlî’nin dediği gibi:

Aşk imiş her ne var âlemde,

İlm bir kîl u kâl imiş ancak…

Ferîdüddîn Attar Hazretleri, meşhur eseri Tezkiretü’l-Evliyâ’da bir kıssa nakleder:

Bir gün bir âlim, Dicle kenarında karşıya geçecek bir gemi bulamaz. Bu esnâda talebelerinden Habîb-i Acemî gelir ve niçin beklediğini sorar. Âlim:

“–Karşıya geçmek istiyorum, lâkin gemi yok!” der. Ârif biri olan Habîb-i Acemî ise:

“–Ey üstad! İlmin çok ise, hasedi gönlünden gider. Dünyadan kalben uzaklaş, iptilâları ganimet tut ve bütün işleri Hak’tan bil. Böyle olduğun takdirde ayağını suya vur ve geç.” der. Sözlerinin ardından da ayağını suya basıp karşıya geçer.

Âlim zât, talebesindeki bu hâli görünce ağlar ve kendinden geçerek yere düşer. Kendine gelince der ki:

“–Habîb, benim talebemdir. Su üstünden yürüyerek karşıya geçti, ben ise kıyıda kaldım. Eğer yarın Sırat köprüsünden de cümle halk ge-çip ben kalırsam hâlim nice olur?!”

Daha sonra bu âlim zât, Habîb-i Acemî’yi bulup kendisine; bu mertebeyi nasıl elde ettiğini sorar. Habîb ise şu veciz karşılığı verir:

“–Ey üstad! Ben gönül ağartırım; sen ise kağıt karartırsın!..”

İşte gönülleri Kur’ân ve Sünnet’in bilgisiyle, yâni hikmetle nurlanarak irfâna ermiş olanlar, hem kendilerinin hem de etraflarında bulunanların gönüllerini aydınlatırlar. Ebedî huzur ve saâdetin yolunu gösteren hidâyet kandilleri olurlar. Lâkin ilmini bu safhalara intikal ettiremeyen sığ idrakler, takılıp kaldıkları noktada kendilerini ne kadar bilgili zannetseler de, hayat ve kâinat muammâsındaki ilâhî sırları çözemezler…

İnsanı ilmin nihâî noktası olan mârifete eriştirecek “hikmet” nedir diye sorulacak olursa; hikmet, Kur’ân ve Sünnet’in şaşmaz hakîkatleridir. “Sen, Rabb’inin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et.” (en-Nahl, 125) âyet-i kerîmesinde ifâde buyrulan hikmetten maksat, müfessirlerce Kur’ân ve Sünnet olarak tefsir edilmiştir.

İlim şehrinin kapısı olan Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“Ruhlarınızı hikmetli sözlerle dinlendirin. Çünkü bedenler yorulduğu gibi ruhlar da yorulur.” buyurmuştur. Dolayısıyla insanın huzuru, ilim ve hikmetsiz gerçekleşemez. Rûhun sıkıntılarını bertaraf eden, onu dünyevî ihtirasların ve nefsânî arzuların kıskacından kurtarıp huzur ve sükûna kavuşturan hakîkat incileri, hep hikmet cümlesindendir.

Hırs ve kaprislerin zehirli yemişleri olan nefsânî menfaatler, gönlün hikmette derinleşmesini engelleyen ve rûhânî hayata vurulan birer zincir mesâbesindedir. Bu zincirleri kırmadıkça Hakk’a varılamaz. Bundan dolayıdır ki kelime-i tevhîd, “lâ ilâhe” diye başlayarak evvelâ bu zincirlerden kurtulmak gerektiğini ifâde eder. Mü’min, ancak bu şekilde hakîkatin zirvesi olan Hakk’a kalben vâsıl olabilir.

Tasavvuf da, bu gâye ile telâkkî edilen bir ilimdir. Tasavvuf, nefsânî arzuları asgarîye indirerek rûhu inkişâf ettirme ve hikmette derinleşme gayretidir.

Aklın idrak sınırları dışında bulunan nice sırlar, hikmetle çözülür. Bu yönüyle hikmet, akla aczini de kavratır. Çünkü görebilen kimse için hikmet, perde ardındaki hakîkatlerden haber verir. Hikmet olmadan, nice sırlar gözlerden ve gönüllerden saklı kalır. Kâinat ancak hikmet nazarıyla temâşâ edilebilirse, gerçek güzelliğini ve hakîkatini gözler önüne serer.

Bütün varlıklarıyla kâinat, Cenâb-ı Hakk’ın sıfat tecellîleriyle meydana geldiğinden, sonsuz bir sırlar hazinesidir. Bu sırlar, kalbî arınma ve olgunlaşma nisbetinde idrakte tecellî eder. Bedenin gelişmesi ve hayâtiyetini devam ettirmesi için nasıl maddî gıdaya ihtiyacı varsa, ruh da mânevî gıdaya muhtaçtır. Çünkü ilâhî sırlar, bu gıdalanmanın derecesine göre kalplerde zuhûr eder. Hikmetle yoğrulan kalpler, zerreden küreye her zaman ve mekânda ilâhî kudret ve azamet tecellîlerini görerek mârifetullâh’a; ilâhî nîmet ve lutufları görerek de muhabbetullâh’a doğru yol alır.

Meselâ kokusuyla gönülleri, görünüşüyle gözleri mest eden bir güle baktığında onun ne kokusunda ne de görüntüsünde takılı kalır. Onun ötesine geçerek bu güzelliği kara toprağın bağrında yoktan var eden Yüce Kudret’i düşünür. Bir dağın içerisinden çağlayan ve her geçtiği yere bolluk ve bereket dağıtan suları gördüğünde Yüce Yaratıcı’nın azameti karşısında hiçliğini idrâk eder.

Varlıklar içinde insan da, ilâhî sanatın sergilendiği bir vitrindir. İnsan bir damla sudan Cenâb-ı Hakk’ın nasıl müstesnâ bir varlık yarattığını lâyıkıyla tefekkür edebilirse, Rabb’ine karşı duyduğu kulluk hisleri inkişâf eder.

Yine insan vücûdunda sergilenen muhteşem ilâhî kudret tecellîlerini ibretle seyredebilen bir doktor, ilm-i ilâhînin sonsuzluğu karşısında duyacağı hayranlıkla, hastasına Yaratıcı’sından ötürü tevâzu, şefkat, muhabbet ve hürmetle nazar edebilme fazîletine erer.

Gâfil bir insan, bir ressamın tabiatı taklit ederek yaptığı tabloları takdirle temâşâ ederken, kâinat ve onun Hâlık’ı karşısında aynı takdir hissini duymaz. Hikmetle yoğrulmuş bir kalbe sahip olanlar ise, ilâhî kudretin tabiatta vücûda getirdiği sonsuz hârikalardaki güzelliklerin zevkine ererler. Sermâyesi aynı toprak olan bitkilerin rengârenk yaprak ve çiçeklerine, bunlardaki menevişlere, ağaçların renk, koku, lezzet ve şekilde sonsuz farklılık arz eden meyvelerine, ancak bir iki haftalık ömrü olduğu hâlde, kelebeğin kanatlarındaki hârika desenlere nazar ederler ve bunların “lisân-ı hâl” denilen sırlı beyanları karşısında gönüllerindeki mârifetullah lezzeti ziyâdeleşir. Böyleleri için bütün bir kâinat, artık okunmaya hazır bir kitap gibidir.

İşte hikmete teşne olan gönüller, Cenâb-ı Hakk’ı kalpte tanıyabilme demek olan irfanda mesâfe katederler. Hikmetin tefekküründe yoğunlaşmadan, gerçek bilgiye, yâni mârifete ulaşmak mümkün değildir.

Sözün özü, gönlü hikmetle yoğrulmadığı için irfâna ulaşamayan bir insan, ilim ve dünya mevkîlerinde ne kadar yüksek bir mertebede olursa olsun, yine de eksiktir. Zîrâ ilmin asıl kıymeti, kişiye sağladığı kalbî olgunluk ve ahlâkî mükemmellikle ölçülür.

Rabb’imiz, cümlemizi, ilmini irfân hâline getirip mârifetullâhın sırlarından nasîb alan kullarından eylesin.

Âmîn!..

BU YAZIYI BEĞENİN:

Yazar Hakkında

Osman Nuri Topbaş

1942 yılında İstanbul Erenköy’de doğdu. Babası Musa Topbaş, annesi de H. Fahri Kiğılı'nın kerîmesi Fatma Feride Hanım’dır. İlk eğitimini Erenköy Zihni Paşa ilkokulunda tamamladı. İlkokul yıllarında özel Kur’an eğitimi aldı. 1953 yılında İstanbul İmam -Hatip Okulu’na girdi. O yıllarda bu okul, Osmanlı’nın ulu çınarlarının bakiyyeleri sayılan M. Celaleddin Ökten, Mahir İz gibi üstadların, Nureddin Topçu gibi Bat...

Fikrinizi / Yorumunuzu Bizimle Paylaşın...

Son Manşetler

  • GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

  • Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

  • GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

  • Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

  • GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

  • Kötülüre Karşı Farkındalık Şart

  • GENÇ Dergi Ekim 2024 Sayısı Çıktı!

  • Bazen Etkili Bir Kulüp, Bir Ömrü Işıldatır!

  • GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

  • Çiçeği Erkeklere Kaptırdık

  • GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

  • Güzel Olacağım Derken Ucube Hâle Gelmemek Lazım!

  • GENÇ Dergi Temmuz 2024 Sayısı Çıktı!

  • Renkli Propagandanın Ardında Çok Büyük Dramlar Var

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • Tümü

Benzer Yazılar

Niyetlerimiz Hâlis Olsun
Niyetlerimiz Hâlis Olsun
Muhterem Efendim, bir müs...
Huzurlu Aile Yuvası
Huzurlu Aile Yuvası
Ailede huzur için nelere ...
İslâmofobi Değil, İslâm Fazîleti
İslâmofobi Değil, İslâm Fazîleti
Bugün dünyada "İslâmofobi...
Eşitlik Maskesiyle Kadın İstismârı
Eşitlik Maskesiyle Kadın İstismârı
Son yıllarda önce "Kadın ...

Genç Dergisi 194. Sayı

POPÜLER YAZILAR

  • Son Eklenen
  • Çok Okunan
  • Haber Merkezi

Bizlere Mescid-i Aksa`nın da Özgürlüğünü Göster Rabbim!

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

Mü`min Firasetine Her Zamankinden Daha Çok Muhtacız

Kötülere Karşı Farkındalık Şart

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

Genç Dergi Mayıs Sayısı Çıktı! 8431320

Bagamoyo Afrika... 4919181

Kasım Sayımız Çıktı! 3490760

Hangi Filmi Neden İzleyelim? (Özel Çalışma) 1187334

Bkz: Doğu Türkistan 448480

En Güzel Cuma Hediyeleri! 287488

10 Soruda Sen Kimsin? 275904

31.12.2024

GENÇ Dergi Ocak 2025 Sayısı Çıktı!

01.12.2024

GENÇ Dergi Aralık 2024 Sayısı Çıktı!

01.11.2024

GENÇ Dergi Kasım 2024 Sayısı Çıktı!

02.10.2024

GENÇ Dergi EKİM 2024 Sayısı Çıktı!

01.09.2024

GENÇ Dergi Eylül 2024 Sayısı Çıktı!

31.07.2024

GENÇ Dergi Ağustos 2024 Sayısı Çıktı!

20.06.2024

Dertle Yüzleşince Dertler Yüzleşince

Tüm Videolar

Video GENÇ

En Önemli Yetenek: Sunum!
Takip Edin

GENÇ Twitter Akışı

@gencdergi kullanıcısından Tweetler
TÜM FOTOĞRAFLAR

FOTOĞRAF GALERİSİ

  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
TÜM YAZILAR

GENÇ BİLİM

  • Yazmak Üzerine Bir Swot Analiz
    İnsanlığın tekâmül süreci...
  • Adâb-ı Muâşeret Hastalıkları ve Edebî İyilik Hâli
    Âdâb-ı muâşeret hastalıkl...

GENÇ FACEBOOK AKIŞI

Genç Dergi

İLETİŞİM

Reklam
ABONE OL!
Künye
Yazarlar
İletişim

GENÇ'ten

GENÇ'e Yazı Gönder
Yazı Atölyesi
Fotoğraf Atölyesi
Psikolojik Danışman
Ödüllü Test










GENÇ Bilişim © 2006 - 2025 . Tüm Hakları Mahfuzdur.
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS