
Arapça kökenli bir kelime olan mizah, Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre “gülmece”, toplumumuzdaki genel kanaate göre ise “hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran sanat türü” anlamına gelir. Mizahın çok çeşitli ve farklı boyutlarda olduğunu da söyleyebiliriz tabii ama bizim bu röportajda üzerinde duracağımız mizahın “dergiler” üzerindeki etkisi. “Mizah Dergileri Ölçeğinde Türkiye’de İslamofobi” başlığı akademik olarak hazırlanan bir tez ve özellikle dergicilerin, dergi severlerin, mizah yapanların okuması, araştırması gerekiyor. Tüm bunları düşünerek, bu tezin sahibi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Sami Mencet ile Mizah Dergilerini ve Türkiye’de İslamofobi’yi konuştuk. Bakalım neler söylemiş…
“Mizah Dergileri Ölçeğinde Türkiye’de İslamofobi” adında bir doktora tezi çalışmanız oldu. Bu çalışma hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?
Türkiye’de ciddi anlamda, hem de batıdakinden daha yoğun ve fobi kavramına daha çok oturan bir İslamofobi olduğunu düşünüyordum uzun zamandır. Gerçekten böyle mi, böyleyse neden ve nasıl sorularına bir cevap bulmak için hem nicel hem de nitel yöntemleri içeren bir araştırma yaptım. Çalışma alanı olarak da mizah dergilerini seçtim. Zira bir ülkenin siyasal ve toplumsal yapısına dair izdüşümleri, en net bir biçimde mizah dergilerinde bulabilirsiniz. Tabii bu izdüşümlerin çizgisine, anlatısına da mizah dergilerinin eşik bekçileri, yani dergilerin yayın politikalarının beslendiği ideolojik yapı yön verir. Mizah dergileri özellikle eğitimli genç kitleler üzerinde çok ciddi bir propaganda gücüne sahip. Sosyal medyanın beslendiği en önemli mecralardan biri olduğunu da düşünürsek çizilen karikatürlerde gülmecenin altına gizlenmiş ideolojik anlatının gençlerin düşünce dünyasına bir “hipodermik iğne” etkisinde bulunduğu yani onların zihninde gerçeği bu karikatürlerdeki sempatik ve komik imge ve anlatılarla inşa ettiği söylenebilir.
Peki araştırma sonucunda hangi bulguları elde ettiniz?
Öncelikle 1910-2010 arasında yayımlanmış mizah dergilerini rastgele örneklem yöntemiyle, 2014 yılında da Leman, Penguen ve Uykusuz dergilerinin tüm sayılarını inceledim. Yaklaşık 35 bin civarında karikatür taradım. İçerisinde İslam’ı çağrıştıran herhangi bir simge, söz vs. olanları kategorize ettim ve eskilerle yenileri kıyasladım. İstisnalar haricinde ülkemizde yayımlanan ilk mizah dergilerinden günümüze kadar, içerisinde İslami bir unsur bulunan karikatürlerin hemen hemen hepsi Müslümanların ya saldırgan ya çirkin ya da alay edilesi zavallı bir biçimde gösterildiği karikatürler. Dergilerin siyasi karikatürlerinin yer aldığı ilk üç sayfada genellikle Müslümanlar ya terörist, ya sapık, ya sahtekâr ki genellikle siyasetçiler üzerinden veriliyor bu, diğer sayfalarda da ya alay konusu ya da çirkin bir biçimde temsil edilmişler. Cumhuriyet öncesi, cumhuriyet dönemi ve günümüzde, yani mizah yayıncılığımızın hemen hemen tüm dönemlerinde bu böyle. Hatta Cumhuriyetin ilk yıllarında küçümsenen aşağılanan bir çizgideyken, son zamanlarda korkulan bir imge haline gelmiş. Bu dergilerin gündem sayfalarında Müslümanlara dair hep ama hep olumsuz unsurlar var. Olumsuzların seçilip gündeme getirilmesinde şaşırılacak bir şey yok. Çünkü ülkemizdeki ana akım mizah yayıncılığı batıdan geldi, dini reddeden seküler bir dünyanın parçası oldu hep ve hâlâ öyle. Ortaçağ Avrupası’nda Türkler ve Müslümanlar neler çağrıştırdıysa 21. yüzyılda bile imgeler hemen hemen hep aynı, vallahi abartmıyorum. Ortaçağ’da Avrupa’da yayımlanan eserlerde var olan Müslüman mitinin asırlarca değişmediğini görüyoruz. Batıyı bir takım farklılıklar nedeniyle anlayabiliyorum ama aynı bakış açısının bu topraklarda da olmasının self oryantalizmle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Hatta bizdeki durum daha vahim. Mesela Charlie Hebdo saldırısından sonra Carlos Latuff gibi çizerler terör olaylarının İslam’a zarar verdiğini çizerken Uykusuz Dergisi’nde doğrudan İslam’a dair çok çirkin ve aslı astarı olmayan ithamlarla konu gündeme getirilmiş. Yürekleri parçalayan Aylan bebeğin bile ölümüne satır arasında sevinen faşist bir dergi Charlie Hebdo. Buna tepki duyan yerli mizah dergilerimiz, Müslümanların Peygamberini iğrençlik boyutlarını da aşan bir biçimde karikatürize edilmesine destek verdi. Ülkemizde mizah yayıncılığının Abdülhamid’i devirmek gibi bir misyonla başladığı hatırlandığında şaşırılacak pek bir şey yok. Ama bir Müslüman olarak beni rahatsız eden konu Müslümanların her zaman bu şekilde temsil edilmesi. Bu temsillerin ardından doğallaşmış bir refleksle sürekli “Müslümanları kötü gösteriyorlar, hain bunlar, din düşmanı” diyerek de feryat figan etmenin de bir faydası yok. Biz bu güzel dinin en güzel şeklinde temsilinden sorumluyuz. Bu da emr-i bil maruf, nehy-i anil münkerin sağda solda bağıra çağıra ona buna karışmakla değil, öncelikle kendimizi düzeltmekten geçtiğini anladığımızda mümkün olacak. Dindar kimlikleriyle kamuoyuna çıkanların söylediği her sözüne her davranışına dikkat etmesi gerekir. Bu vebalin yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum.
Muhafazakâr camianın mizah alanına çok yoğunlaşmadığını görüyoruz. Oysa gençler mizahı seviyor… Çalışmanıza binaen, muhafazakâr camiada mizahın durumu nasıl?
Muhafazakâr sorunlu bir sıfat. Muhafazakarlık her alanda olabilir. O nedenle dindar kesim için muhafazakar tanımı hem yeterli değil hem de maalesef neyin muhafaza edildiği pek belli değil. Karikatür çizmek putperestlik âdetidir diye düşünenlerin asıl önem vermesi gereken konunun para, iktidar, şöhret, tüketimi emreden moda putunun nasıl yıkılacağı olmalı. Müslüman kimliğiyle ön plana çıkan mizah dergilerini soruyorsanız, Cafcaf’ın bir milat olduğunu söylemek lazım. Çok cesurca bir girişimdi, şimdi Misvak ve Hacamat gitgide popülerleşiyor. Bu anlamda bir boşluk doldurulmaya çalışılıyor. Bu alanda eser veren ve ter dökenleri takdir etmek ve desteklemek lazım bana göre. Bu kişilerin de yapıcı eleştirilere kulak vermesi, kısır döngüden kurtulması kendilerini geliştirmek için çabalamaları gerekiyor.
Kültürel iktidar hususunda bazı grupların, kurumların ve sizin çalışma alanınızı kapsayan dergilerin “kültürel iktidar bizimdir” şeklinde yorumları, birbirlerine hücum eden veya savunma yapan bir anlayışları var. Siz neler söylemek isterseniz bu hususta?
Bu başka bir röportajın konusu olmalı bence (gülüyor). Ama şunu söyleyebilirim: Üretim araçları kimin elindeyse, kitle iletişim araçları onun elinde. Kitle iletişim araçları da kimin elindeyse kitlelerin ne düşünmesi ve nasıl yaşaması gerektiğine de o karar veriyor. Dolayısıyla konunun ekonomi, politik yönü var. Bir de ilk emri “oku” olan bir kitaba inanıp da o kitabı bile okumayan ama o kitapta yazılanlara inandığını söyleyen yığınlarımız var, meseleye oradan başlamalı. Asıl konumuz olan mizah dergileriyle bu sorunuzu ilişkilendirecek olursak mizah yayıncılığındaki iktidar kimin elindeyse, 15-35 yaş arası eğitimli, okuyan insanların düşünce yapısına da o yön veriyor diyebiliriz. Abartı gibi görünebilir ama Avrupa’da Facebook’ta en fazla vakit geçiren ülke olduğumuz, vakit geçirenlerin de bu yaş aralığında olduğu ve sosyal medyada da mizahi içeriklerin yoğunlukta olduğu verilerini göz önünde bulundurduğumuzda bu anlaşılabilir bir durum.