“Bir şey eski diye atılmaz, kötü ise atılır.
Bir şey yeni diye alınmaz, iyi ise alınır”
Mehmet Akif Ersoy
Batı toplumlarındaki ahlaki çöküşten şikayet etmeyi bırakalım. Ahlaklı yaşamak modern dünyada reddedilmiyor onun yerine ahlaki kurallar değişiyor. Bireysel memnuniyet merkezli bu yeni ahlak anlayışı, hazları önemsemek gibi eski ahlakın yasakladığı şeyleri serbest bırakıp, fırsat eşitliği ve hoşgörüsüzlük gibi eskiden serbest olan şeyleri de yasaklıyor.
Geleneksel anlayışta iyi bir anne-baba olmak, çocuklarına sosyal değerleri ve kendini kontrol edebilmeyi öğretmek diye bilinirdi, şimdi ise onlarla anlamlı bir insani ilişki kurabilmek olarak görülüyor. Eskiden kadınların evlerinde kalarak çocuklarını yetiştirmeleri beklenirdi, oysa artık kadınlar kariyer sahibi olmak ve istedikleri hayat tarzını kurmakla ilgileniyorlar.
Vanderbilt Hukuk Fakültesi profesörü Edward L. Rubin, “Soul, Self and Society: The New Morality and the Modern State (Ruh, Kişi ve Toplum: Yeni Ahlak ve Modern Devlet)” isimli yeni kitabında bütün bu değişimlerin ahlakla ilgili bir durum olduğunu ileri sürdü. Fakat bu konuda yazılan diğer kitapların aksine, eski güzel günleri özlemle anarak Batı toplumlarında ahlaki dejenerasyondan şikayet etmedi.
Rubin’e göre, ahlak yok olmuyor sadece değişime uğruyor. Son 200 yıldır meydana gelen sözkonusu değişim aslında devlet yönetimi ile doğrudan alakalıdır.
Geleneksel ahlak, daha yüksek amaçlara atfedilerek tanımlanırdı. Fertler kendi davranışlarında ruhen kurtuluşa ermek ve politik olarak da devlete hizmet etmek amacıyla yaşarlardı. Devlet bana nasıl hizmet etsin diye değil, ben devletim için ne yapabilirim diye düşünürlerdi.
Yeni ahlak anlayışı ise, kişisel tatmin üzerine kurulduğu için hayatın amacı, herkesin kendisi için mümkün olabilecek en iyi standartlarda yaşayabilmesidir.
Benzer şekilde modern devlet anlayışında da, yönetimin vatandaşlarına mümkün olan en iyi refah seviyesini sunabilmesi amaçlanmaktadır. Modern ahlak için, fertlerin eğitim, sağlık ve barınak gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak devletin sorumluluğudur.
Rubin’e göre kendi memnuniyetini amaç edinmek, “hedonism” in aksine, kendi kuralları ve kalıpları olan gerçek bir ahlaki yoldur. Sadece yemek, içmek ve evlenmek suretiyle günü yaşamak değil, bugünü başarılı bir şekilde yönetebilmek için en iyi planları yapabilmektir.
Ahlakın giderek yok olduğunu söyleyenler, Batı medeniyetindeki birçok insanın dünyaya bakışında meydana gelen büyük değişimi görmek istemeyenlerdir. Rahatsızlığın sebebi, söz konusu olan eski ve yeni ahlak anlayışı arasındaki gel-gitlerden ve değişimin hızından kaynaklanmaktadır.
Ayrıca yeni ahlak, insanları manevi ihtiyaçlarını en iyi şekilde doyurmaya çağırmaktadır, bu çağrı belki de giderek dünya dinlerinden ve felsefelerinden de arayışa sebep olacaktır.
Profesör Rubin, varolan sosyolojik ahvali kabul ederek anlamlandırmayı tercih etmektedir. Fakat bu yaklaşım, beraberinde başka sorunlar meydana getirmektedir: Toplumsal değişimler sürekli devam ettiğine göre doğru olan her yeni manzarayı olumlu bir bakış açısıyla kabullenmek midir?
Öte yandan manevi arayışların vurgulanması da manidardır çünkü insan, her ne kadar ben merkezli bir mutmainlik amacıyla yol almaya çalışsa da başka hayati bir damardan kan kaybetmeye devam ettiği için ruhi tatminsizliği artacaktır.
Sadece “nasıl yaşasam” endişesinde olmak, “neden yaşasam” sorusunu unutmaya yönelik beyhude bir çabadır. İnsanoğluna asıl gereken, kendi üzerinde bir gücün varlığını ve yaratıldığını hatırlamaktır. Bütün yollar, bu noktadan sonra anlamlı hale gelecektir.
(6 Aralık 2015, Edward Robin, Vanderbilt Üniversitesi, www.sciencedaily.com )